Bütün yetkililer ahşaptan olan cilalı oval masanın etrafında oturmuş ne yapılması gerektiğini konuşuyorlardı. Kimisi "Bence veliahdımızı bizim gibi bir büyücü korusun." derken kimisi ise "Bence veliahdımız kendi güvenliği için saraydan hiç çıkmamalı." diyordu. Bunun gibi bir sürü fikir ve düşünce kelimelere dökülüp havaya karışırken Kral Zahir, yeni çıkmaya başlayan ve ağarmaya yüz tutmuş siyah sakallarını kaşıyordu. Düşünüyordu.
Oğlu yaşadığı olayla ilgili tek kelime etmemiş üstüne üstlük bir haftadır odasına kapatmıştı kendisini. Yaşadığı saldırı sonucu soylu kanından dolayı olan bütün büyücü güçleri yok olmuştu. Şuan normal bir büyücüden farkı yoktu ve bu Karanlık Büyüler Sarayı'nın düşmanları için büyük bir avantajdı.
Cadılar, Kurt adamlar ve Büyücülerin savaşı yıllardır devam ediyordu ancak savaş tarihinde bir ilk oldu. Düşman taraflardan biri Büyücülerin veliaht prensinin güçlerini ele geçirdi. Veliaht prens olayları kimseye anlatmamakla birlikte hayata küsmüştü sanki. Büyük bir suçluluk duygusunu üstlenen ruhu hasta ve yaralıydı. Ama buna rağmen Prens Alkan, güçlü duruşunu ve sert mizacını zedelemeden hayatını odasında sürdürüyordu.
Kısılmış bal rengi gözlerini cilalı ahşap masaya dikmiş olan Kral Zahir, düşünceleriyle açılan kapının sesi sayesinde vedalaşmıştı. Açılan kapıdan içeri giren cüsseli bedenin kime ait olduğunu bilen salonda ki yetkililer ağızlarına hayali bir fermuar çekmiş gibi susmuştu. Boyu yaklaşık bir doksan üçlerde olan veliaht prens üstüne giydiği kalın bir kumaştan yapılmış koyu kırmızı bir takımla içeri girdi. Üstüne giydiği takımın gömleğinde ki düğmeler saf gümüşten yapılmış, göğüs hizasında ise aldığı armalar parlıyordu.
Ayağına giydiği siyah deriden çizmeleri ve omuzlarının üstünde ki siyah peleriniyle fazlasıyla ihtişamlı duruyordu. Herhangi biri onu ilk defa bile görmüş olsa onun bir soylu olduğunu anlayabilirdi. Kan kızılı gözlerini çevreleyen siyah ve gür kirpikleri her kadının kıskanacağı kadar uzundu. Kömür karası saçları salonun içinde ki yanan meşalelerin ateşinin yaydığı ışıkta parlıyordu. Saçlarının rengini almış kara kaşları çatılmıştı. Sert çene hatları gerilmiş, dişlerini sıktığı belli oluyordu.
Yeni çıkmaya başlamış siyah sakalları onu olduğundan daha olgun göstermişti. Üzerine giydiği koyu kırmızı renginde ki takımdan dolayı kan kızılı gözleri daha bir belirginleşmişti. Dışarıdan görünen kaya kadar sert, buz kadar soğuk mizacını babasından aldığı belliydi. Ama salonda ki yetkililerin ve kral olan babasının bilmediği bir şey vardı. Bu sert ve soğuk ifadesinin altında yatan acı dolu çığlıklardan hiç kimsenin haberi yoktu.
Yere basan sağlam adımlarıyla babasının yanında, ona ayrılmış olan sandalyeye ilerledi. Yavaş hareketlerle sandalyeyi çekti ve ahşap sandalyeye iyice yerleşerek oturdu. Sırtını tamamen sandalyesine yaslayarak rahat bir havaya büründü ancak bu süreçte ne yetkili konsey üyelerinden biri ne de babası Kral Zahir konuşmuştu. Prens Alkan, sert bir yutkunuş ardından dolgun dudaklarını yalayarak "Bir karara vardınız mı, majesteleri?" dedi kalınlığını koruyan erkeksi bir sesle. Babası Kral Zahir, sandalyesinden sırtını ayırarak öne eğildi. Dirseklerini masaya yaslayıp soğuk bir tebessümle oğlunu cevapladı. "Evet, oğlum. Kararımı verdim. Ve bu kararı vereli çok zaman oldu aslına bakarsan." Dediğinde veliaht prensin çatık kaşları sanki daha fazla çatılabilirmiş gibi çatıldı.
Kral Zahir'e beklenti dolu gözlerle bakan tek kişi Prens Alkan değil, bütün yetkili üyeleriydi. Hepsi krallarının verdiği kararı elbette ki çok merak ediyordu ancak Alkan, bu karar olayından dolayı çok gerilmişti. Kral Zahir hiç istifini bozmadan beklentiyle kendisine bakan oğluna güldü ve "Eski bir dostum olan Kral Evran'dan yardım isteyeceğim. Bana göre seni en iyi koruyacak kişi bir vampir olmalı." diye kelimelerini tamamladığında Alkan bir süre sadece babasının suratını izledi. Ciddi olup olmadığını ölçüp tarttı ve ciddi olduğunu anlayınca ufak çaplı bir şok geçirdi.
Zahir, oğlunun bu halini gördüğünde gülmemek için kendini zor tuttu. Anlayışla bakan bal rengi gözlerine karşılık Prens Alkan, şaşkına dönmüş kızıl gözleriyle karşılık veriyordu. "Nasıl yani?" dudaklarından çıkan tek kelimeler bunlar olduğunda Kral Zahir sandalyesine yaslanarak "Vampirlerin diyarına giderek Kral Evran'dan koruma isteyeceğiz." diyerek son noktayı koydu. Ve Alkan, anlamlandıramadığı bu karardan sonra ifadesizce babasına bakmayı sürdürmüştü.
Giriş kısmını umarım beğenirsiniz. Hoşça kalınnn!!!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mühürlenmiş Ruhlar
Fantasy"Oturmazsam?" dedim, cesurca. Kaşlarını biraz daha çatarak "Saraya vardığımızda en ağır cezayı almanı sağlarım. Ayrıca ne zamandır muhafızları kadın seçiyorlar." dedi. Kadınların muhafız olmasında ne vardı? Kadın olmamız muhafız olmamıza engel değil...