10. Bölüm Final

772 82 19
                                    

Huan neler olduğunu çözmeye çalışırken, hala Yao'nun böyle davranmasına anlam veremiyordu ama kardeşinin de ona yalan söylemediğine emindi. Boynuna değmeye devam eden kılıçla karşısındaki yüzlere bakmış, onların ne kadar yorgun göründüklerini düşünmüştü. Hepsinin gözlerinde arkasındaki adama karşı duydukları nefret oldukça belli oluyordu.

Onlar birbirlerine bakarken salonun kapısı sertçe açılmış, içeriye yunmeng askerleri ile Jiang Cheng girmişti. İçerideki herkesin üstünde gözlerini gezidrmiş, sevgilisinin boynundaki kılıcı gördüğünde gözleri öfkeyle parıldamaya başlamıştı. "Ne oluyor burada! Jin Guangyao, hemen o kılıcını indir yoksa olacaklardan ben sorumlu değilim." diye kızgınlıkla çıkan sesi, bütün odada yankılanmıştı.

Wei, kardeşinin olaylardan nasıl haberi olduğunu bilmiyordu ama gelmesine sevinmişti. Böylece o rezil adama kaçacak bir yer bırakmamışlardı. Alaylı bir şekilde gülüp adamın kıskançlığa bürünmüş gözlerine bakmıştı. "Bugün buradan çıkışın yok, ne yapacaksın sevdiğin adamı öldürüp sonra da üzüntüden kendini mi öldüreceksin" söylediği şeylerden sonra karşısındaki adamın yüzünde beliren ifade ile anında söylediklerine pişman olmuştu.

"Haklısın.. en iyi yol bu madem bu dünyada benim olamadın diğer dünyaya benimle gitmelisin Ge!" Yüzünde oluşan delirmişlikle kılıcı daha da yakınlaştırmaya başlamış, "A-Yao! Saçmalama neyden bahsettiğinden bir fikrin var mı!" diyen Huan'a karşı cık cıklamış  ona dalmışken eline hızlıca gelen mor ışıkla kılıcını düşürmüştü.

Onun kılıcı düşürmesini fırsat bilen Lan Zhan, hızlıca kol yeninden çıkan iple Yao'yu bağlamış ve çözememesi için efsunlamıştı. Olduğu yerde donmuş gibi duran abisini de kolundan tutup yanlarına çekmişti. Şimdi herkesin kılıçları Yao'ya doğrultulmuş, hamle yapmak için bekliyordu.

Jiang Cheng olayları tam anlamasa bile, Huan'ın o halini görünce sinirlenmesine engel olamamıştı. Lan Zhan'ın çektiği yere gidip Huan'ın kolunu tutup sarsmış, girdiği transtan çıkmasını sağlamıştı. "Seni rehin aldığı halde neden hala bu haldesin? Kendine gel o artık bizim düşmanımız Lan Huan." diye konuşmuştu. Hala ona boş gözlerle bakmasına daha çok sinirlenmişti.

Yuan, herkesin üstünde gözlerini gezdirdikten sonra Yao'ya doğru ilerlemeye başlamıştı. Onun hareketlenmesine karşı kolunu tutan annesine sorun olmadığını gösteren bir bakış atmış, Yao'nun önüne gelince "Neden? Beni neden böyle büyümeye zorladın! Neden beni kaçırdın?" her şeyi anlıyordu ama bunu anlamıyordu, küçücük bir bebekken kime ne zararı olmuştu da böyle büyümek zorunda kalmıştı bunu kısa bir süredir merak ediyordu ve bu adamdan kurtulmadan önce cevabını almak istemişti.

Yao, onun sözlerine karşı dalga geçer gibi güldü. "Olaylar bu yönde gelişti ve kısa yoldan amacıma ulaştım." sinir bozucu bir şekilde gülmeye devam ediyordu ta ki yanağına yediği yumruk ile kafası yana doğru düşene kadar.

Wei, onun açıklamasına karşı daha çok sinirlenen oğlunu görmüş, o da onunla aynı hissetmişti. Kendini tutamayıp yumruğu attığında ise bir nebze de olsa rahatladığını hissetmişti.  "Doğru düzgün anlat şunu! neden kaçırdın bizimle bir sorunun mu vardı da küçücük bebeğimizi aldın! Gelip bizimle halletseydin, bu kadar korkaklık senin için bile fazla." Elleri titremeye başlamıştı.

Yao, ağzına dolan kanı tükürüp gülmüştü. "Sizinle değil, kardeşlerinizle derdim vardı. Senin kardeşin benden sevdiğim adamı çaldı! Evleneceklerdi bir şeyler yapmam gerekiyordu ve en kolay seçenek Yuan'ı kaçırmaktı. Efendi Wei'nin depresyonu sayesinde iki sektin arası bozulmadı mı? O zamanlar evlenecek olan ikili de tartışarak ayrıldı. Bu yüzden yaptığım şeylerle hedefime ulaşabildim! Ama sonra ne oldu bu ikili yine birleştiler, benim yapamadığım şeyi Jiang sekt lideri iki kere başardı! Benim ne eksiğim vardı da beni bir kere bile öyle görmedin Huan ge.. Belki Lan Wangji ölürse tekrar araları bozulur demiştim ama bu bir hataymış, ilk baştan Jinag sekt liderini öldürmeliydim o zaman Huan tamamen benim olurdu." Sonlara doğru gözleri nefretle Jiang Cheng'e dikilmiş, planını hemen gerçekleştirmek istiyormuş gibi durmuştu.

树荫下的花 - 𝓦𝓪𝓷𝓰𝔁𝓲𝓪𝓷Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin