Gerçekten gördüğüm şey dün gece katliam çıkaran o siyah giysili adamlardı! Şimdi de benim yanıma gelmişlerdi. Siyah giysili o adam kocaman elleriyle hem ağzımı hem de burnumu aynı anda kavramıştı. Nefes almak artık cidden çok zorlaşmıştı. Nefes alamadığım için tüm bedenim sarsılıyordu. İki elimle de kalan son ve tüm gücümü vererek kurtulmaya çalışıyordum. Ama hiç fayda etmiyordu. Beni tutan belli ki güçlü biriydi. Sonra bir kaç saniyeliğine de olsa elini çekti. Alabildiğim nefese binlerce şükür ettim. Ama uzun sürmedi. Burnuma tuttuğu bezle gözüm karardı. Her yer sarsılır gibi oldu. Ve gözlerim karanlığa gömüldü. Bedenim söndü sanki...
****
Gözlerimi açtığımda değişik bir yerdeydim. Yani burası ne evim ne okulum ne de hastaheneydi. Burayı, bir dakika ben burayı hiç görmemiştim. Burası bembeyaz bir yerdi. Tavanı olabildiğince yüksek olan bir yerdi. Birden olduğum yerden sıçradım ama başımın ağrısından tekrar yere yattım. Hemen karşımda siyah giysili bir adam bekliyordu. Aceleyle yüzündeki maskeyi çıkardı ve gülümsedi. Hemen arkadaşlarını çağırdı. Ve birden başımın ucunda bir sürü siyah giysili adam birikti . Korkuyla çığlık attım. Beni nereye getirmişlerdi!? Sonra karşımdaki gülümseyen adam "Sakin ol! " dedi. Nasıl sakin olabilirdim ki!? Ama sesim kesilmişti. Devam etti "Bizden sana zarar gelmez. " dedi. Bu sefer suskunluğumu bozup doğruldum " Ne? Nasıl gelmez? O kadar insanı siz öldürdünüz! ". Devam etmeme izin vermeden "Hayır! Öldürmedik bu insanlara bir oyun! Daha fazla bir şey anlatamam, şimdi seni biriyle tanıştıracağız. " dedi gülümseyerek. Elimi tutarak kalkmama yardımcı oldu. Kalktım ve istemsizce peşlerinden gittim. Başımın ağrısı geçmişti. Tek bir laf etmeme kalmadan durmaksızın konuşuyorlardı. Ya nerdeyim ben!? Bir kapının önüne geldik. Siyah giysili adamlar derin bir nefes aldıktan sonra kapıya 3 kez hafifçe vurdular. Sonra içeri girdiler ben de peşlerinden girdim korkarak. Hemen karşımızda büyük bir masa vardı. Onun ardında da uzun bir sandalye bize sırtı dönük duruyordu. Elini bize doğru döndürerek girin işareti yaptı. Bizde odaya bir adım daha attık. Sonra sandalyesini bize doğru çevirdi. "Kapıyı kapatın! " dedi yorgun bir edâyla. Hemen arkamda duran bir adam sakince kapıyı kapattı. Beni bayıltan adam ise lafa başladı " Efendim, istediğinizi getirdik! " dedikten sonra da kocaman sırıttı. Saçları dapdağınık olmuş ve yorgun gözüken 'Efendim' dedikleri adam bana doğru baktı. "Tamam siz çıkın." dedi. Ben de peşlerinden çıkacakken "Hey! Siz durun hanımefendi! " dedi hızlıca. Tedirginlikle dönüp "Ben mi? " dedim. Diğerlerine bakıp "Sanırım başka hanımefendi yok. " dedi ve gülümsedi. Ama ben gülemiyorum. "Ah tabi." dedim. Ve içeri girdim. Diğerleri odadan çıkmıştı. Eliyle öndeki tekli koltuğu gösterip "Lütfen oturun." dedi yumuşak bir sesle. İşaret ettiği deri koltuğa oturdum. Sonra beklemeden "Siz kimsiniz, ben neredeyim?" dedim. " Ahh! Haklısın, şuan şok içindesin. Biliyorum. Ben Bulut. Sen de Ezgi. Bunu biliyorsun değil mi?" dedi. "Tabi ki ismimi biliyorum! " diye çıkıştım. "Pardon, bazı şok geçirenler unutmuş belki siz de unutmuşsunuzdur diye-" derken lafını böldüm "Nerdeyim ben? ". Bulut başını masaya doğru eğdi, elini saçına daldırıp biraz düzeltmeye çalıştı sonra derin bir nefes alarak bana doğru baktı tekrardan. "Bak bizler deneyler yaparız. Ve sen de bu deneyin bir parçası olacaksın. Yani bilhassa -" derken ben de farkında olmadan bağırdım "Kobay olacağım değil mi!?". Tam lafa başlayacakken tekrar durdurdum. Ayağa kalkmıştım o kadar korkmuştum ki bağırarak "Neden ben, heh söylesene neden ben? Bu insanlığa sığmaz! Ben ben deli hastahanesinde kaldığım için, evet bunun için kullandınız beni değil mi!? Yüzüme bak! Ben deli değilim! " ağlıyordum durmadan. Gözlerimi ellerimle kapatmıştım. Birden iki el beni sardı. "Sakin ol! Seni deli olmadığını biliyoruz,evet gördüklerin gerçekti. "dedi. Birden ellerimi çekip ona döndüm "Ner-nerden biliyorsun? Her-herkes beni deli sanıyor! " dedim. Biraz geri çekildi "Olanlar bir oyundu bunu sana biz yaptık. " dedi. Bunu der demez onu tüm gücümle ittim "Ne diyorsun sen!? Ne yani? Hepsi 'oyun'muydu? Hayır olamaz! Canım nasıl yandı biliyor musunuz siz? Tek yakınlarımı kaybetmek nasıl bir duygu biliyor musun sen!? Ben burada durmak istemiyorum! Onayım yok! " dedim bağırarak. "Evet canının nasıl yandığını biliyorum ama dayandın. Bize gereken de buydu. Tamam mı? Ayrıca nereye? Buradan çıkamazsın yani deneyler bitince çıkabilirsin. " dedi. Şaşkınlıktan ölmek üzereydim. "Onayım yok dedim sana yok yok yok! " diye bağırdım. Gülümsedi, var dedi var. "Bak anlamıyor musun sen? Ben bana bunların yapılmasını istemiyorum! " dedim. Başı yere eğilikti. Başını kaldırmadan alleriyle iki omzumu sıktı. Sonra başını kaldırdı. Gözlerini tam bana doğrulttu. Gözleri muhteşemdi. Sapsarı harika bir rengi vardı. Saçlarının biraz daha koyusuydu. Bir süre sonra başım dönmeye başladı. Omuzlarım hala acıyordu. Kafam az sonra öne düşecekti ki bakışlarını geri çekti ve omuzlarımı bıraktı. Onun bırakmasıyla yere yığıldım. O da masasına geri oturmuştu. Odadan hızlıca çıktım. Ne yapmıştı o? Koşarken yanımda siyah giysili bir adam çanta uzatıyordu ama onu ittim. Ve koşmaya devam ettim. Nereye gittiğimi bilmiyordum sadece koşuyordum.Gözleri çok güzeldi. Nasıl ya nasıl birden ikna etmişti? Çaresizlikten bir yere oturdum. Başımı dizlerimin arasına alıp ağlamaya başladım. Başım hâlâ dönüyordu, buradan kurtulmalıydım hem de hemen!..
Arkadaşlar! Sınav haftası başladı o yüzden gecikti bu haftalarda beni affedin... Nasıl olmuş? :D yorum ve votelerinizi unutmayınnn!!!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kobay
Mystery / ThrillerBiraz korku, biraz aşk, belki dram, hastahaneler, bilinmeyen bir yer ve deneyler... Bunları gören, yaşayan, sabırlı ve zeki bir kız... Ezgi'nin yaşadıklarına hazır mısınız?