HAYKIRIŞ

50 5 0
                                    


Haykırsam duyar mısınız sesimi? Kapatır mısınız kulaklarınızı, sonsuzluğa uzanan çığlıklarıma karşı?

Vakit kaybetmeden Sevgi'nin evine doğru yol alıyorum. Otobüse binmem gerekiyor ama otobüste direğe tutunmak ve insanlarla ne yazık ki iç içe olmak gerektiğinden, cesaret edemeyip 40 dakika boyunca yürümeyi tercih ediyorum. Ayaklarıma kara sular iniyor lakin sorun değil. İlk defa birilerine kendimi anlatmak için yol almışım, bu yorgunluk bana vız gelir.

Sevgi'nin bahçeli, iki katlı evinin önüne geldiğimde, öncelikle büyükçe yuvarlak bir havuz karşılıyor beni. Havuzun içi kışa yaklaştığımızdan ötürü pek bakımlı olmasa da, içine girip yüzme isteği uyandırıyor. Havuzun kenarlarından geçerek kapının önüne vardığımda, dudaklarımı dişlerimin arasına alırken zillerine basıyorum. Açmalarını beklemem kısa sürse de, bu zaman diliminde geri dönmeyi bile düşünüyorum. Çünkü Sevgi'nin anlattığımdaki tepkilerini görmekten, ne diyeceğini dinlemekten endişe ediyorum. Sadece Sevgi'nin değil, herkesin bakış açılarından korkuma anlatma isteğim gelmiyor. Ama artık susma vakti değil! Onlar susacak, ben konuşacağım. Yoksa 3 senedir geceleri uyuyamayan, uyku girmeyen gözlerim, dili varken konuşmayı redderek açılmayan dudaklarım, sağır olsam da çığlık seslerini işitmesem dediğim kulaklarım... Hepsi bana savaş açacak. Tüm bedenim kendi yaptıklarıma ve yaşadıklarıma karşı isyana geçecek. Beynimin isteği üzerine hareket eden bu organlarım, kendi hükümdarlarına başkaldıracak. İşte o zaman kimin tarafını tutacağıma ben karar vereceğim. Hala daha içimdeki benlik ele geçirilmediyse tabi!

Sevgi kapıyı açıp, pembe puantiyeli pijamalarıyla karşıma çıktığında, ağlamaktan kızarmış gözlerime bakarak "Ne oldu sana?" diyor hüzünlü sesiyle. "Gel gel içeri hadi. Anlat artık derdini."

Beni içeri davet ettiğinde elimi cebime atıp utana sıkıla içeri giriyorum. Dış kapının ardından koca bir salon bizi beklediğinde ister istemez kendi evimle kıyaslıyorum. Neredeyse bizim evin komplesi, Sevgilerin evinin salonu kadar. O derece büyük yani.

Sevgi terlikleri ayağıma uzatıp verdiğinde paytak paytak onu takip etmeye başlıyorum. Belli ki odasına götürecek beni. Evde kimse var mı emin olamıyorum ama içeride ölüm sessizliği var. Kimseden çıt çıkmıyor lakin her an biri 'böh' deyip bizi korkutacakmış gibi bir his uyanıyor içimde.

Beyaz mermerli merdivenlerden çıkarak Sevgi'nin çatı katı odasına vardığımızda, gözlerim dört açılıyor. Yatağın büyüklüğünü, etraftaki eşyaların güzelliğini geçerek hemen tavana bakıyorum. Gece, yatağına yatıp cam tavandan yıldızları seyrederek keyifli bir uyku çekildiğini hayal ediyorum. Büyüleyici bir şey.

Benim gözlerimi büyülterek odasındaki tavana baktığımı gören Sevgi, "Beğendin mi?" diye soruyor. Başımı sallayarak onu onaylıyorum. Sonra da eliyle işaret ettiği koltuğa oturarak Sevgi'yle yan yana bekliyorum.

"Ee?" diyor. "Anlatmayacak mısın?"

Nereden başlayacağım? Nasıl anlatacağım? O kadar çok şey var ki dile gelecek, hangisinden başlasam diğeri küsecek bana. Ama buraya geldiysem, bir şekilde anlatmak zorundayım. Lami cimisi yok.

Sakince nefes alıp beni merakla süzen Sevgi'ye bakıyorum. "Benim..." diyorum çekingen bir tavırla. "Benim galiba psikolojik bir rahatsızlığım var."

Sevgi'nin suratına bakamadan hemen gözlerimi aşağı indiriyorum. Deli demez umarım...

"Neyin var?" diye soruyor ciddiyetle. "Benimle açık açık konuşabilirsin İzgi."

Boğazıma takılan gıcık yüzünden boğazımı temizliyorum ve söyleyeceklerimi kafamda kurmadan ağzımı aralıyorum: "İnternetten baktığımda OKB, yani obsesif kompülsif bozukluğum olabileceği yazıyordu. Araştırdığımda başta kabul etmesem de zamanla öyle bir hastalığım olabileceğini düşünmeye başladım. Fakat daha kötüsünden korkuyorum."

Obsesifin GözündenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin