Demir?

211 18 3
                                    

"Evet Aylin. Ne düşünüyorsun?"

Cevap vermek için fazla sinirliydim. Komik mi bu? Sürprize bak, başka bir çaylak. Ahahahahah. Hem de benim neredeyse karbon kopyam sayılabilecek ama beş altı yaş daha küçük versiyonum.

Dudaklarımı zorlukla araladım. "Sürprizlerden bu yüzden hoşlanmıyorum."

"Ben sevinirsin sanmıştım." Şakayla karışık somurttuktan sonra gülümseyerek devam etti. "Aylin Demir..."

Aylin Demir mi? Vazgeçtim, artık komik. Aylin Demir ha. Aylin Demir. Suratına kömür sürsek çelik olur muydu? Veya elmas yuttursak? Neyse.

"13 yaşında. Bütün ailesi geçen haftaki konya saldırısında vefat etmiş. O da sığınma protokolünü reddetmiş ve bize başvurmuş..."

Buna saygı duyabilirim ama. Yetimhanenin sıcacık konforunda beş sene yaşayıp normal iş güç sahibi bir vatandaş olmaktansa bir grup kelle avcısına katılıp ortalama üç sene içinde görev sırasında feci şekilde ölmek. Heh.

"İsmini görünce direk dikkatimi çekti. Vesayeti senin üzerine..."

Ne?

"Ve yatacak yeri olmadığı için senin yanında kalacak." Gayet kötü esprisine gülerek konuşmasını noktaladı.

Vesayeti nasıl benden habersiz hallettiğini sorarsanız ben de o adam koca Mehmet Kamil Kılınç derim. Adam istediği an dördüncü dünya savaşını başlatabilecek kapasiteye sahip, ufak tefek kağıt işleri o kadar sorun olmasa gerek.

"Pekala. O zaman bir hafta izin ve fondan iki yüz bin lira istiyorum." Burnumu kaşıdım. Sinirimden. Ben ne yaptığımı biliyor muyum? "Aynı zamanda bir takım geniş eğitim teçhizatı ve iki elit teçhizat hakkı da istiyorum. Benimki biraz eskidi."

"Dert ettiğin şeye bak. Para beş dakika içinde hesabında olur. Teçhizatların da pek acelesi yok sanırım."

"Hayır yok." Kızı elinden tutarak kaldırdım ve çekiştirerek kapıya doğru yürüdüm. "Görüşürüz."

Kızı çeke çeke odama kadar yürüdüm. Nedense kendi pek benle gelmeye razı değil gibiydi. Odaya girdikten sonra kapıyı kapatıp kilitledim. Ve kıza döndüm.

"Niye yürü-"

Yaşlı gözlerle sağ ayağını gösterdi. Sarılıydı. Bilek burkulması. Canını bayağı yakmış olmalıydım.

"Özür dilerim." Kızı tek hamlede kucaklayıp koltuklardan birine yatırdım. İkili koltuk. Kimse bana karışamaz.

"Nasılsın?"

"İ-i-iyiyim."

"Güzel." Dolabıma doğru yöneldim ve ufak bir şişe suyla bir takım temiz ve sağlam kıyafet çıkardım. Kızın üzerinde paçavraya dönmüş bir tişörtle ufak bir kot şort vardı. Büyük ihtimal de patlamadan bu yana aynı şeyleri giyiyordu.

"Leş gibi kokuyorsun." Gülümseyerek suyu uzattım. "Bir an önce eve gitmemiz lazım."

Bir an yarım yamalak gülümsemeye çalıştı, sonra da şişeyi kafasına dikmeye başladı. Bayağı susamış.

Kıza sinirli miyim? Kesinlikle hayır. Sadece kızı başıma saran adama sinirliyim. Kızın hiçbir suçu yoktu ki.

Benimle tamamen aynı duruma düşmüş birine hissedebileceğim tek duygu acımak olurdu.

Suyu içtikten sonra şişeyi bana geri uzattı. Alıp odanın rastgele bir yerine fırlattım. Bu tarz ufak şeyler şu an pek bir anlam ifade etmiyor.

AnarşiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin