7. Bölüm

601 82 17
                                    

Lan Zhan, eşinin sözlerini düşünüyordu. Bir yandan düşmemesi için onu tutarken bir yandan da onları dolu gözleriyle izleyen çocuğa bakınıyordu. Çocuğa daha dikkatli baktıkça Wei'ye ve kendisine olan benzerliğini görebiliyordu. 

Yakınlarda olan bir sandalyeyi alıp dikkatlice eşini oturtmuş ve onu sakinleştirip çocuğa yaklaşmaya başlamıştı. Onun yanına geldiğinde daha dikkatle bakmaya başlamış ve iç çekerek hançerini çıkartıp parmağında bir kesik açmıştı. O hançerini çıkardığı zaman çocuğun gözlerindeki korkuyu görmek de kalbini sızlatmıştı. Onun minik oğluysa kendinden böyle korkmasını istemezdi.

Boş bir şişe aldıktan sonra kendi kanını damlatmış, ardından çocuğa yaklaşıp onun kesiklerinden bir kaç damla kan almıştı. "Ne yapıyorsunuz?" diye korkusu belli olan sese karşı, sadece mırıldanmış ve yaptığı işe geri dönmüştü. Daha önce denemediği bir efsun olsa da, öğrendiği gibi şişeye doğru uygulamaya başladı. 

Bir süre sonra mavi renge dönen kanların karışımını görünce, eşine bakmış ve "O.. Yuan." diyerek kısaca belirtmişti. Ellerinin titremesini saklamak için hızlıca şişeyi kaldırmış ve çocuğa dönüp bağlarını çözmüştü. 

Wei, onu duyduktan sonra ne hissedeceğini bilememişti. Onlara bir süre bakıp odadan hızlıca çıkmıştı. Düşünmesi gereken çok şey vardı ve bunlarla baş etmesi zordu. Ormanın içine doğru ilerleyip kendini bir ağacın altına bırakmış, düşünceleriyle boğuşmaya başlamıştı.

Yuan olan biteni anlayamıyordu. Daha biraz önce saldırdığı adam, onun ve kendi kanıyla bir şeyler yapmış ve adını söylemişti. Zaten Yuan olduğunu söylemişti bir de ispat etmeleri mi gerekiyordu. Onu çözmesi ise daha garipti, öldürmeden önce benimle uğraşıyorlar diye düşünürken korkulu gözlerle odada tek kaldığı adama bakmıştı. "Beni öldüreceksiniz değil mi?" diye emin olsa da sormuştu.

Lan Zhan karşısındaki çocuğa bakıp onaylamayan bir mırıltı çıkarmıştı. Ardından çocuğun kendisini takip etmesini sağlayarak onu kaldığı odaya götürmüştü. "Üstünü değiştir, yıkan  ve uyu yarın sabah konuşacağız." Ona bakışları özlem doluydu, ama bunu sadece kendisi anlayabiliyordu. "Kaçmayı düşünme, nereye gidersen git seni bulurum. Üzerine efsun uyguladım." diyerek daha fazla konuşmadan odadan çıkmıştı.

Yuan neler olduğunu çözmeye çalışırken başı ağrımaya başlamıştı. Adamın kaçma demesine gerek yoktu, zaten buradan çıktığı anda yakalanıp öldürülecekti. En azından burada onu şu anlık öldürmeyi düşünmüyorlar gibiydi. Adamın dediği gibi yıkanmış, üstüne temiz kıyafetlerini giyip yatağına uzanmıştı. Düşüncelerle boğuşurken, yorgunluğun verdiği etkiyle uykuya dalmıştı.

Wei yanına gelen tavşanları severken, arkasından duyduğu ayak sesleriyle hızlıca dönmüştü. Eşinin geldiğini görünce hafifçe gülümsemiş tekrar tavşanlara dönmüştü. "Emin misin onun.. Bizim Yuanımız olduğuna?" diye sesindeki üzüntüyle sormuştu. Başından beri güvenemediği çocuğa güvenmemekte haklı çıkmıştı ama bir anda öğreniyordu ki o onların minik bebeğiydi. Bunu düşündükçe aklına neden böyle büyüdüğüyle ilgili sorular doluşuyor onu üzüyordu.

Lan Zhan eşinin yanına oturmuş, minik bir tavşan yavrusunu eline almıştı. Yavrularının alındığını gören iki tavşanın ona bakışlarını fark ettikten sonra ise geri bırakmıştı. "Evet, O bizim Yuanımız." diye kısa bir cevap verip eşini kendine yaslamış, saçlarını okşayarak rahatlamasını sağlamaya çalışmıştı. Onun şu anda desteğe ihtiyacı olduğunu biliyordu, kendisi de öyleydi.

"O.. sana benziyor. Hatırlıyor musun daha bebekken bunun hakkında tartışmıştık. Gözlerinin sana çektiğini ama yüzünün bana benzeyeceği konusunda ısrar etmiştim ama şu anda sana benziyor." gözleri dolmaya başlamıştı. "Ben oğlumu daha minicikken kaybettim Lan Zhan.. nasıl bir anda karşıma çıkabiliyor? Hem de bir suikastci olarak! Nasıl büyümüş olabilir.. Hepsi benim yüzümden, zamanında bu kadar nefret toplamasaydım hiçbirimiz bu kadar acı çekmeyecektik." Konuştukça sesindeki titreme artamaya başlamıştı.

树荫下的花 - 𝓦𝓪𝓷𝓰𝔁𝓲𝓪𝓷Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin