beyaz bir zambak büyüttüm, yalnız ikimiz için

126 20 25
                                    

5 mart 2017

her şeyi öğrenmemin üzerinden birkaç saat geçmişti.

anın şokuyla bir süre tek kelime edememiştim ama sonrası felaketti. doyoung da ben de gözlerimiz kızarana kadar kız kardeşimiz için ağlamıştık. gözlerimden akan yaşları teker teker öpüp yok ettikten sonra sıkı sıkı sarılmıştı bana. onun için hayatta kalmamız gerektiğini söylemişti.

haklıydı, jennie ikimizi de kurtarmıştı, yetmemiş birbirimize döndürmüştü. o olmasaydı doyoung şimdi benim yatağımda, çırılçıplak ve boylu boyunca uzanıyor olmazdı. ellerimi onun teninde gezdiremez, pembe dudaklarını öpemezdim.

sol elim dikkatini dağıtmak istercesine omurgasında gezinirken o bana inat gözlerini açmadan çenemi öpüyordu. bunun için birkaç gün beklememiz gerekebilirdi elbet ama biz birbirimizi zaten aylardır bekliyorduk, birkaç gün daha sabretmek ikimize de fazla zor gelmişti. sırtında yeni yaralar vardı, o lanet subayın açtığı yaralar. bir örümceğin ağına benzeyen izlerden parmaklarımı ayıramıyordum, ağına takılan basit bir böcekten ibarettim.

ben subaya lanetler okurken gözlerini açıp ufak bir gülüş sundu bana. gözlerinde yakaladığım parıltıları sıkı sıkı tutup sırtından ayırdığım elimi saçlarına uzattım. dudaklarım hemen yanağına uzandığında kendini bana itip hedefimi dudaklarına çevirdi

hep kısa tuttuğu saçları uzamış, bu halini daha çok sevdim ben ama söz verdim yarın keseceğim diye. şimdi karanlıkta vakit geçirmemin tek sebebi ayın tenini daha bir başka kılması. kokusu hala aynı, beni o genç halime götürüyor. dudaklarım onunkilerin arasında kayıp giderken parmaklarım saç diplerini okşuyor. sakin, kalbi huzurlu. öpüşü de öyle. hiçbir hırs yok, doymak için içindeki boşluğu doldurmak için uzatıyor dudaklarını.

burada ölsem bile, hayatımda pişman olacağım hiçbir şey yok. onun kollarında ölsem, onun dudaklarını öperken, ona sarılırken, çırılçıplak ama onunla örtülü bana yeter.

"gidelim buradan."

"nereye gidelim güzelim?"

"zambaklara, beraber."

yüzüne yerleşen geniş gülümsemeyi öptüğümde arjantin diye fısıldadım dudaklarına. zambakların seni bekliyor.

2 haziran 2017

"doyoung koş çabuk çabuk. açacak. açacak doyoung kime diyorum ben?"

"geliyorum fırını kapatmayı unutmuşum."

"çabuk ol!"

bahçemize diktiğim zambak çiçek açsın diye iki aydır uğraşıyordum ve bugün mutlu sona ulaşacak gibiydim. hafiften kıpırdayıp yapraklarını dört yana açtığında bir sürü fotoğraf çektim. ilk zambağımdı sonuçta, bu anı kaydetme ihtiyacı hissetmiştim.

"yetiştim mi?"

doyoung nefes nefese yanıma geldiğinde ellerimi belimin iki yanında birleştirip başımı salladım. kıyısından bile geçmemişti. yüzünü buruşturup çiçeğe yaklaştığında tek yaprağa nazikçe dokundu.

"beni niye beklemedin anlamıyorum. ne vardı birkaç saniye geç açsan?"

dediklerine gülüp ona sarıldığımda ifadesi hala değişmemişti. yüzünü ellerim arasına almak istediğimde geri çekilip beni tehdit edercesine salladı parmağını.

"çamurlu ellerinle beni kirleteceksin."

"sonra temizlerim seni söz. ama önce öpeyim."

kabul diye mırıldanıp bana izin verdiğinde öğle güneşi tam tepemizdeyken çamurlu ellerimle öptüm onu. ellerini boynuma sardığında burnuma dolan yeni açmış zambağımın kokusunu doya doya çektim içime. ben çamurluydum o zambaklı ve biz o sıcak günde yarın yokmuş gibi, kcia ikimizi aramıyormuş gibi tutkuyla öpüşüyorduk. arasalar ne yazardı, varolmamış gibi yaşıyorduk. birbirimizden öyle şeyler öğrenmiştik ki yalnız biz biliyorduk başkasının haberi bile yoktu.

arjantin'in güneyinde, ispanyolca konuşulan küçük bir kasabada yalnız ikimiz. onu paris'te yaşatmak isterdim, bodrumunda tanıştığım louvre'a bakan bir evde apartman ya da müstakil fark etmez. her günüm onunla dolsun, her gecem yanında bitsin.

"burada ölmek istiyorum jaehyun. pişman olmadan öleceğim tek yer burası."

nemlenmiş gözlerini bana diktiğinde anlıyorum ne düşündüğümü adı gibi bildiğini. konuşmadan bir kez daha onu öptüğümde meraklı sesiyle soruyor bana bir zambak daha büyütür müsün diye. büyütürüm güzelim, istediğin zambak olsun. güzel gözlerinde bir mutluluk parıltısı daha onu da yakaladım.

belki bir gün paris'e de götürürüm onu. bu kez orkestrayı dinlerken rahatsız edilmeyiz, o gece birimiz ölmeyiz. güneş gider, ay gelir. ben ona giderim. verdiği sözü unutmadığını umarak ve biraz da sınırlarını zorlamak istediğimden başımı yana eğip konuşmaya başladım.

"bana yaptığın her şey için teşekkür ederim."

kırılma noktası. çamurlu ellerim umrunda bile değil.

bu fici yazmaya başlamamın tek sebebi medyadaki şarkıdır, her dinlediğimde beni derinden etkiledi ve neden olmasın diyerek yazmaya başladım. umarım sizler de severek okumuşsunuzdur. oylarınız ve yorumlarınız için çok teşekkür ederim. jaedo ile kalın <3

ránaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin