eleventh

27 2 4
                                    


Cem Adrian- Yine özledim
Natalie Taylor- Come to this

O gün ikimiz de ağlamıştık. Daha da yakınlaştığımızı düşünmüştüm. Hatta ertesi beni aynı uçuruma götürmüştün. Bakarken anlamıştım. Oradan düşenin kalkabilme imkanı yoktu. Beni o uçurumdan itmedin belki, ama ayaklarıma kuvvet verdin. Teşekkür ederim.

~~~

Aylar  kovalamıştı bir-birini. Artık Hoseok'la Yoongi daha da yakındı bir-birlerine. Yoongi, Hoseok ve Jimin'in yanından ayrılmıyor, sürekli onlar ve diğer arkadaşları ile takılıyor, yaşadığını hissediyordu. Gülümseyebiliyordu ve bu onun çok hoşuna gidiyordu. İnsanları anlamayı öğrenmişti, sevebilmeyi. Sevmişti hatta. Arkadaşları da bu durumdan memnundu. Doğru kişiyi sevdikleri için mutluydular da. Yanlış kişiyi sevdi.

Yoongi ne kadar iyiye gidiyorsa, Hoseok da bir o kadar sıyrılıyordu hayattan. Hastalığı gün geçtikçe kendini daha da belli ediyordu. Sürekli bir şeyleri unutması, patlayacakmış gibi olan beyni. Sanki birisi kafasına canlı bomba yerleştirmişti. Üzülüyordu Hoseok. Arkadaşlarını bırakmak zorunda olması üzüyordu onu. Ama başka çaresi de yoktu. Bu illet yapıştı mı bir kere gitmez, bırakmaz bedenini, sahip olur sana.

 Ama yine de kaç ayı kalmış bilmeksizin yaşarken Hoseok, kalan son günlerini iyi geçiriyordu. Aşıktı mesela Yoongi'ye. Jimin'le mesela kafelerinin başka şubesini açmayı planlıyordu. Bunların hepsini ona bırakacak olması içini rahatlatıyordu. Geride ondan kalanlara sahip çıkacak birinin olması iyi bir şeydi. Jimin, annesi terkettikten sonra bulduğu ikinci şanstı, ikinci ailesiydi. Babasının ona  hayatının bir kısmında görünüp okumasına yardım etmesi, onu ailesine alacağı anlamına gelmiyordu. Babasıyla en son ne zaman konuştuğunu bile bilmiyordu. 

Hoseok bugün kendini pek iyi hissetmiyordu. Jimin'e evde dinleneceğini sabah haber vermişti. Jimin ne kadar yanına gitmeyi israr etse de, kendisine kafede kalması gerektiğini bildirmişti. Gönlü el vermese de, abisinin sözünden çıkmadı. 

Jimin abisinin evde olmasını fırsat bilip hemen Yoongi'yi aradı. Abisinin evde kalacağını söyleseydi, Yoongi eve gider ve abisiyle baş başa kalırlardı. Belki aralarında bir şeyler olurdu. Yaklaşık bir saat sonra işler hiçte Jimin'in istediği gibi gitmemişti. Kafeden içeri giren Yoongi'le şaşkına dönmüştü. Abisinin yanına gideceğini düşünmüştü. Ama işler Yoongi için farklıydı. Hoseok'un evde kalmasını fırsat bilip Jimin'le yalnız kalmak için kafeye gelmişti, belki konuşurdu da.

"Şaşırmışa benziyorsun."dedi Yoongi tezgahın önüne gelerek. 

"Ha yok."dedi gülümsemeye çalışarak. "Beklemiyordum, kusura bakma."

"Hoseok yok, belki yardıma ihtiyacın olur diye geldim."diyerek tezgahın arkasına geçti. 

"Abimin yanına gidersin sandım."Elindeki bardağı kurulamaya devam etti. Yüzünün düşmesini belli etmemeye çalışıyordu. 

"Aradım ama açmadı. Uyuyordu sanırım rahatsız etmek istemedim."

"Ah anladım."dedi müşterinin siparişini hazırlarken. Yoongi Hoseok'un ilgisinden haberdardı tabii ki de. Namjoonun söylemesi bir kenara, parkta öpmesinden, ona bakışından anlamıştı. Ama ne Hoseok, ne de Yoongi ağzını açıp tek kelime etmemişti. Yoongi'nin diyecek bir şeyi de yok zaten. Onu Seokjin ve Namjoon gibi yakın arkadaşı olarak görüyordu, terapisti gibi. Namjoon'la Seokjin bile bir süre sonra onun her şeyden kopmasını kabullenirken, o bıkmamıştı. Bazen Yoongi istemese bile yanına gider, oturur saatlerce konuşurdu. Çocuklardan, çiçeklerden, her şeyden. Yoongi yaptığı her şey için ona minnettardı.

Saatler bir birini kovalarken kafedeki yoğunluk da azalmıştı. Normalde 11de kapanan kafeyi Hoseok'un yanına gidebilsin diye erken kapatmaya karar vermişti Jimin. Etrafı toplarken Yoongi de masalardan birine oturup Jimin'i izliyordu. Nasıl söylemesi gerektiğini düşünüyordu. Onun için birine hisslerini açması çok zordu. 

The Last~Hoseok's lettersHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin