Hana
Annemin ölüm yıl dönümü yaklaşıyordu ve mezarına her ay diktiğim çiçeklerin aksine 300 yılda yalnızca bir defa o eşsiz çiçeklerini doğaya sunan ji zi lan orkidesini mezar taşına çiçekten bir taç şeklinde bırakacaktım. (ji zi lan çiçeğini bir animede görmüştüm gerçek mi bilmiyorum ehe)
Ji zi lan orkidesinin masmavi taç yaprakları ile kelebekleri bile mest eden büyüleyici ve ferahlatıcı kokusu gerçekten anneme layık bir hediyeydi bence.
Bu orkideyi bulmam 2 yılımı almıştı. Eskiden hep annem bahsederdi bu çiçekten... Efsaneye göre sadece Güneykore'nin en yeşil dağlarının arasında, çok kapsamlı bir mağarada ihtiyar bir adam tarafından yetiştiriliyormuş. O adamın ölümsüz olduğu da söyleniyordu.
Aslında bu çiçeği hayatım boyunca bulamayacağımı düşünmüştüm ama uzun zaman önce çok yaşlı gözükmeyen bir adamın rüyamda bana bu çiçek hakkında bazı bilgiler vermesiyle gerçek olduğuna inanmıştım. Bunu babama anlatmamıştım çünkü tepkisinden emin değildim, bunun üzerine arkadaşlarımla geziye gidiyorum bahanesiyle yola çıkmıştık. Nasıl yerlerden geçtiğimi hayal bile edemezsiniz, en nihayetinde 1 ayın sonunda eve dönmüştüm hemde ji zilan orkidesiyle beraber.
Babam hala çiçeği bulduğumu bilmiyor.
Orkideleri dükkanımızın üzerindeki tohumları, gübreleri, hoş görünümlü vazoları vs. bulundurduğumuz yerde saklıyordum.
Annemi 8 yıl önce kaybetmiştik ve ölüm yıl dönümüne yalnızca 3 gün kalmıştı.
Orkideleri bulalı yalnızca 5 gün olmuştu, solmasından çok korkmuştum ama ilk aldığı haliyle duruyordu. Geceleyin bile belli olan mavisi ay tam tepedeyken ateş böceklerine taş çıkaracak derecedeydi.
Sonunda bütün temizlik bitmişti ve ben yukarıdaki odadan vazoları aşağı indiriyordum tam o sırada aşağıdan kapı açılınca çıkan çan sesini duydum ve dikkatlice merdivenlerden aşağı inmeye başladım. Vazolar gerçekten büyük ve muhteşemdi, kırılmalarını istemezdim.
Son basamağı da yere bakarak inmiştim ki benim ufacık ayakkabılarım yanında bir çift kocaman siyah çizme belirdi ve elimdekileri dikkatlice aldı.
Hala yüzünü görememiştim ama onun da arkasında koltuğa oturan biri vardı yüzü tanıdık geliyordu. Esmer ve uzun dalgalı saçları vardı ayrıca burnundaki ben çok sevimliydi.
Elimden vazoları alan adamın sesinin gelmesiyle kendime geldim.
"Hana bunları nereye bırakayım"
Sesi çok tanıdık geliyordu ve hala yüzünü görememiştim.
"Hana benim Seungmin."
Ne Seungm- Ne Seungmin mi? Çocukluk arkadaşım ve öz olmasa bile abim olarak gördüğüm tek kişii. Şuan o kadar mutluyum ki sevinçten üzerine atlayabilirim demeye kalmadan ona sarılmıştım.
"seni çok özledim abi"
"Hana elimdekileri düşürteceksin, dikkatli olsana.
"Ahh! Evet haklısın şeyy ımm onları şuraya bırakabilir misin ? Arkadaki tezgahın üstüne."
"tabiki, bu arada bende seni özledim küçük hanım."
Seungmin'i görmeyeli bir kaç ay olmuştu sarayda çalıştığını söylemişti ve çok yoğun oluyordu genelde.
Onu burada görmek düşündüğüm son şey bile değildi. O kadar mutlu olmuştum ki hemen babama seslendim.
"BABAA~ SEUNGMİN AĞABEYİM GELMİŞŞ, DÜKKANIN GİRİŞİNE GELEBİLİR MİSİNN LÜTFEEN ?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇİÇEKÇİ VE PRENS / KTH
Teen FictionHanedanlık prensi ve taşralı bir çiçekçi... İki yakın arkadaş; birisi veliaht prens diğeri onunla beraber büyümüş bir delikanlı. Her şey Seungmin'in, prense kardeşi olarak gördüğü kızı anlatması ile başladı.