Aniden telefonumun sesiyle uyandım. Zifiri karanlıkta parlayan buz mavisi ışık gözlerimi alıyordu. Üzerine yattığım kolumu bedenimin ağırlığından kurtarıp komodinime uzandım. Gözlerimi kısarak gecenin bu saatinde beni kimin aradığına baktım: "BİLİNMEYEN NUMARA".
"Öf..." dedim ve gözlerimi devirdim. Çağrıyı reddedip başımı yeniden yastığıma gömdüm. Üzerime bir şey örtmemiş olmama rağmen ter içindeydim. Anlam veremediğim şekilde, kafamın sol tarafında bir ağrı hissediyordum. Sırt üstü yatmayı denedim, elimi kafamın ağrıyan tarafına götürdüm; elim ne kadar soğuksa yüzüm de bir o kadar sıcaktı ve alnımın ortası nabız gibi atıyordu.
Telefon tekrar çalmaya başladığında pes edip telefonu açtım. Bütün vücudum baş ağrısından kasılırken uykulu bir sesle, "Buyurun, kimi aradınız?" diye sordum.
"Arya, kızım?" dedi biri. Sesinden tanıyamadım.
"Evet, benim." dedim.
"Doğru mu duyduklarım?" dedi telefondaki orta yaşlı adam, kaygı ve çekincesi sesinden hissediliyordu.
"Ne doğru mu? Anlamıyorum ne dediğinizi..." Karşı taraf ses vermedi. "Kimsiniz? Tanıyamadım sesinizden." dedim kafam karışmış bir şekilde, bir cevap bekleyerek.
Karşı taraf birden panikleyip telefonu yüzüme kapattı. Az evvel yaşadığım konuşmayı idrak etmeye çalışarak tavanı izledim. Gözüm karanlığa alıştığında yavaşça yataktan kalkıp telefonumu çamaşırımın kenarına sıkıştırdım. Ayağa kalktığımda bir anlığına başım döndü ve gözlerim karardı, destek almak için tek elimle giyinme dolabıma yaslandım. Dengemi geri kazandığımda annemle babamın yatak odasına doğru parmak ucunda ilerledim; çıplak ayaklarımla mermer zemine bastığımda gelen yapış yapış hissi sevmiyordum. Ay ışığı bu gece her zamankinden daha parlaktı sanki, bütün odayı aydınlatmaya yetiyordu. Yatakları bozulmamıştı, demek ki hala eve dönmemişlerdi. Yatmadan önce babamla son konuşmamda bana yolda olduklarını söylemişti. Telefonumu çıkarıp saate baktım, gece üçtü. Şimdiye kadar gelmiş olmalıydılar.
Annemin tuvalet masasına oturup son görüşmelerden babamın numarasını çevirdim: "Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor. Lütf-". Telesekreteri duyduğumda görüşmeyi sonlandırdım. Annemi aradığımda da aynı operatör mesajıyla karşılaştım. İçimi endişe kapladı, hiç böyle yapmazlardı. Masanın aynasında kendimi süzdüm; gözlerim yorgunluktan çökmüş, saçlarım sanki kilometrelerce koşmuşum gibi terden nemli, sol gözüm kan çanağına dönmüş... İkisinin de aynı anda şarjı bitmiş olamazdı, kaldı ki arabada şarj etmeleri mümkündü. Elimin tersiyle şakaklarımdaki boncuk boncuk birikmiş teri sildim ve iki elimi saçlarımdan boylu boyunca geçirerek havalandırdım. Gözlerimi sertçe ovuşturduktan sonra ayağa kalktım; odadan ayrılmadan önce omzumun üzerinden kendimi bir de boydan süzdüm. Ev sevdiğim, nude renk, ultra ince, yarı şeffaf, dantelli sütyen ve külodumu giyiyordum. Sol elimle kalçamın derisini sıkıp çektim, son günlerde tatlıyı biraz fazla kaçırmıştım ama yağ oranımda gözle görünür bir değişiklik yoktu. "Fıstık gibiyim hala..." diye içimden geçirerek mermer basamaklardan alt kata indim. Gece boyunca alt katın yerden ısıtma sistemi kapalı olduğu için ayaklarım üşüyordu. Evin antresinde, giriş kapısının hemen yanında, aynalı konsolun üzerinde duran dahili telefondan resepsiyonu tuşladım.
"Resepsiyon, buyurun."
Görevliyi sesinden hemen tanımıştım. Demek bu gece resepsiyonda Mikail Abi bekliyordu. Biz bu eve taşınmadan önce de resepsiyonda çalışan Mikail Abi, en eski görevlilerden biriydi.
"Mikail Abi, babamlar bugün sizi hiç aradı mı?" diye sordum cilveli bir edayla. Mikail Abi iyi kalpli biriydi ve beni kızı gibi severdi.
"Hayır güzelim, konuşmadık hiç. Bir sorun yok umarım." dedi tok bir sesle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cevher
ChickLit"Hiçbirini merak bile etmiyordum artık. Bütün bildirimleri topluca sildim. Bu, eski hayatıma veda etmenin ilk adımı olacaktı." ************************* Her kadın, sahibinin elinde parlatılamyı bekleyen bir cevherdir; fakat Arya Korkut bundan çok da...