İpek sahnedeki konuşmacıya dikkatini vermeye çalışarak geçirdiği bir saatin sonunda beyninin buharlaşmaya başladığını hissediyordu.
"Anlamıyorum ki, her törenin başında böyle saçma sapan konuşmalar yaparak insanların sabırlarını neden sınıyorlar?"
İpek Ferman'ın sessiz isyanına gülümseyerek başını koltuğuna yasladı.
"Sen bilmezsin derman hocam. Doktorluğun yüzde doksan sekizi sabretmektir. Tabi nereden bileceksin? Sizin hastane gül gibi. Poliklinik yok bir defa."
İpek normalde yapmayacağı bir şey yaptı. Koltuğunda doğrulup Ferman'a doğru eğilerek Ateş'in de duyabileceği bir tonla konuştu.
"Ferman, sizin hastanenin yöneticisiyle görüşmek istiyorum. Ateş'in nasıl bir baş belası olduğunu bilmiyorsa eğer; diyorum ki onu vereyim seni alayım. Ne dersin?"
Ferman bir an düşünüyormuş gibi yapıp parıldayan gözlerini Ateş'e dikti.
"Olur. Veririm yöneticinin numarasını."
İpek ve Ferman sessizce gülerken Ateş İpek'in koltuğu üzerinden Ferman'a uzandı. Adamın burnunun dibine girerek konuştu.
"Boş ver derman hocam. Şarjını yediğine değmez. İpek hocam ayrılamaz benden."
İpek burnunun dibindeki Ateş'i dürtükleyerek savuşturdu.
"Seminerdeyiz Ateş. Uslu dur."
Xxx
İlk konuşma oturumları sona erdiğinde gün neredeyse yarılanmıştı. Geniş salondan dışarı yürürken dinleyicilerin yüzündeki sersemlemiş ifadeleri açıkça okunabiliyordu.
"Şimdi bir saat yemek arası var. Sonra ikinci oturum başlayacak. Yarın da ödüller verilecekmiş."
Ateş, İpek, Ferman ve Ali, aralarındaki mesafeyi açmadan beraberce salondan çıkıp restoran bölümüne ilerliyorlardı.
"İyi işte. Bize de gezmek için zaman kalmış oldu."
Ali Ferman'ın söylediklerini başını sallayarak onayladı.
"Saat kulesini görmek istiyorum."
"İnsan haber verir. Ödülleri ayın bilmem kaçında vereceğiz diye. Burada boş boş konuşma dinliyor olmazdık."
"Sesini alçalt Ateş."
"Ne olacak? Sanki Türkçe anlayan var."
Ali Ateş'i baştan aşağıya süzdü.
"Bilemezsiniz Ateş Bey."
"Bilirim kıvırcık bilirim. Öyle bir şey olsaydı senin hocanla bizim patron kesin bilirdi; onları da peşimize kuyruk ederlerdi."
"İpek içini çekip adımlarını yavaşlattı.
"Pes artık."
Ali ise Ateş'le olan mesafesini biraz daha kapattı.
"İnsanların peşimizde kuyruk olmaktan hoşlanacaklarını hiç sanmıyorum."
"Var var. Öyleleri de var. Bir dönelim İstanbul'a tanıştırırım seni. Mesela bizim bir Nişantaşı hoca var; tam bir kuyruk. Şakşakçı gibi sabahtan akşama kadar peşimde geziyor."
"Tanıdık geldi mi Ali?"
Ali hemen yanında konuşan Ferman'a baktı.
"Hayır, gelmedi."
Ferman sessizce gülerken Ali'nin saçlarını karıştırdı.
"Aha, sen de bulmuşsun kendine bir kuyruk ha? Derman hocam?"
Ferman kızsa mı gülse mi bilemeden Ateş'e baktı.
"Eh. Yani."
Restoranın açık büfesinde tabaklarını hazırlayıp boş bir masaya yerleştiler. Yemek boyunca fazla konuşmadan tuhaf bir hava içinde oturduktan sonra kalkma zamanı geldiği için hepsi memnun olmuştu.
"Kıvırcık, seninle beraber konferanstan kaçalım mı? İster misin?"
Ali, Ateş'in sessizce sunduğu teklifi birkaç saniye değerlendirdi.
"Hayır. Yapamam. Bu çok yanlış olur. Ferman Hocam çok kızar."
"Senin sıkıntıdan patlaman Derman hocanın kızmasından daha önemli değil yani. Öyle mi?"
"Ben sıkılmıyorum. Teklifiniz için teşekkürler. İsterseniz siz kaçabilirsiniz."
"Kaçacağım kaçacağım. Buradan bir çıkayım İstanbul'a kadar yolum var."
Ateş planlarını gerçekleştiremeden önce İpek tarafından baskı ve şiddetle konferans salonuna sürüklendiği sırada diğer dinleyiciler yerlerini almışlardı.
"İstemiyorum. Zorla mı?"
"Evet Ateş zorla. Ya dinleyici koltuğun ya da Valide Atik'in muhasebe birimi. Sen seç."
Ateş İpek'in görünüşte nazikçe girdiği koluna baktı. İpek'in kolunu mengene gibi kavramış parmakları Ateş'e ters kelepçeyle götürülüyormuş gibi hissettiriyordu.
"Bana bir seçim şansım yokmuş gibi geldi ama. Neyse koluma girmek için bahaneler aradığın gerçeğini görmezden geliyorum İpek hocam."
"Yemezler."
Sessizce tartışarak yerlerine ulaştılar. İpek etrafına yalancı gülücükler atarak yerine yerleşirken Ferman'ın meraklı gözleriyle karşılaştı.
"Ne oluyor?"
"Ne olacak. Lavaboya uğradı ben de kaçmasın diye nöbet tuttum."
Ferman dikkatini yeniden konuşmacıya verdiğinde Ateş İpek'in kulağına eğildi.
"Ne o? Kaçıyordu da kapıda yakaladım demedin?"
İpek kulağına sokulmuş olan Ateş'e bakma dürtüsüyle savaşarak konuştu. Bu halde başını çevirip saçma sapan bir halde kalmak, istediği bir şey değildi.
"Benim yardımım da olmadan gayet iyisin bu işte."
Hangi işte?"
"İmajını zedeleme işinde."
"Ben imajımı kurtarmak istemiyorum. Eve gitmek istiyorum."
İpek yüzüne yayılan sinsi gülüşü yarı yolda yakalayıp durdurdu.
"İyi, git. Ben de rahat rahat tatilimi yaparım. Yalnız da değilim nasılsa?"
İpek blöfünün tutması için içinden dua ederken göz ucuyla yanındaki Ateş'e baktı. Adamın gözlerinin bir kendisine bir yanında oturan Ferman'a gidip gelişini izlerken ileri gidip gitmediğini tarttı. Bir yandan da toplantılarda ve konferanslarda düzenli olarak görüştüğü Beliz'i düşünerek olayın saçmalığıyla eğleniyordu. Ateş'in Ferman'ın yakında evlenecek olduğu gerçeğini bilmeyişine şükrederken blöfünün tuttuğunu gördü.
Ateş arkadaki çıkışa bir göz atıp yerinde doğrulmuş; sonra da kalkmaya hiç yeltenmemiş gibi yerine yerleşmişti.
"Benim rahatımı kaçırıp tatil yapamazsın. Ben rahatsızsam sen de rahatsız olmak zorundasın."
İpek Ateş'in inandırıcılıktan uzak bahanesini dinlerken yüzündeki manidar gülüşü bastırma ihtiyacı hissetmedi.hikayesi başlamak
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mucize Doktor & Hekimoğlu
Fanfictionİki yapımı eğlenceli bir şekilde birbirine bağlayan bir hikaye.