memur

17 0 0
                                    

Artık sadece bana hissettirdikleri için değil, düşüncelerimi de toparlayabildiğim tek yer olduğu için geliyordum buraya. Birini peşimden sürüklemek ve bu hissi o da hissedebiliyor mu diye dinlemek yerine kendimi dinlemeye karar vermiştim.

Çünkü içimde bir yerlerde bu parkı hissedebiliyordum. Bu rüzgarın esintisini, hışırtıyı duyabiliyordum. Sanki meditasyon yapıyormuşum gibi rahatlıyordum burada.

  Burayı ilk bulduğumda duyduğum o çığlığı takip etmiştim. Sanki.. o çığlığı hatırlıyordum. O çığlığın kime ait olduğunu anımsıyordum. Kime aitti, bilmiyordum ama anımsıyordum. O çığlığın acısını kalbimde hissedebiliyordum.

Yanımda getirdiğim tütsümü çantamdan çıkarıp yaktığımda etrafa dağılan iğde kokusuyla sırıttım. Burçlara değil belki ama.. Tütsülerin enerjisi olduğuna inananlardandım. Çantamda genelde sakladığım birkaç çeşit tütsüm hep olurdu.

'Hanımefendi?'
Duyduğum sesle kafamı sol tarafa, parkın girişine doğru çevirdim. Orta boylu göbekli bir zabıta memuru dikkatle bana bakıyordu.

'Buyrun?' diye döndüm bana doğru yaklaşan zabıta memuruna.

'İyisiniz değil mi?' diye sordu. Gözlerini tütsümde, üzerimde sonra da parkta gezdirdi.

Garip bakışlarımı o da garipsemiş olacak ki

'Namütenahi parkına öyle çok gelen olmaz da. Ben buralarda görevdeyim. Sizi de birkaç aydır burada tek görünce aradığınız bir şey mi var diye düşündüm.'

Namütenahi (?) Parkı
Parkın adını bile bilmediğimi o an fark ettim.

Memur haklıydı. Aradığım bir şey vardı.. Ama cevabı kimsede yoktu. Ne aradığımı ben de bilmiyordum ki. Memur diyene kadar da anlam veremediğim bir diğer hissin 'bir şey aramak' olduğunu anlamamıştım. Bir şey aramak.. 

  Evet, ben bir şey arıyor gibi her bu parka geldiğimde etrafı süzüyordum. Fakat bunu fark etmemiştim bile. Bir şey arıyor gibi hissettiğimi şimdi fark etmiştim fakat ne arayabilirdim buradan? 

'Neden gelmezler?'

Onun sorusunu görmezden gelip kendi sorumunu yönlendirdiğimde garipsese de şöyle bir etrafı gösterir gibi tekrar süzdü bakışlarını. Biraz duraksadı. Elinde yarısı bitmiş sigarasından bir nefes daha çekti.

'Her yer kırık dökük. Etraf da pek tekin değil. Belediyenin bir gözü de burada. Millet, belediye yıkıp yenisini yapsın diye dört gözle bekliyor.' dedi.

'Ne? Neden böyle bir şey yapsınlar? Bu park sizce de çok güzel değil mi?!' diye sinirle söylendiğimde memur şaşıran gözlerle bana baktı. 


   Etrafa bakınırken güzel hiç bir şey göremediğini düşündüğünü gözlerinden anlamıştım. Aynı görüşten, farklı bakış açılarıyla bakıyorduk. O baktığında kırık kaydıraktan süzülen suları görüyordu ben kaydırağın altındaki kızıl toprağı. 

'Ben en iyisi evime gideyim. Saat geç oldu.' dedim. Ayağa kalktım. Tütsümü elime alıp etrafta gezdirerek yürümeye başladım. Buraya iyi enerjilerimi bırakıyordum. Bıraktığımı hissetmek istiyordum. Benim bu parktan hissettiğim tüm enerjilerin iyi olmadığını biliyordum ancak benim ona verebileceğim tek şeyin bu 'iyi enerji' olabileceğini hissetmek istiyordum.

Burayı yıkamazlardı. Burayı yıkarlarsa anımsadığımı bildiğim ancak neyi anımsadığımı bile henüz bilmediğim onca şey çöp olacaktı. Oysaki ben onları bulmak istiyordum. Bu parkın yıkılması demek benim benliğimi kaybetmem demek gibiydi. Bu parka ulaşmadan önce hiç bir yere, hiç kimseye bu kadar tanıdık hissetmemiştim. Hiç 'evim' gibi hissetmemiştim.

namütenahiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin