defter

16 0 0
                                    

'o ağaca asıverdi kendini' 

Beynimden çıkmıyordu. 

'O defter.. Onu bulalım.' dedi Yiğit direksiyon tarafından bana bakarken.

Yiğit'in bu sorusuyla ona bakışlarımı çevirdim. Gözlerimin altını sildi parmağıyla.

'Ben nerde olduğunu biliyorum.' diye fısıldadım. Bana baktı şaşırmış suratıyla.

Camdan dışarı bakarken canımın daha önce bu kadar yandığını hiç hissetmemiştim. Beynim bana oyun oynuyor gibi hissediyordum. Osman Amca'nın hasta yatağında ismini bile anmak istemediği.. Aydandı. Onun Aydan olduğunu biliyordum. Adını bile anmak istemiyorlardı Müjgan'larını elinden alan kadının.  

Müjgan ve Aydan geçmişe yenik düşmüş iki genç kadındı. Aydan.. Müjgan olmayı kabullenemesem de Aydan'ın aşkı boğazımı sıkacak derecede canımı yakıyordu. Ona olan özlemim sanki yıllardır aradığım şeyi bulmuşum gibi hissettiriyordu. Osman Amca'nın söylediklerini artık anlayabiliyordum.

Tanıdık olan bu park, artık sadece hislere sahip değildi. Orayı gerçekten biliyordum. Burada Aydan'la oturmuş Müjgan'ı biliyordum. Bu ağaçları birlikte diken o iki kadını, o aşkı hissediyordum. Aydan'ın saçının teline dünyayı yakardı Müjgan. O Müjgan'ı hissediyordum. 

Duyduğum çığlığı, o sesi anımsayabiliyordum. Ceylan'ın çığlığını duyabiliyordum. Bana kızıyordu. Müjgan'ına. 

O defteri gömdüğü yeri biliyordum. Kalbine gömmüştü. Çınar ağacının köklerine. 

Arabadan koşar gibi inip Çınar Ağacı'na koştum. Altını tırnaklarımla ağlayarak kazmaya başladığımda Yiğit de hızla yanıma geldi. Beni durdurmaya, sakinleştirmeye çalışacağını düşünsem de benimle birlikte kazmaya başladı.

Bir süre sonra bir şey bulamadığımda ellerimi toprağa vurarak haykırmaya başladım.

'Burada değilsin! Burada yoksun! Söyle Aydan! Neredesin?!' 

'Geç kaldım! Geç kaldım!' 

'Aydan! Ben geldim! Neredesin?! Geç kaldım!' 

Ellerimin altındaki toprak tırnaklarımı kanatacak kadar canımı yakıyordu. Ellerimi vuruyordum. 'Geç kaldın' diye bağıran Ceylan gibi kendi göğsüme vuruyordum acımasızca. Geç kalmıştım.. Aydan'la kavuşamadığımız mutluluğa, Ceylan'a geç kalmıştım! 

'Sebla.. Sebla.. sakin ol. Lütfen.' 

Hıçkırıklarım boğazımı yakıyordu. Gözyaşlarım gözlerimde kalmamış gibi hissediyordum. İçimi sökmek ister gibi ağlıyordum. 

'Müjgan..' 

Duyduğum sesle irkildim. Yiğit de benimle aynı yöne baktığında delirmemiş olduğumu fark etmiştim en azından. 

'Sen.. Müjgan mısın?' dedi korkar halde. Gördüğüm bu polis, o gün gördüğüm polisle aynı kişiydi. Bana buranın eski püskü bir park olduğunu söyleyen polis. Namütenahi Parkı diyen.

'B-ben' derken arkasından bir defter çıkardı.

 'Bu' dedi.

'Sana ait.' 

Yiğit elinden defteri almak için ayağa kalktı. Defteri aldığında 

'Ben.. burada görevdeyken uyuklarken buldum bu defteri. Sizi bekliyordum ben.. aylardır..' dedi korkuyla. 

'Teşekkür ederiz.' 

'Bunu arıyorduk.' dedi Yiğit. Defteri bana verdi. Defter çok eski sarı yapraklara sahipti. Kapağının üstünde ise 'namütenahi' yazıyordu.

Tanıdık gelen o kelimenin sebebi Sait Faik değilmiş, namütenahi aşkımızmış.

'Namü-ne?' dedi Yiğit anlamadığını gizleyemeyerek.

'Ucu bucağı olmayan, sonsuz.' diye fısıldadım elimdeki deftere sarılırcasına.



namütenahiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin