Ben geldimmmmm. Evet çok uzun süre ayrı kaldık ancak şimdi sizlere yeni bölümümle geldimmm. Umarım beğenirsiniz.
Yazım yanlışlarım varsa yorumlarda belirtin lütfen...
***
Nefeslerimin sıklaştığını üstünkörü hissediyor içimde ki coşkuyu saklama gereksinimi bulmuyordum. Alkan'ın kan renginde ki hareleri içime usul usul akarken kollarımı onun boynuna doladım. Başımı boyun girintisine yerleştirip naneye çalan -benim midemi bulandırmasın diye büyü yaptığı- kokusunu ciğerlerime hunharca doldurarak kollarımı sıkılaştırdım. Alkan'ında kollarını belimde hissettiğimde nabzının, nabızlarımızın deli gibi yükseldiğini duyumsadım. Yüzünü saçlarıma yaslayıp derin bir soluk aldı. Bir eli sırtımdaydı, hafifçe aşağı yukarı giderek okşuyordu. Elbisenin incecik kumaşından bile ellerinde ki sıcaklığı tenimde hissettim.
"Bunca zaman nasıl hatırlamadım seni? Niye hatırlatmadın kendini bana?" Zorlukla fısıldadığında içime oturan suçluluk duygusuna yenilmemek adına burnumu biraz daha atar damarına yakın yere yasladım. Kanın pompalandığı, saniyede bir tekleyen atar damarını tenimde hissetmek iyi geliyordu. "Sen hatırlamadıktan sonra uğraşmamam gerektiğini düşündüm." Suçlu bir kız çocuğu edasıyla mırıldandığımda dudaklarından ufak bir gülüş peydahlandı. Yavaşça beni kendinden uzaklaştırdı, yüzümde sıcacık bir bakışla dolanan gözlerinde sevgi vardı. Belki de şefkat. Bilemiyordum. Kan kızılı gözleri içime milim milim işlenirken etraf kararmaya başladı. Bulunduğumuz dans salonunu kapkara bir duman sarmaladı. Ne olduğunu anlayamadan Alkan'ın silikleştiğini, saydamlaşarak gözlerimin önünden akıp gittiğini gördüm.
"Alkan!" diye bağırdım. Cevap yoktu. "Alkan!" ikinci kez bağırdım. Cevap vermedi. "Alkan! Neredesin?" Şaşkınlığın esaretinde ki kaybetme korkusuyla yanıp tutuşan duyguların dudaklarımdan çıkarak sesime bulaştığını, etrafımdaki karanlıkta yankılandığını duydum. Üzerimde ki lacivert tülden yapılmış ince elbise bedenime yük gibi gelmeye başlamıştı.
"ALKAN!" boğazımı yırtarcasına son kez bağırdığımda dizlerimin üzerine çökmüştüm. Cevap yoktu. Alkan yoktu. Dans salonu yoktu. Hatıralar yoktu. Anılar kayıptı. Lacivert saçlarım iki yanıma akmış, yüzümü kapatıyordu.
"Prenses Arel." karanlığın içinden ince, tiz bir kadın sesi kulaklarımı tırmaladı. Başımı hafifçe kaldırıp baktım ancak hiç kimseler yoktu. "Prenses." Alkan olması ümidiyle başımı sağa çevirdim. Ardından sola ancak yoktu. İyide bana bir tek o "prenses" derdi. Ama yoktu. "Prenses Arel. Efendim, iyi misiniz?" Vücudumun sarsıldığını hissediyordum.
Sıkışan ciğerlerimden bir soluk aldığımda gözlerim açıldı. Sırtımı refleksle doğrultup dirseklerime yaslandım. Bir kaç saniye etrafıma aval aval baktıktan sonra odamda olduğumu anladım. Kirpiklerimi bir kaç kere kırpıştırdığımda başucumda ki Safir'le göz göze geldiğimde irkildim. Safir mavisinin açıklığına tutunan gözlerinde ki endişeyle bana bakan genç kızdan gözlerimi çektim. Göğsüm körük gibi inip kalkıyorken her şeyin bir düş olduğunu anladım. Rüya mı görmüştüm? Evet Arel. Alkan hala beni hatırlamıyor mu? Hayır Arel...
Yüzleş Ateş Varisi, Veliaht Prens Alkan seni hala hatırlamıyor. Yüzleş Ateş Varisi, bundan sonra belki de bir daha hatırında olmayacaksın. Yüzleş Melez Prenses, Büyücü Prens artık sana prensesim diye hitap etmeyecek ve yine yüzleş çünkü sen artık onun prensesi değilsin.
Gözlerime dolan yaşları aldırmaksızın üzerimdeki ince pikeyi kenara savurdum. Yataktan hızla kalkarak Safir'in mavi gözlerine odaklandım. Dolan gözlerimin ardında puslu kalan safir mavisi gözlerinde hayretin naraları atılıyordu. Bakışlarımı ondan çekerek banyoya adımladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mühürlenmiş Ruhlar
Fantasy"Oturmazsam?" dedim, cesurca. Kaşlarını biraz daha çatarak "Saraya vardığımızda en ağır cezayı almanı sağlarım. Ayrıca ne zamandır muhafızları kadın seçiyorlar." dedi. Kadınların muhafız olmasında ne vardı? Kadın olmamız muhafız olmamıza engel değil...