Zakkum-Gidiyorum yolcu et
Cem Adrian-Kül~~~
Jimin cenazeden direkt Hoseok'un evine gitmiş, kiyafetlerine sarılıp öylece yatağında oturuyordu. Beyni olanları algılayamıyordu, ne yani şimdi bir daha Hoseok olmayacaktı mı hayatında? Bir daha kafeyi açmayacak, gülümsemeyecek, sarılmayacaktı mı Jimin'e? Kendini yatakta geriye atarken elindeki kiyafeti kalbine sokmak istermiş gibi sarılıyordu. Ağlamasını ne kadar durdurmaya çalışsa da, aklına geldikce daha da şiddetleniyordu.
Kapının açılma sesini duyunca gözlerini silip ayağa kalktı. Namjoon'la Seokjin gelmiş olmalıydı. Kapıyı açıp dışarı çıkınca ilk gördüyü kişi Seokjin oldu. İkisi de ne diyeceğini bilmeden bir birlerine bakıyorlardı. Jimin aniden "Benim abim öldü." dedi Seokjin'e sarılarak. "Abim" hıçkırıkları yüzünden konuşamıyordu. Seokjin ne kadar kendini tutmaya çalışsa da sonunda dayanamayıp ağladı. Namjoon da saçlarını okşuyordu Jimin'in. "Abim öldü. Onun yüzünden öldü." dedi titreyerek. "Onun yüzünden." Sesi fısıltıya dönüşmüştü artık.
"Jimin, yapma bunu kendine."dedi Namjoon hala Jimin'in saçlarını okşamaya devam ederken.
"Neyi yapmayayım? Yanlış mıyım? Kendi gözlerinizin önünde olmadı mı her şey?" Düğün olmuş boğazı kelimeleri tam söylemesine izin vermiyordu.
"Geç olmadan konuşmalıyız."
"Daha neyi konuşacağız?" Elleriyle gözlerini silerken. "Konuşacak ne kaldı artık? Kimsem kalmadı artık." Seokjin'in kalbi Jimin'in söylediklerine kırıldı ama acısına vererek belli etmedi. Zaten kimin canı acımıyordu ki?
"Öyle söyleme, biz neyiz?" dedi Namjoon hafif kırgınlıkla. Seokjin'in aksine Namjoon düşündüğünü söylemekten çekinmez, hislerini her zaman olduğu gibi belli ederdi. Jimin tam ağzını açmış bir şey diyecekken kapı çaldı. Namjoon Jimin'den cevap beklemeyi bırakıp kapıyı açmaya gitti. İçeri giren adamı görmesiyle Jimin'in ağlamaktan kızarmış yüzü bu kez de öfkeyle kızardı. Karşıdakı adamın üzerine atılıp yumruklarını peş peşe indirirken küfür ve tehditlerini savurmaktan da geri kalmıyordu.
"Seni öldüreceğim sikik herif. Hala hangi yüzle gelebiliyorsun buraya. Hiç mi utanman yok senin." Namjoon ve Seokjin Jimin'in küçücük bedenini Yoongi'den ayırmayı beceremiyorlardı. İlk defa Jimin'i birine şiddet uygularken görüyorlardı. Hoseok ona hep sevgini, anlaşmayı öyretmişti. Sonunda zor da olsa Jimin'i çekebildiklerinde, Seokjin Jimin'i kenara çekip saldırmasın diye tutmaya devam ederken, Namjoon da Yoongin'in kanayan dudağına peçete tutmaya çalışıyordu. Yoongi nihayet ayağa kalkabildiğinde yere bakarak "Üzgünüm" diyebildi sadece.
Jimin yeniden saldırmaya çalıştığında Seokjin sinirle Jimin'i arkaya itti. "Yeter. Kendine gel artık"diye bağırdı. "Sadece sen üzgünmüş gibi davranma. Hoseok'u sadece sen seviyormuşsun gibi davranma. Biz de üzgünüz." Sinirle öndeki saçlarını arkaya atarken "Ne kadar berbat haldeyiz görmüyor musun? Bu kadar şeyin arasından bir de senin öfkenle, katil olmanla mı uğraşacağız?"
"Uğraşmayın!"diye bağırdı Jimin. "Ben mi diyorum gelin buraya? Ha, ben mi diyorum uğraşın benimle. Siktirin nereye giderseniz gidin, kiminle uğraşmak isterseniz uğraşın."
"Doğru konuş. Burası senin evin değil." Seokjin Jimin'in öfkesini anlayabiliyordu ama kendileri de üzgünlerdi. Bir birlerine karşı anlayışlı olmalıydılar.
"Tamam. Siz kalın o katille birlikte ben giderim." Odaya gidip eşyalarını alacakken Seokjin kolundan tuttu.
"Dinle bi'. Konuşmamız lazım."
"Daha ne konuşacağız? Yeterince açık söylemedin mi?" Jimin'in sesi bu defa daha alçak geliyordu. Öfkesin hala burnundan kesik kesik nefes alıyordu, ama sesini nizamlamayı başarmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Last~Hoseok's letters
FanfictionPapatya kızmadı hiçbir zaman yapraklarından fal bakılmasına. Gün olur belki sevmeyi öğretebilirim umuduyla. 02.02.2019