Sevgili okurlarım size bu bölümün başında ufak bir bilgi vereceğim. Bu bölümde fazla bir tasvir -ayrıntı- yok. Bu bölüm kısa olacak. Geçiş, ara bölüm gibi düşünmenizi istiyorum.
Keyifli okumalar...
***
Ruh değişiminde 2 gün sonra...
Genç adam bu sarayda ikinci gününe uyanmıştı. Doğup büyüdüğü -ona söylenen o'ydu- bu sarayı hatırlamamak garibine gidiyor, zihninde ki her bir boşluğu doldurmaya çalışıyordu. Hafızasını kurcalayan, gıdıklayan bazı kelime birikintileri vardı. "Prensesim." Dudakları anlamsızca fısıldadığında yapılı eli ensesine gitti. Hafızasını kaybettiğinden beri beyninde dönen kelimelerden biriydi bu. "Affet." Alnına ufak bir ağrı girdiğinde ensesinde ki eli hızla başına dayandı. Dişlerini sıktı. Gıcırdayan çene kemiğinin acısını bile hissetmiyordu. Nefesleri sıkışıyor, ciğerleri havasızlıktan sönüyordu. Dudaklarından acımasız bir küfür savrulurken "Yeter artık, yeter. Bıktım şu kelimelerden." diye sızlandı.
Genç kadın sızlayan kaslarını görmezden gelmeye gayret ederek bilmem kaçıncı şınavını çekiyordu. Kollarına üst bedenini ağırlığını vererek bir kez daha yere doğru eğdi kendini. At kuyruğu bağladığı lacivert saçları omzundan aşağı dökülmüştü. Mor gözleri kas ağrılarından dolmuştu. Ama kalbine saplanan acılı ağrılardan daha azdı bu ağrı. Hala Alkan'ın hafıza kaybına uğradığını kabullenemeyen bünyesi onun kan pompalayan kabine yük bindiriyordu.
Ruh değişiminden 4 gün sonra...
İç çekti genç kadın. Prensin hemen ardından duruyor, güvende olduğundan emin oluyordu. Alkan'a bu kadar bağlandığının, sevdiğinin farkında bile değilken bir anda hafızasını kaybetmesi ağrına gitmişti. Gururunu inciten bir diğer şeyse onu koruyamamanın verdiği rahatsızlık hissiydi. Omuzları gergin, dudakları incelmiş ve gözleri kısılmıştı. O yürüyüş yolunda ki herkesi abluka altına almıştı. ufacık bir tehditte bile hemen dikleniyordu.
Alkan, ona şaşkınca bakarak yutkundu. Neden bu kadar ciddiydi ki? Hafızasında ki hiç bir boşluk dolmuyordu ve o yüzden bu kadını da hatırlamıyordu. Belki de Arel hep ciddiydi. Alkan hafızasını kaybetmeden önce bu kadın hakkında ne düşündüğünü merak etmişti. Alt dudağını ısırdığında genç kadın onayandan bir bakış atıp "Ne söyleyeceksen söyle." dedi. Genç adam ürkerek ve birazda hayretle kıza bakıp "Bir şey soracağımı nereden anladınız? Ve... ve benimle çok samimi konuşuyorsunuz. Yakın mıydık biz?" çekingence sordu. Arel derince bir iç daha çekerek yutkundu.
"Kısmen. Sen benimle resmi konuşmayı sevmezdin." Sıkkınca dudaklarından çıkan kelimelere kulak verdi Alkan. kısmen miydi yakınlıkları? Resmi konuşmayı sevmeyecek kadar mı yakın görüyordu bu kadını kendine? Zihnini boğan sorulardan kaçmaya çalışırken "Anladım." diye mırıldandı. Tabi mırıltısını sadece kendi duydu sanıyordu ancak Arel keskin duyularının yardımıyla nabzının istikrarlı atışlarını bile duyuyordu.
Ruh değişiminden 7 gün sonra...
Alkan, kız kardeşi Prenses Katara'yı ve yakın arkadaşı Lukas'ı az çok hatırlamıştı. Bunun verdiği sevinçle bir çocuk gibi kız kardeşine sarılmış onu göğsüne bastırmıştı. Oyuncağını aylar sonra bulmuş oğlan çocuğu misalinden kız kardeşine sıkıca sarılırken izlemişti Arel. Mutluydu. Kız kardeşini hatırlamış, sevincine sevinç eklemişti. İmrenmişti genç kadın. Belki de kuzeni Ares'i özlemişti. Uzun zamandır ayrıydı ondan. Ares'te ona böyle sıkıca sarılır, korurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mühürlenmiş Ruhlar
Fantasy"Oturmazsam?" dedim, cesurca. Kaşlarını biraz daha çatarak "Saraya vardığımızda en ağır cezayı almanı sağlarım. Ayrıca ne zamandır muhafızları kadın seçiyorlar." dedi. Kadınların muhafız olmasında ne vardı? Kadın olmamız muhafız olmamıza engel değil...