2. Bölüm

713 89 40
                                    

Gusu'ya geldiğinde gece vaktiydi. Ustasının söylediğine göre gitmesi gereken yer sektin biraz dışında kalıyordu. Oraya geldiğinde etrafın sakinliği onu etkilemişti. Ay ışığıyla aydınlanan bahçesinde, manzarası yıldızlarla süslenmişti.

Şimdi bunları bir kenara bırakması ve işine bakması gerekiyordu. Evin içine sessizce girmiş, odada yürürken dikkatli olmaya çalışıyordu. Yatağın görüş açısına girmesi ve orada kimsenin olmaması şüphelenmesine sebep oluyordu. Ustasının yanlış bilgi vermeyeceğinden emindi.

Yatağa yaklaşıp, hafifçe dokunmuştu. Sıcaklığı hissettiğinde gözleri büyüdü ve tam savunmaya geçecekti ki boynuna dayanan kılıç ile kıpırdayamamıştı. Yavaşça onun önüne yürüyüp, yüzünü açığa çıkaran adamın bal sarısı gözleri, odanın karanlığına inat parıldıyordu.

Adamın soğuk bakışları ona dikilmiş, "Seni, kim gönderdi?" diye sormuştu. Kılıcını biraz daha bastırıp cevabı beklemeye başlamıştı.

Yuan, yaptığı hiçbir görevde yakalanmamıştı. İlk defa yaşadığı yakalanma hissi, onun içinde hiç sevmediği bir duyguyu uyandırmıştı. Ne yapacağını düşünürken, adamın beklediği cevabı umursamıyordu. Onun elinden kurtulmak için hamle yapmış, boynunda hafif bir kesik ile başarmıştı. Adamın karşısına geçip, karanlığı çağırmaya başlamıştı ki adam hiç vakit kaybetmeden saldırmaya başladığında çağırmayı başaramamış, onunla karşılıklı savaşmaya başlamıştı.

Karşısında ki adamın gücü karşısında çok zor dayanıyordu. İlk defa bu kadar güçlü biriyle karşılaşmış, ne yapacağını şaşırmıştı. Ona doğru yaptığı hamleler hiçbir işe yaramazken, uzun bir uğraşın ardından karnına keskin bir acı saplanmıştı. Acı hissiyle büyüyen gözleri, hızlıca geri çekilmesine sebep olmuş adamın biraz uzağına kadar gidebildiğinde sıkıca kanayan karnını tutmuştu.

Lan Wangji, artık daha fazla karşılık vermeyeceğini bildiği için kılıcını indirmiş, "Seni, kim gönderdi?" diyerek sorusunu tekrarlamıştı.

Yuan, daha önce hiç bu kadar büyük bir yara almamıştı. Hissettiği acıyla kıvranıyorken bulabildiği güçle gözlerini adama dikmişti. Adamın ona bakan gözleri hafifçe büyümüş, "Senin.. Gözlerin." diye konuşan adam ile şaşırmış hızlıca başını çevirmişti. Son gücüyle karanlığı çağırmış, kendini ona bırakıp oradan uzaklaşmıştı.

Lanling Jin sektinin yakınında olan ormana ulaştığında karanlığa karşı kontrolünü kaybetmeye başlamıştı. Kendini zorlukla yere indirmiş, bir ağaca yaslanıp yarasına bastırarak gözlerini kapatmıştı. İç gücünü kontrol etmek için odaklanmaya çalışırken, omzuna dokunan bir el hissedip hızlıca gözlerini açmıştı.

Karşısında gördüğü gencin ona bakan endişeli gözleriyle, tehlikede olmadığını anlayıp tekrar gözlerini yummuştu. "Hey sana diyorum, kimsin ve nasıl böyle yaralandın?" diye soran genci uzaklaştırmak için itmeye çalışırken, "Genç efendi Jin Ling, hemen buradan gidin." diyerek shifu sunun yeğenini göndermeye çalışmıştı.

Jin Ling karşısındaki kişinin şüpheli olduğunu biliyordu ve onu tanıdığını duyunca daha da şüphelenmişti ama yarasının derin olduğu gördüğü bir kişiyi de öylece bırakamazdı. Ne yapacağını düşünürken, annesinin her zaman yanında taşımasını istediği iyileştirici ilaçlar akına gelmişti. Kesesini çıkarıp içerisinden ilaçları almış ve ona uzatmıştı. "Bunlar kullan, acını hafifletirler." demiş ve onun tepkisini beklemişti. Bir süre şüpheyle baksa da sonunda ilaçları içmesiyle gülmüş, "Birilerini çağıracağım, şüpheli birisisin ve yaralısın. Burada öylece kalamazsın." demişti.

Yuan, bu olanlardan shifusunun haberi olursa ne kadar ceza alacağını düşünerek endişelenmişti. Gitmek için kalkan gencin kolunu tutmuş ve başını iki yana sallamıştı. "Buraya kötü niyetlerle gelmedim. Shi- Jin sekt lideri beni tanıyor, evim de yakınlarda genç efendi Jin Ling yemin ederim ki size zararım olmayacak, lütfen kimseyi çağırmayın. Hemen buradan ayrılacağım." diyerek zorlukla ayağa kalkmıştı. Verdiği ilaç acısını hafifletse de hala canı yanıyordu ve hızlıca gidip dinlenmek istiyordu.

树荫下的花 - 𝓦𝓪𝓷𝓰𝔁𝓲𝓪𝓷Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin