Uzun süredir yoktum. Bu süre zarfında daha çok derslere yoğunlaştığım için kendime ayırdığım zaman vs. hep geri planda kaldı. Affınıza sığınıyorum. Yeni bölümü beğenmeniz dileğiyle...
***
Alkan'ın elime tutuşturduğu bitki çayı midemi altüst ederken çaresizce yutkundum. Ona masumane -öyle olduğunu düşündüğüm- gözlerle bakarken bana tek kaşını kaldırdı. Daha ilk günden böyle ise ben ne yapacaktım? Ciğerlerim acıyla kasılırken nefes almak güçlük vermeye başlamıştı. Alkan yavaşça yatakta ki bedenimin yanına oturdu. Burnumu kırıştırarak ona baktığımda tatlı tatlı güldü. Gülüşü melodikti sanki, burnumun aksine kulaklarım onun sesiyle şenlenmişti. Dudaklarım yukarı kıvrılmak için hareketlendiğinde zihnim karman çorman oldu. Neden gülüyordum ki? Komik olan neydi?
"Çok mu ağır kokuyor?" diye soran Alkan'ın boğazdan gelen kalın sesi duyularımı gıdıkladı. Ağır hareketlerle başımı salladığımda yavaşça öne doğru eğilerek bana yaklaştı. İrkilsem de geri çekilmedim. Gözlerini asla gözlerimden çekmeyerek fincanın üzerine doğru üfledi. Üflerken öne doğru kıvrılan dudaklarının her bir zerresi aklıma usulca kazınırken fincanın üzerinden mavimtırak bir duman gelip geçti. Ve koku tamamıyla yok oldu. Odayı saran kokuda gitmişti. Midem zamanla kendine gelirken Alkan geri çekilerek kendini yatağa bıraktı. Az kalsın elimde ki fincanın içinde duran çay dökülecekti. Sertçe ona bakarak "Yavaş olsana çayı dökecektin." dedim. Ben ne ara sizi bizi bırakmıştım? Bir ara bırakmışsın işte daha neyi sorguluyorsun, Arel?
Bacaklarımı kendime çekmemiş olsaydım şuan üzerinde yatacak olan koca cüsseye baktım bu sefer. Alkan bu kadar yapılı mıydı? Nanenin toprağa karışmış kokusu onun üstünden burnuma dolarken ciğerlerim rahat bir nefes verdi. Kraliyet giysisiyle fazlasıyla rahat duruyordu ancak ben bile şuan onun yerine rahatsızlık duymuştum. Resmi kıyafetlerle asla rahat edemezdim, o kıyafeti üzerimden atmadan yatağa bile oturmazdım hatta. Alkan'a tip tip bakıyordum ancak bu onun hoşuna gidiyor olacak ki gülümsüyordu.
"Ne gülüyorsun? Komik bir şey mi var?" Ters bir şekilde söylediklerimin tavırlı bir kızınkine benzediğini fark ettiğimde kaşlarımı daha çok çattım. "Evet." dedi sakince ama bir o kadar da heyecanla. Dengesiz. Arel! İyi be.
Alkan sırtını hafifçe kaldırarak dirseklerinden destek aldı. Başını yana yatırarak saçlarının alnına düşmesini sağladığında kızıl gözleri bendeydi. "Neymiş?" Ortamda ki gereksiz sessizliği bozmak için sorduğum soruyla kafasını geriye atarak güldü. Neden güldüğünü anlamaya çalışırken o tekrar bana baktı. Ardından kan kızılı gözleri elimde ki fincana kaydı. Kaşları çatıldı ve birden ciddileşerek "O çay sıcakken bitecek, Prenses." dedi. Ani tepkisi bir kaç saniye öylece kalakalmama neden olsa da hemen kendimi toparladım. Ona gözlerimi devirerek "Soğusa bile ısıtmak saniyelerimi alma-" derken lafımı kesti.
Sırtını hızla dikleştirerek kasılan çenesiyle "Güçlerini kullanman yasak, Arel." dedi. Sinirinin gerildiğini belli etmek ister gibi sert bir dille konuştuğunda içimdeki bazı duygular tetiklenmiş oldu. O bana sinirlendi mi? Galiba. Bana Arel dedi. İsmin o çünkü. Elimde ki fincanı sertçe yanımda ki komodine bırakarak fincanın içinde ki çayın birazının dökülmesine sebep oldum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mühürlenmiş Ruhlar
Fantasia"Oturmazsam?" dedim, cesurca. Kaşlarını biraz daha çatarak "Saraya vardığımızda en ağır cezayı almanı sağlarım. Ayrıca ne zamandır muhafızları kadın seçiyorlar." dedi. Kadınların muhafız olmasında ne vardı? Kadın olmamız muhafız olmamıza engel değil...