Arkadaşlar bölüme başlamadan önce ufak bir bilgilendirme yapacağım. Bundan sonraki bölümler minimum 5000 maksimum 7000 kelime olacaktır. Yani artık uzun bölümler yerine kısa bölümler yazacağım. Bilginize...
Keyifli okumalar...
***
"Ölümü diletmeye devam edeceğim, istediğim cevapları alana kadar."
Dudaklarından titrek ve kesik bir nefes çıktığında çenesinde ki parmaklarımı sıkıp kafasını biraz daha yukarı kaldırdım. Kendini geri itmeye çalışsa da başaramadı. Kalbi korkuyla kasılırken vücudunda ki bütün gücü gitmiş gibi kasları titriyordu.
"Sor. Söz veriyorum cevaplayacağım. Hepsini cevaplayacağım. Yalvarırım daha fazla canımı yakma, yalvarırım."
Masmavi gözlerinden bir bir dökülen yaşlara bakarak güldüm. Başımı iki yana sallarken o hala "yalvarırım" diye fısıldamaya devam ediyordu. Çenesine baskı yapan parmaklarımı boynuna doladığım zaman gözleri irileşti. Son nefesini alıyormuş gibi ciğerlerine havayı çekmek istedi ancak boğazına yaptığım baskıdan dolayı onu bile alamadı. Kulağına yakınlaşıp "Demek ne sorarsam cevaplayacaksın." diye sıcak nefesimi vere vere konuştuğumda elimden dolayı zorlukla başını salladı. Kafasının sertçe yere çarpacağını bilerek onu ittim. Kafası betondan yere çarptığında etrafa yayılan tok sese rağmen sözlerimi sürdürdüm. "O zaman derslikte ne işin olduğunu söyle." Her şeye rağmen sakin Bir tonlamayla çıkan sesim onun kulaklarına nüfuz etti.
Bakışları sola doğru kayarak boş duvarı izledi. Dondu irisleri, sanki bir ölüymüş gibi bakıyordu ancak sadece düşünüyordu. Düşünülecek bir şey yoktu. Yakasını sıkıca kavrayıp yumruğumu yüzüyle buluşturdum. Elmacık kemiğinin çatırdama sesi keskin duyularıma takıldı. Acıyla dudaklarını teyet geçen çığlığını duyduğumda içimde hiç bir şey hareketlenmedi. Aksi gibi içimde ki canavar keyifle sırıtarak daha fazlasını istedi. Boğazında parmaklarımın izi kızararak arsızca kendini sergiledi. Vera, nefessiz kaldığı için derin soluklar almaya çabalarken ensesine takıldı gözlerim. Yerde ki betonu kızıl rengine boyayan kanı fazlaca akıyordu ensesinden. Kan kaybından gitmeden müdahale edilmesi gerekiyordu.
Masmavi gözlerinde ki yaşlar çoğaldığı sırada üzerinden kalktım. İki masaya doğru ilerlediğimde "Yalvarırım, söyleyeceğim." diye acısının yansıması olan inlemesi duyulur oldu. Omzumun üzerinden ona bakarak sırtımı hafifçe yana çevirdim. Yerde yarım bir şekilde yüzüstü yatıyordu. Ağzından alıp verdiği çelimsiz nefesler göğsünü şişiriyordu. içimde ki canavar daha fazlası için beni şahlandırmaya çalışırken Lukas'ın "Dur artık, kan kaybından ölebilir." dediğini duydum. Bakışlarım telef olmuş cadının acı çeken bedeninde dolanıyordu. Acaba bende acı çekerken babamın karşısında böyle mi görünüyordum? Sırası değil Arel! Yutkunarak önümde ki iki masaya adımladım. Yavaş, bir vahşi hayvanın avına yaklaşması misalinde yaklaştım masaya. Yeşil, pürüzsüz örtünün üzerine dizilmiş aletlerden kerpeteni elime alarak Vera'nın olduğu kısma döndüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mühürlenmiş Ruhlar
Fantasy"Oturmazsam?" dedim, cesurca. Kaşlarını biraz daha çatarak "Saraya vardığımızda en ağır cezayı almanı sağlarım. Ayrıca ne zamandır muhafızları kadın seçiyorlar." dedi. Kadınların muhafız olmasında ne vardı? Kadın olmamız muhafız olmamıza engel değil...