Günaydın Prenses

113 14 3
                                    

"Saat 11 oldu uyansana artık."

On bir mi?

Günay.

Ayağa fırlayıp dolabıma koştum.

"Neden uyandırmak için on biri bekledin saman çöpü?"

"Ben de yeni kalktım. N'oldu ki?"

Daha erken uyandırmasını bekliyordum. Saat dokuz gibi felan. On bir neydi ablacım ya. Yarım saat içinde orada olmam gerekiyor.

"İşim var. Sen bir saate kahvaltıyı hazır et. Misafir var ona göre." Tişörtümü çıkartıp kolsuz birşey geçirdim. Gece üstümü değişmemiştim zaten. Bedava zaman.

"Kim?"

"Uzun hikaye ve benim şu an hiç zamanım yok. Bay bay."

Arabanın anahtarını alıp kapıdan fırladım.

-

Ben, sırtımı dayadığım kolon ve saat 12. Nahoş bir kombinasyon.

Yavaşça esnedikten sonra cebimden telefonumu çıkarttım. Hayatımda ilk defa bu kadar uzun süre telefon görüşmesi yapmadan durabilmiştim. Genelde susmazdı, anlatabiliyorum değil mi? Tatillerim dahi en az elli zibilyon görüşme barındırırdı içlerinde.

Amaan.

Telefonumu cebime tekrar atıp şu insanların çıktığı yerlere göz gezdirmeye başladım. Görünürde kimse yoktu.

Hele siyah saçlı, dörtgöz ve hafif şişman hiç kimse yoktu. Tabi.

Etrafımdan milletin bana attığı kaçamak bakışları görmezden gelerek bir daha esnedim. Gece içilen o kadar alkol nedense pek etki yapmamıştı ama yine de uykusuzdum ve gerçekten uyumam gerekiyordu. Çünkü uykusuzdum. O yüzden uyumam gerekiyordu yani.

Kapıya bir daha baktıktan sonra az önceki tanımıma gayet uygun ama çok daha zayıf bir ademkızı gözüme takıldı. Günay. Günay. Günay.

Allahın cezası.

Sessizce geldiği tarafa baktım. Kılığım şu an gayet parlıyor olmalıydı. Bir kilometreden görünen insan Aylin Çelik.

Nedense bir an beni görmemesini umdum. Görülmemeyi. İmkansız olsa da.

Kızın gözleri bir an bulunduğum yere odaklandı ve parladı.

Eheheh artık çok geç.

Tüm gücümü toplayarak gülümsedim ve kızın benim bulunduğum noktaya koşmasını garip bir şekilde yavaş çekimde izledim. Zon mu diyolardı ona? Bilmiyorum.

"Aylin! Nasılsın?"

6 seedir görmediğin birini ilk kez görünce söylenecek en mükemmel laf.

"İyiyim sen?"

Bu oyun iki kişiyle oynanır.

"Ben de iyiyim." Gözlüğünü itti. "Görmeyeli ne yaptın? 6 sene oldu. 6."

Evet altı sene oldu seni kevaşe. Altı.

Suratını yumruklamamak için kendimi zor tutuyordum.

"Baya bir şey oldu." Suratına bakmadan arkamı dönüp kapıya doğru yürüdüm. "Gidelim."

-

Altı sene sonra ilk defa dönen birine göre çok az eşyası vardı. Tek bavul. O da Ayşe teyzenin arkasında öksüz yetim yatıyordu. Şu sert zengin öğrenci bavullarından. Gerçi konu Kamil amcanın kızı olduğundan o bavulun muhtemelen atom bombasına dayanıklı yapılmış olduğunu da tahmin edebiliyordum.

"Ağzından cımbızla laf alınmıyor."

"Ne bekliyordun? Ben altı sene boyunca alamadım o dediğin şeyi." Kırılma noktama doğru yavaşça yürürken gaza biraz daha dokundum. Yol boştu. Çok boş.

"Aylin. Bak telefonlar dinleniyor-..."

"Tabi canım. Mehmet Kamil'in kızı telefonu dinlenecek diye üç buçuk atıyor. Yedim."

Önüne dönüp boynunu büktü. Ne zaman ona sinirlensem böyle yapardı.

Bu sefer değil güzelim.

Ben de önüme dönüp gazı kökledim. Başım ağrımaya başlıyordu.

-

Merhaba.

Uzun zamandır yoktum. Özel işlerim vardı. İlgilenmem gereken önemli işler. Çoğunluğu LYS ile ilgili.

Özetle istediğim sonucu alamadım, bu yüzden biraz moralim bozuktu. Az önce de wroom96 denen güzel insandan bir mesaj aldım. Bu bölümü de ondan yayınlıyorum.

Kendimi biraz daha toparlamam lazım millet. Yine de yazmaya çalışacağım. Show must go on. Yine de çok birşey beklemeyin.

Buna rağmen yine de ayaktayım. Küçük emrahtan yıkılmadım ayaktayım. Sizlere gelsin canlar.

Gud nayt.


Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 24, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

AnarşiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin