"Beyza! Beyza!"
"Uyandım!"
Klasik bir güne merhaba çığırışmasıyla gözlerimi açtım. Elimi yüzümü yıkayarak, gerginlik çıkmaması adına hızlıca aşağı kahvaltıya indim. Gerginlik? Her an yoktan yere tartışma çıkarabilecek bir babaya sahip olmak böyle bir şeydi. Ve bu babanın emekli olması ve tüm gün evde oturmasıysa annem ve benim için cinnet sebebiydi. Neyse ki bu katlanış önümüzdeki hafta bitiyordu benim için çünkü üniversite açılıyordu.
Olabildiğince hızlıca kahvaltı edip kalktım ve boş tabakları ve bardakları mutfağa götürüp makineye yerleştirdim. Odama çıkıp, telefonumu aldım ve hemen kuzenime yazmaya başladım.
"Sena, hava çok sıcak kızlarla denize gidelim mi?"
Bildirim sesi.
"CİDDEN ÇOK SICAK AMA 2 GİBİ GİDELİM BİRAZ GÜNEŞ GEÇSİN!!!" Deli kızımdan da onay aldığıma göre -çünkü aramızda sadece onun arabası var- kızlara haber verebilirdim.
Eylül'e mesaj atıp, Özgelerin evine gitmeyi planladım çünkü ben saat 2'ye kadar bu evde ölürdüm ve onlar hemen sokağın sonunda oturuyorlardı. Üstümü bir çırpıda değiştirdim ve telefonumu alıp odamdan ayrıldım.
Merdivenleri inerken bir yandan da anneme sesleniyordum.
"Anne! Ben Özgelere geçiyorum!" dedim ve kapının önündeki ayakkabılarımı giyerek Özgelere yol aldım. Kapının önüne geldiğim gibi zili çaldım, bu sıcak insanı eritirdi yahu!
"Neden iki adımlık yer için ayakkabılarımı giydiysem?" diyerek bağcıklarımı sökmeye eğildim ki kapı açıldı. "Özge öldüm bittim, kızım ya bu hava ne?" diyerek kafamı kaldırdım ki bir de ne göreyim?
"A-Ali Abi? Hoşgeldin." dedim ama gözlerinde kaldım ve daha fazla kelime dökemedim dudaklarımdan. Ali Abi gelmişti.
"Sen de hoşgeldin güzelim, gel hadi Özge cadısı uyuyor. Ben erken gelince uyandılar haliyle." dedi. Ali Abi liseden sonra bu yolda ilerlemek istemişti ve uzun süredir Hakkari sınırında görev yapıyordu.
Kapıyı kapatır kapatmaz beni kollarına alıp sıkıca sarıldı. Ben de kollarımı onun beline sardım. "Özlemişim seni fıstığım." Gülümsedim burukça. O beni Özge'den ayırmazdı ama ben onu ayırıyordum, herkesten. Abisi fazla, Ali'ydi o benim için. Kollarımı sıkılaştırıp, "Ben de." demekten başka bir şey elimden gelmedi, kaldı ki bu bile bir lükstü benim için. Başımın üstüne küçük bir öpücük bırakıp ayrıldı.
"Hadi git yukarıdaki cadıyı uyandır, denize gidelim bugün sizinle." dedi gülümseyerek. Aynı şeyleri düşünmemize ben de gülümsedim ve onunla denize gideceğimin hevesiyle "Ben de o iş." diyerek Özge'nin odasına ışınlandım. 22 yaşındaydım ama sanki 5 yaşındaki bir çocuk gibi hevesle Özge'yi dürtmeye başladım.
"Özge kalk, kalk, kalk. Amma uykucusun yahu! Hadi denize gidiyoruz uyaaaan!" diyerek sarsmaya başladım. "Ne diyorsun kızım ya?" dedi ve götünü diğer tarafa devirip uyumaya devam etti. Kapıya şöyle bir göz atıp kapalı olduğuna kanaat getirdikten sonra Özge'nin kulağına eğildim.
"Ali'nin geldiğini söylemediğin için yeterince dayak yiyecekken bir de onunla geçirebileceğim kıymetli dakikalarımı heba ederek neden beni seni sakat bırakmaya zorluyorsun canım arkadaşım?"
Hızlıca göz bandını çıkardı ve oturur pozisyona geldi. "Kanka valla sabahın altısında geldi sonra ben uyuyakalmışım yoksa ben sana haber vermez miyim? Abimin gelişini bile hayal meyal hatırlıyorum valla bak." dedi tek nefeste.
Özge, Sena ve Eylül. Üç tane canımın içi arkadaşlarım. Elbette ki sevdamdan da haberleri vardı, tabii ben yine de bu yokmuş gibi davranmalarını isterdim çünkü ne Ali bir şey sezsindi ne de kimse rahatsız olsundu. Ben onu böyle de güzel seviyordum. Sadece 2 aydır her günüm kalbim ağzımda gezmişken nasıl olur da bana haber vermezdi Ali'min geldiğini. Tabii ki Özge'ye inanıyordum zaten uykuya düşkündü bu yüzden kızmadım.