"Şeyy, ımm, nasıl desemm..."
Gözlerimin içine baktı ve tek nefeste çok hızlı bir şekilde" Prens seni buraya kucağında taşıdı!" dedi...
Ne demişti o az önce... kucağında... prens... Hanedanlık prensi Kim Tae-hyung beni kucağınd mı taşımıştı!? Hemde sokak ortasında!? Yani tamam evimle o elbise denediğim mekan arasında yalnızca bir sokak vardı ama.. Sokak ortasında!! Aklımdaki bütün düşünceleri bir kenara bırakarak Eun-ji'ye döndüm. "Prens ne zaman ayrıldı burdan ?"
Eun-ji anlamamış gibi bakışlar atarken kafasına neyin takıldığını anlamaya çalışıyordum. Ben... Ah doğru prens buradaydı, ve ve ben onunla konuştum? Hayır o bana bir şeyler söylemişti ama ne...
Bir anda fırladım yataktan ve Eun-ji'ye dönerek "Prens ne zaman çıktı tam olarak?" dedim alel acele. "Yalnızca 3-4 dk olmuştur. Biraz önce çıktı ya, ardından ben girdim odaya... Hana sen iyi misin ?" Eun-ji'nin soruma verdiği cevabı duyar duymaz odadan çıkıp onu yatağımın başında yalnız bırakmıştım.
Her ne kadar bu hanedanlığın ailesi nezaketi ve aseleti ile bilinse de arada sırada dolaşan kötü dedikodular benim de kulağıma geliyordu. Acaba prens, bu nazik davetine rağmen önünde bayıldığım için ve gününü mahvettiğim için bana kızmış mıdır... Aklımda sadece bu düşünce vardı. Sokağa çıkar çıkmaz saraya giden yola kadar koşmaya başladım.
Dakikalardır koşuyordum. Saraya giden yola ulaşmama rağmen onları görememiştim. Tabi ya aptal Hana, onlar atla ilerliyorlar onlara nasıl yetişeceksin. En sonunda onları aramaktan vaz geçtim. Ne de olsa saraya davet edilmiştik, bir kaç gün sonra kendimi affettirmek için elime bir şans geçecek. Bu şansı iyi kullanmam gerekiyor.
Ne kadar kendimi avutmak için aklıma olumlu şeyler getirsem de, Eun-ji'nin dedikleri aklımdan çıkmıyordu. Geri dönüş yolunda, kasaba meydanında ki çeşmenin kenarına oturdum. Bu süs olarak yapılmış bir çeşme değildi. Burası daha küçük bir köyken, köylülerin zor bela kendi açtıkları bir kuyuydu, ama zamanla genişletilmiş oldukça derin bir su kaynağı olmuştu. Sonradan sonraya da kasaba sakinleri burayı güzelleştirmek adına kuyunun iç duvarlarından desteklerle ortaya mermerden bir çeşme yaptılar. Yani bozuk para atıp dilek tutulan çeşmelerden tek farkı etrafındaki suyun çok daha derin olmasıydı. Yüzme bilmeyen birinin kolay kolay kurtulamayacağı kadar büyük ve derin...
Çeşmenin kenarına oturmuş öylece ne yapacağımı düşünüyordum. Bu düşüncelerden kurtulamayacağımı anladığımda derin bir off çekip çeşmenin diğer tarafında oynayan çocukları izlemeye başladım. 4 arkadaş oyun oynuyorlardı. Bende burada çok oynardım eskiden. Her ne kadar sudan korksamda burada sahip olduğum anılar paha biçilemez benim için. Nede olsa bir şeyden korkmak onunla oynamayacağım anlamına gelmez yada sevmeyeceğim.
Beni düşüncelerimden kurtaran şey birinin yardım çığlıkları oldu. Gözüm direkt demin oynayan çocuklara kaydı... bir, iki... Üç! Diğer çocuk nerde?!
İki çocuğun ağlayarak yardım çağırmasıyla birlikte etraf kalabalıklaşmaya başlamıştı. Neden kimse yardım etmiyor. Herkes sadece izliyor... Suyun derinliğinden dolayı herkes tedbirli olur normalde çünkü, su ne tuzlu ne de dalga etkisi yaratabilecek kadar geniş bir alanda, bu yüzden içine düşen şeyleri aynı bir bataklık gibi içine alır kendine hapseder. Çevredeki bir kaç kişi çocuğa sopa uzatmaya çalışıyordu ama çocuk sopayı fark etmedi bile. Tek derdi nefes almaktı. Her şey saniyeler içinde olmuştu. Ayakkabılarımı çıkarıp daha fazla beklemeden çocuğun tarafına koşup suya atladım, ve dibe doğru dalmaya başladım.
Çocuğu fark eder etmez kolundan tutarak yukarı doğru yüzmeye başladım ama kıyafetlerim bizi yavaşlatıyordu. Tüm gücümle çocuğu yüzeye doğru ittikten sonra bende duvara doğru ilerleyip oradan destek alarak yüzeye doğru ilerlemeye başladım. Tanrı aşkına tam olarak ne kadar aşağı inmiştik. Nefesim tükenmeye başlamıştı. Yüzeye yaklaştığımda yine tüm gücümü toplayarak kendimi duvardaki taş oyuntularına tutunarak yukarı ittim. Ama iyice aşağı inmiştim. Bir şey... Eteğim bir taşa takılmıştı ve ben daha fazla dayanamayarak kendimi karanlığa bıraktım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇİÇEKÇİ VE PRENS / KTH
Novela JuvenilHanedanlık prensi ve taşralı bir çiçekçi... İki yakın arkadaş; birisi veliaht prens diğeri onunla beraber büyümüş bir delikanlı. Her şey Seungmin'in, prense kardeşi olarak gördüğü kızı anlatması ile başladı.