Selam sevgili okurum, çok uzun bir süre sonra geri döndüm. Hepinizi çok özledim. Aklımda sürekli olarak kurgusunu oluşturduğum bir senaryo vardı, bugün yayımlamak nasip oldu.
İlk kitabımı yıllar sonra okuduktan sonra çok basit buldum ve üzerine çok şey ekleyerek yepyeni bir serüvene başladım.
Her bölümünü kafamda ayrı ayrı hesapladığım bu yolculuğa benimle çıkmak istediğin için çok teşekkür ederim!
Olumlu/olumsuz her türlü eleştirinize ihtiyacım var. Elimden geldiğince bu tür yorumları yanıtlayacağımın da sözünü veriyorum :')
Son olarak size tavsiyem, hikayeye biraz zaman verin, muhakkak açılacaktır.
Bu kısma okumaya başladığınız tarihi yazabilirsiniz.
Keyifli okumalar.
Bünyesinde bir çok halk barındıran Barsha İmparatorluğu; mutlak adaletin sağlandığı, halkların özgürce yaşayabildiği, çeşitli aksaklıklar çıksa dahi, barışının zedelenmesinin mümkün olmadığı yılları geride bırakmıştı.
Barsha imparatorluğunun çeşitli ırkları zaman geçtikçe kendi köşelerine çekiliyor, bir olmaktan vazgeçiyorlardı.
Krallığın merkezinde düzenlenen büyük panayırlara yıl geçtikçe daha az kişi katılıyordu. Çeşitli dükkanlar ırkçı politikalar izleyip orman ırklarının bir kısmına ürün satmamaya bile başlamıştı.
Şehrin girişindeki dev heykel bile ırklardaki bu kin ve haset duygusuna dayanamamış olsa gerek ki yıkılıp bertaraf olmuştu.
En sonunda beklenen gün gelip çatmıştı. Zaten tek bir neden bekleyen büyük savaş, insanların masaya kılıçlarını vurdukları anda baş gösterdi.
Irklar ayrıldı, birlik dağıldı... Karanlık günler geri döndü. İnsanlar büyücülere savaş açtı. Tapınaklarını yıktı, evlerini yaktı, tek bir büyücü kalmayana kadar vahşete devam edeceklerini belli ettiler.
Büyücüler bu câniliğe tabii ki de göz yumamazdı. Kıyı Orman Elflerinden yardım istediler. Ve büyük bir savaş meydanında insanların karşısına çıktılar.
İnsanlar çok kalabalıktı, elfler ve büyücüler her ne kadar güçlü olsalar da bunlar sadece birey bazındaydı. Asıl güç fazla olan, devasa bir orduya sahip olan insanlardaydı.
Savaşla birlikte ortalık kan panayırlarına döndü, cehennemden farkı kalmayan meydan, çığlıklar eşliğinde yanıp tutuşuyordu.
İnsanlar Westers adlı bir krallık kurdular. Kazandıkları ganimet onlara yetmiyordu. Hep dahasını, çok dahasını istiyorlardı.
Yıllar geçse dâhi insanların bu açgözlülüğü bitmek bilmedi. Elfler, büyücüler ve Kıyı Orman ırkları bu kaçamak hayata alışmak istemiyorlardı lâkin umut onlar için sönmekte olan bir mum ateşinden farklı değildi.
Elbette bu böyle gidemezdi. Kâdim Büyücü Eledor, Hibrit Dağı'na çıktı. Orada insan kadar kuvvetli, elf kadar zeki, büyücü kadar yetenekli yeni bir ırk yarattı. Bu yeni ırk tüm insanlığa hükmedecek kadar çabuk sürede çoğaldı. Onlara Grent adı verildi.
En sonunda büyücüler ortak bir zeminde Grentlerinde yardımıyla insanlığa karşı büyük bir zafer kazandı. Diyarın gelmiş geçmiş en büyük vahşeti gerçekleşmiş, insanlık hüküm tacını Grentlere bırakmak zorunda kalmıştı.
Bu savaşla birlikte tüm ırklar yeniden ayrıldılar. Elfler, Kıyı Orman derinliklerine büyük bir kale inşa ettiler ve orada hayatlarını idame ettirdiler. Büyücüler, yıkılan Antik Kenti yeniden yaptılar. İnsanlar; Ceserni, Bibloret ve Westergaard olmak üzere üç krallığa bölündüler.
Kalan tek büyük güç olan Grentler ise özleri olan büyücü Eledor'un da ölüşünün ardından diyarın en büyük kalesini inşa ettiler. Grentsa adı verilen bölgelerine yabancı hiçbir kişiyi sokmadılar. Irkları kendi buyundurukları altına aldılar ve hepsini vergiye bağladılar.
Büyücü Eledor ister istemez mutlak bir gücü devirirken yerine çok daha büyük bir güç oluşturmuştu.
Artık Barsha Barış Çağı son bulmuştu...
Aynı zamanda insan katliamları da...
Ama gelin görün ki Grentsa devri, tüm zamanın en dehşet verici mutlak otoritesini tek krala vermişti.
Grentsa'nın kurucusu Imperyus, tüm diyarın tek sahibiydi.
Bu devrin emsali hiç görülmemişti, bu devir farklı bir devirdi...
Herkesi itaate zorlayan...
Çoğunluğun hakkını hiçe sayan...
Imperyus'un hâkimiyeti yüzyıllarca süregeldi.
Her şeyi dilediği gibi yaptı, yıktı, değiştirdi.
Irklar yeniden bir araya gelemedi. Diyarın en güçlü ırkı olan Grentlere boyun eğmek zorunda kaldılar.
Tâ ki birileri bu düzene ses çıkartmaya başlayana kadar.
Durumu özetleyen tek cümle...
Elf Kralı Heledor'un deyişiyle "Biz demeyi unutursan, ben diyenlere muhtaç kalırsın" oldu.
Bu hikaye, yeni başlıyor...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIN GÖLGESİ
FantasiKrallıktan sürgün edilmiş bir prensin tek bir amacı olabilirdi. İnsanların çoğu bu amacı tahmin etmeye çalıştı, kimi intikam bekledi kimi ise eve dönüş. Fakat, Alden için her şey bu kadar basit olmamalıydı... Dikkat! Bu kitap bünyesinde aşkı, ihanet...