''Çünkü sen de çok sık arkanı dönüp gitmeye başladın.''

180 16 1
                                    

Öncelikle uzun süredir bölüm atmadığım için özür dilerim. Biliyorsunuz okullar açıldı derslere çalışmaktan ne bölüm yazmaya ne de atmaya fırsat bulabiliyorum.

------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Sabah uyandığımda yüzbaşı çoktan gitmişti. Akşam oturduğu sandalyeye bakıp gülümsedim ve rutin işlerimi halledip duşa girdim. Duştan sonra saçımı kurulayıp taradım ve salık bıraktım. Üstüme beyaz kısa kazağımı altıma da açık mavi bol kotumu giydim. Telefonumu ve bluetooth kulaklıklarımı da alıp odadan çıktım.

Yemekhaneye geldiğimde Natasha ve Clint her zamanki yerlerinde oturmuş bir yandan sohbet ediyor bir yandan da kahvaltılarını yapıyorlardı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Yemekhaneye geldiğimde Natasha ve Clint her zamanki yerlerinde oturmuş bir yandan sohbet ediyor bir yandan da kahvaltılarını yapıyorlardı. Bu sefer farklı bir yerde oturmaya karar verdim ve kahvaltı tepsimi alıp geçen gün eğitimlerine girdiğim ajanların yanına gittim. Beni görünce toparlandılar.

''Sakıncası yoksa burada oturabilir miyim?'' dedim gülümseyerek.

''Tabii ki Bayan Jhonson. Buyrun.'' dedi esmer saçlı çocuk ve bana bir sandalye çekti.

''Teşekkür ederim. Bu arada sizli bizli konuşmaya gerek yok.'' dedim ve tabağımdakileri yemeye başladım. Genç ajanlar heyecanla bana bir şeyler sorup duruyordu ve bu çok hoşuma gitmişti. Bana ünlüymüşüm gibi davranıyorlar. Gerçi ben zaten ünlüyüm. 

''Size afiyet olsun.'' dedim ve ayağa kalkıp yanlarından ayrıldım. Giderken bir kızın ''Aferin Mike. Kızı sorularınla boğdun o da kalkıp gitti.'' dediğini duydum. Koridordan geçerken yüzbaşıyla karşılaştım. 

''Günaydın.'' dedi.

''Günaydın yüzbaşı.'' dedim.

''İyi uyudun mu?'' dedi gülümseyerek.

''Evet. Tekrar teşekkür ederim.'' dedim gülümseyerek.

''Hmmm... Teşekkür etmek istiyorsan bana bir kahve ısmarlayabilirsin?'' dedi.

''Üzgünüm ama bugün olmaz. Sözüm olsun.'' dedim. 

''Neden?''

''Tony'e zırhıma yeni bir şeyler eklerken ona yardım edeceğime söz verdim.'' dedim.

''Pekala. O zaman sözün olsun.'' dedi. ''Sonra görüşürüz. Size kolay gelsin.'' 

''Sana da yüzbaşı.'' dedim. Yüzbaşı yanımdan ayrılırken ben de Tony'nin yanına gittim.

''Selam Egostark!'' dedim gülerek.

''Hey! Çok ayıp büyükanne.'' dedi Tony de gülümseyerek. ''Bileklikleri ver bakalım.'' Bilekliklerimi çıkarıp Tony'e verdim. O da kendi zırhının yanındaki bölmeye koydu ve üzerlerindeki tuşa bastı. Zırh bölmede açıldı. Tony bir yandan hesaplamalar yapıp Jarvis ile konuşuyor bir yandan da benle sohbet ediyordu.

''Eeee... Anlat bakalım.'' dedi. Kaşlarımı çattım.

''Neyi anlatayım?'' dedim.

''Bilmem. Mesela hayatında biri var mı?'' 

''Üsten dışarı görevler haricinde neredeyse hiç çıkmıyorum. Nasıl sevgilim olabilir?'' dedim.

''Çok basit. Üsten sevgili yaparsın.'' 

''Sizin dışınızda kimseyi pek tanımıyorum bile.''

''O zaman bizden biriyle sevgili yaparsın.''

''Açık konuş Egostark. Bana çıkma mı teklif edeceksin?'' dedim gülerek.

''Üzgünüm ama fazla yaşlısın.'' dedi. ''Ve ekipte senin kadar yaşlı tek bir kişi var.'' dedi sırıtarak.

''Ne? Ciddi misin Tony? Yüzbaşı mı?'' dedim yarı alayla.

''Yakışıyorsunuz.''

''Hayır. Biz sadece arkadaşız.''

''Hep birliktesiniz ama?''

''İyi anlaşıyoruz.''

''Pekala. Öyle olsun bakalım. Bu arada çatlak kardeşinden ne haber?''

''En son alışveriş merkezinde beni bir gün öldüreceğini söyleyip gitmişti.'' dedim omuz silkerek. Tony ile yaklaşık bir saat daha çalıştıktan sonra dinlenmeye karar verdik ve ortak salona gittik. Clint bir köşede oturmuş oklarını temizliyordu. Natasha mutfakta bir şeyler hazırlıyordu. Thor koltukta uyuyakalmıştı. Bruce ise bilimle alakalı bir kitap okuyordu.

''Selam.'' dedi Natasha yanımıza gelirken.

''Selam.'' dedim Bruce'un yanına otururken. Oturunca bir şeyin tenime battığını hissettim ve kalkıp baktım. Eski bir cep saatiydi. Elime alıp incelemeye başladım. Kapağını kaldırdığımda içinde çok güzel bir kadının fotoğrafını gördüm.

''Hey, bu kimin?'' dedim bizimkilere bakarken. O sırada içeri yüzbaşı geldi.

''Cep saatimi gören oldu mu? Her yerde onu aradım ama bulamadım.'' dedi. Niye bilmiyorum ama kalbimin paramparça olduğunu hissettim. 

''Sanırım bu senin yüzbaşı.'' dedim elimdeki saati gösterirken. Yüzbaşına baktığımda ne yapacağını bilemiyor gibiydi. Tekrar saatin içindeki kadına baktım.

''Çok güzel bir kadın.'' dedim ve saati sehpanın üstüne koyup son kez yüzbaşının gözlerine bakıp ortak salondan çıktım. Koridorları hızla geçmeye başladım. Niye bu saati görünce o kadar üzülmüştüm? Niye kalbim bu kadar acımıştı? Ben hızla yürürken arkadan yüzbaşının sesini duydum. Bana sesleniyordu ama ben duymazlıktan geliyordum. Bileğimi tutup kendine çevirince yüz yüze geldik.

''Yüzbaşı?'' dedim iyi görünmeye çalışarak.

''Asel... O fotoğraftaki kadın... Yani ben... Artık o kadına karşı bir şeyler hissetmiyorum.'' dedi. 

''Yani bir şeyler hissetmiştin?'' dedim.

''Evet. Ama bunlar benim için geçmişte kaldı. Ben artık geçmişime bakıp üzülmüyorum. Bugünüme bakıp geleceğimi planlıyorum...'' dedi

''Anlamadım? Bunları bana neden anlatıyorsun?'' dedim kaşlarımı çatarak.

''Çünkü... Çünkü yanlış anlamanı istemiyorum.'' dedi.

''Aşık olmak kötü bir şey değil ki yüzbaşı.'' dedim. ''Hem inan bana sevdiğin kadınla mutlu olmanı bir arkadaşın olarak en çok ben isterim.'' dedim gülümsemeye çalışarak. ''Her neyse. Ben odama gidiyorum. Sonra görüşürüz.'' 

''Görüşürüz.'' dedi. Arkamı dönüp odama gittim ve içeri girip kapıyı kilitledim. Kapıya yaslanarak yere çöktüm. Kollarımı dizlerimin üstüne koyup başımı kollarımın arasına gömdüm ve göz yaşlarımın akmasına izin verdim. Ne oluyordu bana? Neden Steve'in o kadını sevmesi bana bu kadar acı vermişti? Neden? Başımı kaldırdım. Yoksa ben yüzbaşına aşık mıydım? Hayır Asellus saçmalama. O senin arkadaşın. Aynı yaşta olduğunuzu öğrendin diye adamdan hoşlanacak değilsin ya. Ayağa kalkıp gözyaşlarımı sildim. Derin bir nefes alıp sakinleştim. Elimi yüzümü yıkadım ve ağladığım belli olmasın diye hafif bir makyaj yaptım. Odamdan çıkıp ortak salona geri döndüm. Bruce Clint'e bu kadar fazla yemek yemesinin zararlarını anlatıyordu. Thor uyanmış bir şeyler atıştırıyordu. Natasha kahve içiyordu. Tony telefonuna bakıyordu. Steve ise koltukta oturmuş karşıya bakıyordu. Muhtemelen bir şeyler düşünüyordu. Benim geldiğimi görünce irkilerek oturduğu koltukta toparlandı. Ben de Thor'un yanına oturup önündeki atıştırmalıklar bir tane alıp yemeye başlamıştım. 

''Büyükanne?'' dedi Tony.

''Egostark?'' dedim.

''İyi misin?'' dedi.

''Evet. Neden?'' dedim.

''Hiç.'' dedi. ''Öylesine.'' O sırada içeri Maria girdi. Endişeli ve nefes nefeseydi.

''Maria?'' dedi yüzbaşı.

''Neler oluyor?'' dedi Natasha. Maria bana döndü.

''Kardeşin... Onu durdurmalısınız.'' dedi nefes nefese. Hızla bizimkilere döndüm.

''Hemen hazırlanın.'' dedim ve Tony'e döndüm. ''Zırhlar.'' dedim. Herkes beni başıyla onayladı. Bruce, Thor, Steve, Natasha ve Clint odalarına gidip hazırlanırken biz de Tony ile laboratuvara gidip zırhlarımızı giydik. Bütün ekip Fury'nin yanına geldik.

''Fury?'' dedim içeri girerken.

''Kardeşin... Şehri yıkıyor. Onlarca adamımı gönderdim ama hepsini etkisiz hale getirdi.'' dedi.

''O zaman harekete geçme zamanı.'' dedi Natasha ve hepimiz başımızla onaylayıp hızla quinjetlerin yanına gittik. Tony ve ben uçarak giderken diğerleri quinjetle gidiyordu. Üstten şehri gezerken Agena'yı gördüm. 

''Orada!'' dedim ve yanına iniş yaptım. 

''Sen söylemeden ben cevap vereyim: Beni öldüremeyeceksiniz!'' dedim ve sarı ışıklarImı ona yolladım. Ama etrafında bir kalkan oluşturarak gelen saldırıyı engelledi. O sırada diğerleri de yanımıza gelmişti.

''Başta ölmek için direnmemeliydin. Şimdi seninle beraber aptal arkadaşlarını da öldüreceğim.'' dedi ve etraftaki demir parçalarını havaya kaldırarak bize fırlattı. Gelen saldırıdan kaçmak için hepimiz farklı yönlere yattık. Ve ne şanslıyım ki yine yüzbaşı tam yanımda duruyor.

''İyi misin?'' dedi. Başımla onayladım ve uçarak Agena'ya tekme attım. Bir arabaya çarptı. Ben tam ona saldıracakken bir arabayı kaldırıp bana fırlattı. Ben daha ayağa kalkamadan üstüme yaklaşık 10 araba daha attı. Arabaların arasında sıkışıp kalmıştım. Neredeyse tüm kemiklerim kırılmıştı ve organlarım fazla zarar görmüştü. Bu yüzden çıkamıyordum. Bir dakika içinde vücudum eski haline geldi ve üstümdeki arabalardan kurtuldum. Etrafıma baktığımda tüm ekip farklı yerlere savrulmuş yatıyordu. Endişeyle hepsinin yanına gidip nabızlarını kontrol ettim. Neyse ki hepsi yaşıyordu. Ama yüzbaşı etrafta yoktu. Kulaklıktan seslendim.

''Yüzbaşı?'' Ama ses gelmedi. ''Yüzbaşı iyi misin?'' Birkaç saniye sonra kesik kesik nefes alma sesleri geldi. Hızla yukarı uçtum ve etrafa baktım. Agena Steve'i boğuyordu! Hemen yanlarına gittim. 

''Hareket edersen adam ölür.'' dedi Agena.

''Tamam. Tamam. Sakin ol. İstediğin benim. Onu rahat bırak.'' dedim.

''Ha-yır!'' dedi yüzbaşı.

''Awww... Ne romantik.'' dedi Agena. ''Diz çök.''

''Ne?'' dedim.

''Diz çök yoksa sevgilin ölür.'' dedi.

''Haberin olsun. Sevgili değiliz.'' dedim diz çökerken. ''Beni öldürmekte bu kadar ısrarcı olmanın sebebi ne?'' dedim zihnimle Agena'nın arkasındaki silahı koluna doğrulturken.

''Bunun seni ilgilendirdiğini pek sanmıyorum. Ne de olsa öleceksin.'' dedi.

''O kadar emin olma.'' dedim ve zihnimi kullanarak silahın Agena'nın koluna ateş etmesini sağladım. Steve'i tutan eli vurulduğu için Steve ondan kurtulmuştu. Agena daha ne olduğunu anlayamadan ona sarı ışınlarımı gönderdim ve yere düşmesini sağladım. Durumu iyi mi diye eline baktım. O da benim gibi hızla iyileşebiliyordu. 

''Yerinde başkası olsaydı çoktan ölmüştü. Ama dua et kardeşimsin.'' dedim ve bir adım geri gittim. Ayağa kalktı ve bana son bir kez bakıp uçarak gitti. Agena gider gitmez koşarak Steve'in yanına gittim ve ona sarıldım.

''Öleceğini sandım.'' dedim.

''Doğrusu bir an ben de öyle sandım.'' dedi. Ondan ayrılıp hafif ama biraz sert bir şekilde vurmaya başladım.

''Ya dalga geçme.'' dedim.

''Tamam tamam. Vurma.'' dedi omzunu tutarken. ''Diğerleri nerede?''

''En son baygın haldeydiler. Gidip onları alsak iyi olur.'' dedim ve tam giderken yüzbaşı bileğimden tutup beni kendine çevirdi. Yüzlerimiz çok yakındı.

''Bu hareketi çok sık yapmaya başladın yüzbaşı.'' dedim gözlerimi gözlerinden ayırmayarak.

''Çünkü sen de çok sık arkanı dönüp gitmeye başladın.'' dedi o da aynı şekilde gözlerini gözlerime odaklayarak. ''Aramız iyi değil mi?'' dedi.

''Neden iyi olmayacakmış ki?'' dedim.

''Bilmem... Neyse, hadi diğerlerinin yanına gidelim.'' dedi. Başımla onayladıktan sonra birlikte diğerlerinin yanına gittik. Zihin gücümle onları quinjete bindirdim. Üsse doğru giderken hepsi ayılmıştı. Steve ile onlara olanları anlatmıştık. Üsse geldiğimizde quinjetten indik ve içeri girdik. 

''Ben gidip dinleneceğim.'' dedim ve odama çıkıp üstümdekileri bile çıkarmadan kendimi yatağa attım.

S.A. Bu bölümde ana karakterimiz aşık olduğunu anlıyor. Bakalım diğer bölümde Steve ile Asellus arasında ne olacak^^ OY VERMEYİ VE TAKİP ETMEYİ UNUTMAYIIIINNN^^

Bölüm: 6
Kelime: 1339
Takipçi: 6


𝓑𝓲𝓻 𝓨𝓮𝓷𝓲𝓵𝓶𝓮𝔃Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin