梅花奇迹 :Yeni Bir Sayfa (Part6)

999 73 114
                                    

Selamlar Lil'Panda ailesi! Ben yazarınız Rainbow Panda.

Nasılsınız? Ben iyiyim ve yeni bölümle karşınızdayım. Bölümü normalden biraz geç attığımın farkındayım. Sabırla beklediğiniz için teşekkür ederim.

Bu bölüm beklediğiniz kişi geldi. Araya birazcıkta fanon bir çiftten inciler serpiştirdim. Beni iyi takip eden kişiler hangi çiftten bahsettiğimi bilecektir. Bilmeyenlerde okurken anlarlar umarım.

Neyse. Ben iyi espriler yapabilen biri değilim. Eğlenceli bir bölüm yazmaya çalıştım ama bu kadar oldu. Umarım beğenirsiniz. Yorum yapmayı unutmayın. Seviliyorsunuz.

Size iyi okumalar dileyerek yeni bölüme geçiyorum.

.........................................

Gün neredeyse ağarmak üzereydi. Wei WuXian sol elindeki siyah yeşimden yüzüğü parmaklarıyla yoklarken son sözlerinin üzerinden sadece birkaç dakika geçmişti. Yüzükten tüm vücuduna yayılan sıcaklığı hissedebiliyordu. Ne Jiang Cheng konuştu ne de Wei WuXian başka tek kelime etti. İkisinin bakışları da başka yöndeydi. Ta ki odanın aralık kapısında ufak bir tıkırtı olana kadar Wei WuXian'ın sözlerinin ağırlığını taşıyan bir sessizlik aralarına çökmüştü.

Kapı yavaşça yana doğru sürülerek açıldı. Beyaz cübbenin uçuşan etekleri ilk görünen şeydi. Ardından bulut desenli kumaşın hışırtısı eşliğinde içeri heybetli bir beden girdi. Vücudu her zamanki gibi dikti. Siyah ipeği andıran saçları güzelce toplanmıştı. Alın bandı olması gerektiği yerde düzgünce bağlıydı. Ondaki tek fark yeşim teninin sağlıklı tonu biraz solmuştu. Altın gözlerinin kenarı kızarmıştı. Buna rağmen tapınakları süsleyecek kadar güzel bir heykel gibi görünüyordu.

Wei WuXian sırtını yasladığı yerden şaşkınlıkla doğrulurken Jiang Cheng ayağa kalkmıştı. Yüzünde memnuniyetsiz bir ifade olsa da Lan WangJi'ye bakmamaya özen göstererek Wei WuXian'a açıkladı.

"Sen uyurken geldi." Dedi. "Sana söylemeye gelmiştim. Ama umutsuz aşk hikayeni anlatmaya o kadar kaptırdın ki fırsat bulamadım. Şimdi neyi halledecekseniz halledin. Ben hekimi bulacağım."

Mor cübbe sürgülü kapının ardında kaybolduğunda Lan WangJi ağır adımları ile yatağa yaklaştı. Odayı aydınlatan kağıt fenerlerin ışığında öyle muhteşem görünüyordu ki Wei WuXian bunun sebebinin günlerdir onu görmemesinden mi kaynaklandığını bilmiyordu. Yüzük parmağından kalbine tırmanan ısının arttığını ve bu hisle birlikte gözlerinin bulanıklaştığını fark ediyordu.

"Lan Zhan gelmişsin."

"Geldim." Lan WangJi yatağa oturduktan hemen sonra söyledi. İki adam fenerlerin loş ışığında birbirlerinin gözlerinin içine baktılar. Wei WuXian'ın bulanık görüşü yanağına yuvarlanan gözyaşlarıyla dağılırken Lan WangJi yatakta ona biraz daha yaklaştı. Yeşim beyazı elleri uzanıp yanaklarını kavradı. Nazik başparmakları art arda düşen yaşları yakalıyordu. Ardından biraz daha yaklaşıp alnını Wei WuXian'ın alnına yasladı. Bu süre zarfında bakışları birbirlerinden bir an bile ayrılmamıştı. Gözleri temasını kesmezken Wei WuXian göğsünün ağırlaştığını hissediyordu. Akabinde yanaklarını ıslatan gözyaşları da hızını arttırmıştı. Kendini bir şeyler söylemek zorunda hissediyordu. Oysa söyleyeceği her şeyi zaten Lan WangJi kapı aralığından duymuş olmalıydı.

"Lan Zhan, b-ben..." özür dileyecek olmuştu. Ancak sözleri daha tamamlanamadan Lan WangJi'nin sıcak ve yumuşak dudaklarıyla durdurulmuştu.

Lan WangJi derin nefesleri arasında Wei WuXian'ı kucağına çekip sıkıca sarıldı. Eşinin teni yükselen ateşi nedeniyle hala sıcaktı.

"Bir şey söylemene gerek yok. Biliyorum." Boğuk ve iç titreten sesiyle Wei WuXian'ın kulağına fısıldadı. Bir süre bu şekilde kalmışlardı. Wei WuXian ara ara içini çekiyordu. Günlerdir hissettiği mutsuzluğun yavaşça eriyip yok olduğunu hissediyordu.

忘羡 | Wàng XiànHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin