Gözleri etrafında dolaştı bir kaç saniye. Suya düşen çocuğu göremeyince dehşete kapılmıştı. Yattığı yerden kalktı bir anda ve çeşmeye doğru ilerledi. Tam eğilip suya bakacakken arkadan bir el onu durdurdu ve sıkıca sarıldı. "Shh... geçti. Çocuğu kurtardılar." Ve tekrardan karanlık...
#
prensten:
Her şey o kadar hızlı gerçekleşmişti ki, o çocuğun dükkana gelmesiyle bizim atlarımıza binmemiz bir olmuştu. Gerçekten çok endişelenmiştim ve bunun en büyük nedeni ise Seungmin'i endişeli görmemdi, çünkü o kolay kolay istifini bozmazdı. Lilith demişti dükkana gelen çocuk, sanırım küçük bir kız buraları gezerken gördüğümüz çeşmeye düşmüştü. O kadar da derin gözükmüyordu oysa.
Atlarımız yolu yararak ilerliyordu neredeyse, o kadar gergindi ki ortam sokakta tek bir ses yoktu yada ben duymuyordum hiçbir şey. Duyduğum tek şey Cesur'un nefes sesleriydi. Etraftaki sesler yükselmeye başlamıştı bir anda, herkes meydanda toplanmış kimileri ağlıyor, kimileri ise yardım için bağırıyordu.
Biz tam atlarımızdan inmiş kalabalığa doğru ilerliyorduk ki suya düşen kızı, birinin kollarından çekerek sudan çıkardığını gördüm ama insanlar hala bağırıyordu. Anlık olarak Seumgminle göz göze gelmiştik. Hala çeşmenin başında bekleyen birinin Hana'nın adıyla bağırmasıyla kanım donmuştu.
Seungminle beraber bir anda öne atılmıştık ki bir el beni kolumdan tutarak insan kalabalığı içerisinde arkalara çekmişti. Arkamı dönmemle göz göze gelmiştik Park amcayla, bana sus işareti yaptı ve atları bıraktığımız yerden alarak insan kalabalığından uzaklaştırdı.
Kalabalığın içinden çıkmaya çalışırken Seungmin'in ne yaptığını görememiştim ama şuan da ne o ne de Hana gözüküyordu. Yaklaşık 15 saniyenin ardından Hana'yla beraber sudan çıktı. Çevredekiler Hana'yı almak için ileri atıldıklarında o, onu vermek yerine daha çok sarılmıştı. Park amca koşarak kalabalığa daldı. Uzakta oldukları için onları göremiyordum ve delirmek üzereydim meraktan ve endişeden.
Ne yapmam gerektiğini düşünürken Park amcayla göz göze geldik. Atları alıp meydana yaklaştıktan sonra Seungmin'in Hana'yla birlikte ata binmesine yardım etmesini izledim Park amcanın. İkimiz de hazır olduktan sonra hızla saraya doğru yol aldık.
*
Direkt ana kapıdan giriş yapmıştık saraya ve herkesin gözü Hana'nın üzerindeydi. Her ne kadar sinir bozucu olsa da benim için anlayabiliyordum neden ona baktıklarını. Sonuçta bir nevi saraya kız atmıştık *-* ne diyorum ben ya, neyse .
Onu benim odamın bir alt katında bulunan misafir odalarından birine taşımasını istemiştim Seungmin'in. Oraya benim iznim olmadan kimsenin giriş izni yoktu. Her ne kadar alt kat desem de saraydaki diğer katlara kıyasla daha kısa bir koridora sahipti. Küçükken hep saklambaç oynardık burada Seungmin'le. Merdivenlerden çıkınca sağ tarafta toplam 3 oda vardı. Hana'yı en uçtaki odaya yatırmıştık.
Bu kata çıkmadan önce bir hizmetçiye Hana'ya göre temiz kıyafetler getirmesini söylemiştim. Hemen arkamızdan gelen hizmetçi bizim odadan çıkmamızla içeriye girmişti. Üzerini biz değiştirmeyeceğiz herhalde :/
Hizmetçi odadan çıktıktan sonra önümüzde başını eğip selam verdikten sonra başka bir işinin olmadığını söylemiştim. O da tekrardan selam verip kendi işine geri dönmüştü. Seungmin'le tekrardan odaya girmiştik. O Hana'nın baş ucuna oturup uzun uzun saçlarını okşamıştı. Karşımda gördüğüm görüntü tebessüm etmeme neden olmuştu. Seungmin'in neden ne zaman Hana'dan bahsetse "O benim kız kardeşim, biricik hazinem" demesini şimdi anlıyorum. Onlar çoğu kan bağı olan kardeşten çok daha fazla kardeşler. Benim de Hana gibi bir kız kardeşim olsa nasıl olurdu acaba diye düşünmedim değil hiç. İlk karşılaşmamız her ne kadar çiçekçide olsada ben Hana'yı onun hayal edebileceğinden daha çok tanıyorum.
"Taehyung"
Seungmin'in bana seslenmesiyle dlıp gittiğim düşüncelerimden uyandım.
"o iyi mi?" dememle gözleri tekrardan Hana'ya döndü. "İyi olacak, su yutmuş fazlaca uyandığında konuşmakta zorlanır muhtemelen.... ve yukarı çıkmaya çalışırken ayağını taşlardan birine çarpmış olmalı. Hafif bir zedelenme var." demişti. "Anladım." diyebilmiştim sadece.
"O uyanmadan önce ilaç almaya gideceğim, uyanıkken bileğine merhem sürersek canı daha çok yanar." diyerek kapıya yönelmişti. Arkasını dönüp "O sana emanet kardeşim." demişti. Onu kafamla onayladıktan sonra da kapıyı arkasından kapatıp, koridordaki ayak sesleriyle bize elveda demesini dinlemiştim.
Uyandığında her hangi bir şeye ihtiyacı olursa diye odadaki zil ile bir hizmetçi çağırmıştım odaya.
2 dakikanın ardından kapı tıklatılmıştı. Hana sesten rahatsız olup uyanmasın diye hizmetçiye gel demeden ben odadan dışarı çıkmıştım.
Hana'dan;
Gözlerimi açtığımda kendi odamda olmadığımı anlamam uzun sürmemişti. Tam yatakta doğrulup etrafı izleyecekken karşımda duran kapının açılmaya başlamasıyla yatağa tekrardan gömüldüm. Bir çift ayak sesi bana doğru yaklaşıyordu ama o kadar yavaş ve sessiz yürüyordu ki gelen kişi, dikkatli bir şekilde dinlemesem ayak seslerini duyamayacağımdan eminim. Öyle ki nefes alış verişi bile daha sesliydi. Yattığım yerden yaklaşık 5 6 adım ötede bir masa görmüştüm kapı açılmadan önce. Muhtemelen orada bir şeyler yapıyordu içerdeki kişi. Ne yapacağımı bilemez halde sessizce uyuma taklidi yaparken yatağın uç kısmının çöktüğünü hissettim. Yaşadığım korkunun ise hem heyecana hem de gerginliğe dönüşmesine neden olan şey onun sesini duymamdı. Karıştırıyor olma ihtimalim yoktu onun sesiydi bu, prensin sesi... Boğazımdaki ve ciğerlerimdeki yanma hissini bir kenara bırakarak onu dinlemeye başladım.
Ve bittiii normalde yazacak şeyim çoktu ama 700 kelimeyi geçince bir sonraki bölümde yazayım dedim.
tarih 15.03.2024
bu bölümün içeriğini ve ilk kısmını çoook önceden yazmıştım ama ancak bitirip yayınlama fırsatım oldu. Umarım beğenirsiniz.
![](https://img.wattpad.com/cover/283231613-288-k170979.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇİÇEKÇİ VE PRENS / KTH
Ficção AdolescenteHanedanlık prensi ve taşralı bir çiçekçi... İki yakın arkadaş; birisi veliaht prens diğeri onunla beraber büyümüş bir delikanlı. Her şey Seungmin'in, prense kardeşi olarak gördüğü kızı anlatması ile başladı.