16

173 12 0
                                    

Burnuma gelen alkol kokusu. Dehşet baş ağrısı. Hiçbir yerimi hissetmemenin verdiği huzursuzluk değil, kollarımı ve bacaklarımı çok derin bir şekilde hissetmenin verdiği huzursuzluk.

Berbat hissediyordum.

Ayrıca neredeydim ben?

Tamam, sakin ol, Jennie. Dünü hatırla.

Harap bir şekildeydin. Ağlıyordum. Kızlar geldi. Kızlara her şeyi anlattın. Seni kulübe sürüklediler. Fazla alkol aldın. Bir adamla kapıştın. Jungkook geldi.

Jungkook geldi.

Adamı dövdü. Kucağına çıktın. Uyudun.

Şimdi neredeydim peki?

Gözlerimi korkuyla açtım ve beyaz tavanla bakışmaya başladım. Kalkmalı veya ölü taklidi yapmalıydım. Aldığım derin nefeslerde burnuma sürekli bir alkol kokusu siniyor, kendimden tiksinmeme sebep oluyordu.

Bu halde çocuğa sarılmış ve leş gibi kokumu ceketine bulaştırmıştım. Üstüne alkol kokan nefesimi ona doğru vererek kucağında uyumuştum. Her açıya rezilliğimin azalması umuduyla bakıyordum, ancak her açıdan daha fazla rezilleşiyordum.

"Hayır ya olamaz..." küçük bir çığlıkla söylediklerimi duymuş olma ihtimaliyle dudaklarımı birbirine bastırdım ve yattığım yerde doğruldum.

Bulunduğum odayı dikkatlice süzmeye başladım. Büyük ihtimalle misafir odasıydı. Beni neden kendi odasına götürmemişti ki? İçten içe bozulurken yataktan kalktım. Yaptığım ilk şey alkol kokumun sindiği nevresimleri sökmek oldu.

Söktüğüm nevresimleri odanın kenarına fırlattım ve banyoya doğru ilerledim. Rutin şeyleri halledip, aynadaki korkunç yansımamı biraz olsun düzelttim ve odadan çıkmadan önce eşyalarımı yanıma aldım. Zaten sadece çantam ve elbisem vardı. Elbisem...

Beni öyle bir durumdan kurtarmışken neden üzerimi değiştirdiğini sorup, sıkıntı çıkarmayacaktım. Üzerimde onun oversize tshirtlerinden biri vardı. Şanslıydım ki elbise gibi duruyordu.

Gördüğüm merdivenlerden direkten aşağıya hızlı hızlı inerken aşağıda olmamasını ve birbirimizi hiç görmemeyi umuyordum.

Karşıma çıkan boş salonla dudaklarım kıvrılırken son üç basamağa atlayıp, zıplamayı tercih edecekken duyduğum sesle kalçamın üstüne düştüm.

"Acelen mi var?"

Başımı yavaşça sola doğru çevirdiğimde salonla beraber olan mutfakta bir şeyler hazırlayan Jungkook'u gördüm.

Derince yutkunup, gergince gülümsedim ve başımı olumsuz anlamda salladım. "Yooo."

"İyi, kahvaltı yapmadan bir yere gidemezsin." Başıyla ortadaki üstündeki bir bardak suyu işaret etti. "Su iç. Başın ağrıyordur. Çok içtin."

"Gerek yok."

"Sanmıyorum. Hadi gel iç."

Dediği gibi sadece başım değil her yerim ağrıyordu. Ayrıca dün gece tam olarak hatırladığım gibi miydi öğrenmek istiyordum bu yüzden dediği gibi yapıp yanına geçtim ve suyu içtim.

"Aferin. Hadi gel kahvaltı hazırladım."

Şaşırdım. "Sen mi?"

"Evet. Ben. Hadi otur."

O tavadaki pankekleri kontrol ederken küçük masadaki iki sandalyeden birisine yerleştim.

"Neden kaçmayı tercih ettin?"

"Kaçmıyordum."

"Tabağı önüne çek." Dediğini yaptım. Tavadaki pankekleri tek tek tabağıma koyduktan sonra önümdeki sandalyeye yerleşti.

dangerous | taenniekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin