Ölüm kapına geldiğinde 'git' mi diyeceksin? Öyleyse, hala ölüm yokmuşçasına niye yaşıyorsun?
Sonsuzluğa uzanan büyük çığlıklar...
Kimseyi görmüyorum. Sadece kendime odaklanmışım bu süre zarfında. Gözyaşlarımla haykırışlarım birbirine karışmış, yaşam belirtisi vermek isteyen bir ruh gibiyim. Ses tellerim acıyana kadar bağırıyorum ama ne kadarını Dünya'ya duyurduğumu bilmiyorum. Sanki herkes kulaklarını kapatmış, kimse neyin ne olduğunu sorgulamıyor. Belki de onlar da içindeki sesleri durduramıyor, bu yüzden dış dünyaya sağırlar. Kendi dertlerini düşünmekten, etraflarındaki olaylara odaklanamıyorlar.
Biliyorum biliyorum biliyorum. Empati kurmayı bilen her insan bunu tahmin eder zaten. Kimsenin dört dörtlük olamayacağını, mutlu görünen ya da göründüğü sanılan birinin içinde ne hüzünler yatabileceğini, herkese öfkeli birinin ne acılarla bu hale gelebileceğini düşünmek, bizim insan olduğumuzun kanıtı değil midir? İnsan insanı anlayamacaksa, bizi kim anlayacak? Kime sırlarımızı açacağız, derdimize derman arayacağız?
Belki de hayvanlarla arası çok iyi olan, onlarla insanlardan daha çok sohbet eden insanlar, türdeşlerinde bulamadıklarını onlarda arıyordur. Yaşlanınca çiçeklere, bitkilere ilgisini artıran ve kendi çocuklarıymış gibi onlara yumuşacık davranan insanlarsa, yıllardır bulamadıkları sevgiyi ve yargılanmamayı bitkilerde buluyordur.
Ve belki ben de gençliğimin baharında, küçük bir umut ışığıyla benim gibi olan insanları arıyorumdur. Beni sorgusuz sualsiz dinleyebilecek, bana güven verecek birini bekliyorumdur. Bu kuyudan beni kurtaracak ve yankı yapan çığlıklarımı sustaracak, beni kendime getirecek kişiye ihtiyacım vardır.
Kendime...
Tüm bu yaşadıklarımın elbet bir sebebi var. Kim kalkıp insanoğlunun acı çekmediğini söyleyebilir ki? Hem acı çekiyoruz, hem acı çektiriyoruz. Doğaya, hayvanlara, bitkilere, ülkemize, farklı ırktakilere, fiziksel özelliğini beğenmediğimiz birine, bize karıştığını düşündüğümüz ailemize, hemcinslerimize, dünyadaki görüp görebileceğimiz herkese ve her şeye, en önemlisiyse kendimize acı çektiriyoruz. Aslında Dünya'nın düzenini mahveden de bizleriz. İntikam duygumuz, bastıramadığımız öfkemiz, kıskançlığımız, birine kinlenince herkesten nefret etmeye başlamamız,... Tüm bunlar sadece kendimizi değil, çevremizi de etkiliyor. Kimi insan kendinden başkasını düşünmezken, kimileriyse benim gibi kendisi dışında herkese kafa yoruyor. Acaba onu kırdım mı, canını yaktım mı diye düşünmekten helak oluyor. Çünkü biliyorsun, başına geldiğinde ne kadar kötü hissettiğini, kıyamet kopsa da kurtulsam dediğini, her şeyin sonuna gelmiş gibi hissettiğini dibine kadar biliyorsun. Ama nedense hep iyiler kaybediyor veya kaybetmemiş olsak da yenildiğimizi zannediyoruz. Halbuki Allah'ın adaleti hiçbir zaman şaşmıyor.
Tüm Dünya'ya haykırmak istediğim sesim gitgide kısılırken, yavaş yavaş etrafımdaki sesleri duymaya başlıyorum. Tanıdık iki sesin "İzgi." diye bağırarak yanıma doğru geldiklerini hissettiğimde, elimle vücudumu destekleyerek oturduğum yerden kalkıyorum. Tam o esnada siren seslerini duymamla yanıma yaklaşmak için var gücüyle koşmuş o insan müsveddesini yakalamaya çalışan iki polisi fark ediyorum. Gözlerimi kırpıştırarak neler olduğunu anlamaya çalışırken, katillerden birinin polis tarafından yere yatırılışını izliyorum. Ağzım açık kalıyor. Polisler nasıl oldu da geldi ve onu yakaladı anlayamıyorum.
Ben az önce çığlık çığlığa durduğum yerde hareket etmeden beklerken, yanıma koşar adımlarla Buğra ve Sevgi geliyor. Onların burada ne işleri olduğunu ve beni nasıl bulduklarını şu anda hiçbir şeyi anlayamadığım gibi yine anlayamıyorum ve şaşkın gözlerle bir onlara bir de yerden kelepçeyle birlikte kaldırılan adama bakıyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Obsesifin Gözünden
General FictionHayatını sürekli erteleyen ve kendinden başka herkesi düşünen bir kızın hayat hikayesi. İçimizden birinin hikayesi...