aşık olduğun insan

15 0 0
                                    

Gözlerimi açtığımda yine her sabah olduğu gibi Yiğit'in üstüne çıkmıştım. Ellerimle gözlerimi ovuşturup derin bir nefes verdim. Üstünden kalkıp kendi tarafıma doğru yuvarlandığımda Yiğit de huzursuzca kırptı gözlerini.
'Günaydın sevgilim.' dedim fısıldayarak. Gözlerini kırpıştırdı. Beni bakışlarında netleştirdiğinde kocaman bir gülümseme belirdi yüzünde.
'Günaydın canım.' dedi. Huzursuzca kıpırdadı.
'Sırtım çok ağrımış.' dedi. Masumca gülümseyip
'Yine üstüne çıkıvermişim.' dedim sırıtarak. Gördüğüm en güzel gülümsemeyi bana bahşedip benim üzerime doğru eğildi.
' Sıra bende o zaman.' deyip güldü. Dudaklarını dudaklarımla buluşturduğumda kendimi gerçekten çok, çok şanslı hissediyordum. Yiğit hayatımın en güzel parçasıydı. Hayatımda var olabileceğim en mutlu konumdaydım. Beni çok seven ve benim de çok sevdiğim biriyle beraberdim. Her bir detayına çok aşık olduğum bir adamlaydım. Bundan daha huzurlu olamazdım ki!

Öyle mi, parktaki huzuru bulabiliyor musun Yiğit'le?

'İyi misin?' dedi Yiğit yüzüme bakarken. Düşüncelerimi kafamdan atmak istercesine başımı salladım. Buruk bir şekilde gülümsedim.
Başımla onayladığımda ise alnıma bir öpücük kondurdu. Yanağımı eliyle severken
'Hazırlan da gidelim. Kahvaltımızı dışarda yapalım. Bugün güzel ve yoğun bir gün olacak.' dedi. Üzerimden kalktı. Üstündeki gri şortu gerçekten kırış kırıştı. Kıvırcık saçları da oldukça dağınıktı. O kadar tatlı görünüyordu ki..
Elini bana doğru uzattığında onu tekrar kendime çektim.
' Gün biraz geç başlayabilir.' dediğimde güldü.
' O parka gitmek için sabırsızım..' dedi ve duraksadı. Yalancı bir düşünme hareketi yaptıktan sonra muzipçe bakışlarını bana çevirdi
'ama sanırım biraz bekleyebilir.' deyip tekrar boyun girintimdeki yerini aldı.


Hayatımın bir çok dönemi oldu. İçinden bir türlü çıkamayacağımı düşündüğüm kadar kafamı karıştıran. Fakat bu yaşadığım her neyse, hiç biri bu denli sıkmıyordu canımı. Bir dönemin içerisinde miydim, bilmiyordum bile. Eğer bu bir dönemse geçerdi. Ancak hiç diğerleri gibi dönemmiş gibi hissetmiyordum. Gerçi o anları yaşarken dönemmiş gibi hissediyor muydum, emin de değildim. Hayatımın baştan sona bir film şeridi gibi gözümden geçirsem de aynı hisleri yakalayamıyordum hiç.

Bugün, bu parkta sevdiğim adamla el ele otururken parkın daha da anlam kazanacağını düşünmüştüm. Derler ya, aşık olduğun insanla saatlerin saniye, saniyelerin saat olur bazen. Zaman bazen yavaşlar, bazen de nasıl geçtiğini bilmezsin çünkü. Her detay gözüne uzun, güzel görünür. Renkler canlanır, bulutlar bembeyaz olur, gökyüzü en canlı mavisiyle karşında gibi hissedersin.. Yiğit'le geçirdiğim üç senemin her günü hep böyle geçen yirmi senemden farklı geçmiş gibi hissetmiştim. Her gün daha anlamlıydı onunlayken. Her günüm heyecanla başlardı, mutlulukla biterdi.

Fakat şu an bu parkta onunla el eleyken Çınar Ağacı bana nefretle bakar gibiydi. Toprak kirli bir çamur gibi kokuyordu. Rüzgar estikçe yüzüme tokat atıyor, ıhlamur ağacının hışırtısı bile beni kötü hissettiriyordu. Kendimi deli gibi suçlu hissediyordum. Yiğit'i buraya getirmemeliymişim gibi, buradaki huzur bulduğum her detay, her an beni suçluyordu sanki. Anlam veremiyordum. Deliriyor muyum?

'Sorun ne?' dedi Yiğit sessizce yanağımı okşarken.
'Her şey.' diye fısıldadım. Belki de yine beynimin bana oynadığı bir oyundu bu. Yiğit'le durumun hiç bir alakası yoktu ve ben bu parkı da diğer parklar gibi görmeye başlamıştım. Etkisi geçmişti. Meditasyona her başladığımdaki, ilk başlarda çok rahatlamış gibi hissedip sonra günlük rutine döndüğünde sıkıcı olduğunu düşündüğüm o an gibi.
'Belki de park gerçek yüzünü bana göstermek istememiştir?' dedi saçlarıma öpücük kondururken. Hala benim deli olduğumu düşünmüyordu. Burayı Ahu gibi görmüyordu Yiğit. Yıkık dökük bir parkta ne işimin olacağını sorgulamıyor, ona mesai yalanları söylediğimi aklının ucundan bile geçirmiyordu sanki.
Biçimli dudaklarını saç tellerimin arasında gezindirdi. Sadece yüzüme bakarak nasıl anlamıştı parktan hissettiklerimi şu an hissetmediğimi? Ona hiç bir şey söylememiştim bile. Sadece umutsuzca etrafıma bakıyor o ıhlamurun hışırtısındaki huzuru duymak istiyordum. Çınar ağacının verdiği güveni hissediyor mu sormak istiyordum ona. Ancak.. ben bile hissedemiyordum ki.

Ona bu yüzden aşık değil misin Sebla? Seni açıklamana gerek kalmadan anladığı için..

Aşk.. Ben Yiğit'e aşıktım. Ancak şu an içimde bir yerler onunla olmaktan acı çekiyordu sanki.

'Gitmek ister misin?' diye sordu.
İstemiyordum. Buraya kadar gelmiştim. Onu hissettiğim kadar Yiğit de hissetsin istemiştim. Fakat tüm umutsuzluğumla geri dönecektim işte.
'Neden böyle oldu, anlayamadım.' dedim umutsuzluğumun sesime yansımasına engel olamadan. Kolunu belime doğru atıp beni kendine çekti. Saçlarımın arasında burnunu gezdirirken
'Tekrar geliriz, belki o zaman park bana da gösterir huzurlu yüzünü?' dedi sevimli sevimli. Kafamı kaldırıp dudaklarına dudaklarımı bastırdım. Elimi yanağına koyup severken
'Gidelim.' dedim sessizce.
Bana hala inanıyordu. Biri birine ne kadar güvenir, inanırsa Yiğit bana o kadar inanıyordu. Ancak ben buraya bir daha Yiğit'le gelmek istemiyordum. Tek başıma hissettiğim hiç bir şeyi hissedemediğim gibi daha önce hiç hissetmediğim kadar büyük de bir suçluluk duyuyordum. Sanki park bana kızıyordu. Onun ruhunu birileriyle paylaşmaya çalışıyorum diye. Belki de bana kızması gereken yine bendim.

Belki de.. uyanmışsındır Sebla. Önce kendini inandırdığın şimdi de birilerini hayal gücüne dahil etmeye çalıştığın o rüyan bitmiştir artık. Saçmaladığının farkına varmışsındır. Hissettiğin her şeyin hissetmek istediğin için uydurduğun şeyler olduğuna emin olmuşsundur.

Bir tarafım buna inanmak istese de bir tarafım çok kırgındı parkın ruhuna.

namütenahiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin