"Merhaba" dedim ilk söze girerek Jenny gülümseyerek "Merhaba" dedi ama Alex hala sessizliğini koruyordu. ,
"Neler yaptınız ben yokken?" dedim. Suratımda hala sahte gülümsemem vardı.
"Hiç sohbet falan ettik." dedi Jenny Alex araya girerek "Sen nerelerdeydin?" dedi
"Hiç dışarıda dolandım biraz." dedim. Ben dışarı dedikten saniyeler sonra Alex'in gözleri fal taşı gibi açıldı. Sonra biri izliyormuş gibi etrafına baktı, eğilip daha kısık sesle "Okulun dışına mı çıktın?" dedi
"Evet de ne oluyor anlamadım?" dedim ki cidden niye böyle davrandığına bir anlam verememiştim. Alex hiçbir cevap vermeden ayağa kalkıp koluma yapıştı ve beni ortak salonun dışına kadar neredeyse sürüklemeye başladı.
"Alex! ne yapıyorsun ne oluyor?!" dedim ama beni duymumamış gibi davranıyor dışarıya çekiştirmeye devam ediyordu. Jenny ise sessizce arkamızdan geliyordu. Ortak salondan çıktığımız halde beni çekiştirmeye devam ediyordu. Sonunda kimsenin olmadığı odaların arkasına geldiğimizde durdu ve iki eliyle beni kendine çevirip ona bakmaya zorladı.
"Bir daha okuldan çıkma onlar her yerde." dedi bağırırcasına. Onun yüzüne bakarken ilk defa başka bir duygu belirtisi gördüm. Korkuyordu. Alex'i bu kadar korkutmaları bile beni korkutmaya yetmişti.
"Alex sakin ol. Kolum acıyor." dedim. Alex gözlerini kırpıştırarak derin bir nefes aldı. Kendine geliyor gibiydi.
"Özür dilerim ama beni anlamalısın." dedi bu sefer daha çok endişeli bir tonda konuşmuştu. Tüm bu konuşma boyunca Jenny sadece sessizce arkamızda durmuş bizi izlemişti. Sonra Alex'in elini tutarak "Alex hadi gidelim." diyerek Alex ile birlikte uzaklaşmışlardı. Bu gerçekten sinir bozucuydu. Alex'in korkmasını anlıyordum ama bana çocuk gibi davranmasına gıcık oluyordum. Alex'in bu ani çıkışı yüzünden kekimde masada kalmıştı. Karnım aç olduğu için tekrar ortak salona döndüm. Herkes neler olduğunu merak ediyor ama sormaya cesaret edemiyor gibiydi. Bende bunun verdiği rahatlıkla kekimi masanın üstünden alıp yiyerek tekrar ortak salondan çıktım. Odama girdiğimde yatağı görür görmez uykum geldi diyebilirim hızlıca üzerimi değiştirip yatağa girdim ve birkaç dakika sonrada uyuyakaldım.Sabaha yine harika bir kabusla uyanmassam olmazdı zaten. Yine o tanıdık metalik erkek sesi ve onun büyük heybetli silüeti vardı. Ama bu sefer yanında iki kişi daha vardı. Çocuktan daha uzun fakat daha cılızlardı. Çocuk onlara bağırıyordu. "Size onu canlı getirmenizi söyledim ama siz bir türlü beceremediniz. Ona canlı ihtiyacımız var yoksa bir işimize yaramaz, sizi salaklar gidin ve onu bana getirin!" dedi. Yanındaki iki kişi çok mutlu olmadıklarını belli eden homurtularla gözden kayboldular. "Eninde sonunda o okuldan çıkıp ait olduğun yere yanıma geleceksin." dedi çocuk elinde tuttuğu dikdörtgen birşeye bakarak. Tahminen elindeki benim fotoğrafımdı. Aslında bu seferki kabusum cadı avcıları ile ilgili olandan daha iyiydi. Sonuçta bunlar beni canlı canlı yakmak istemiyordu. En azından ölmeyecektim; değil mi?
Yorganı üzerimden atarak ayağa kalktım. Formalarımı giyip saçımı düzelttim ve odadan çıktım. Kapının önünde yerde duran bir kek vardı en azından Alex o kadar da öküz değilmiş. Kekimi yerken ortak salona girdim bu sefer dönüp bana bakmışlardı çünkü ortalıkta ne Alex ne Jenny ne de Dylan vardı. Hiçbir masaya oturmadan bir meyve suyu alıp ortak salondan çıktım. Çok kahvaltı havasında olduğum söylenemezdi. Yapacak başka bir şeyim olmadığı için sınıfa girdim.
Bugün zaman daha çabuk geçmişti çünkü ilk defa hocaların bu kadar cadıya ne anlattığını dinlemiştim. Eski zamandaki cadıları katletmeseler şuan sayımızın neredeyse 4 katı sayıda cadı olabilirmiş. Öğle arası zili çaldığında hızlıca odama gidip üzerimi değiştirdim ve arka bahçeye geldim. Alex'e rüyamı anlatmak istiyordum ama şuan bile bu kadar korumacı davranıyorsa rüyamı duysa neler yapardı acaba diye düşününce rüyamı anlatma fikrinden vazgeçtim. Bahçeye geldiğimde Alex tek başına yere uzanmış elindeki hançerle oynuyordu. Beni görünce doğruldu elindeki hançer tek hareketle kayboldu. Ayağa kalktı.
"Sen birşey söylemeden önce özür dilemek istiyorum. Seni korkutup canını acıttığım için üzgünüm beni affedebilir misin?" dedi.
"Tamam seni affediyorum hatta bir bakıma haklı bile olabilirsin." dedim hafifçe gülümseyerek. Hala gözlerimin içine bakıyordu sanki ona bağırmamı kızmamı bekliyor gibiydi ama o gözlerimin içine baktıkta ben sakinleşiyordum. O koyu lacivert gözleri o kadar güzeldi ki düzgün düşünmemi zorlaştırıyordu. Ne diyordum ben Alex ile aramda birşey olamazdı olabilir miydi?
"Evet bugün ne yapıyoruz?" dedim gereğinden fazla heyecanlı görünmemeye çalışarak
"Bence biraz saldırı çalışmanın vakti geldi." dedi "Tamam önce vücudunun dengesini ayaarlamalısın" diyerek yanıma geldi ve belimden tutarak çevirdi sağ bacağımı da birkaç santim öne aldı. Senki elinin tenime deydiği yerlerden ateş çıkıyor gibiydi. Sonra karşıma geçip aynı şekilde durdu. Ve beni çok şaşırtan birşey söyledi; "Vur bana" dedi. "Ne!" dedim biraz fazla şaşırdığımı belli ederek.
"Vur bana hadi!" diye tekrarladı. Bende sağ yumruğumla karnını hedef aldım ama sol eliyle elimi savuşturdu. Bu sefer dirseğimle göğsüne vurmaya çalıştım ama geri çekilerek dirsek darbesinden kurtulmuş oldu. Tekrar tam yumruk atacağım zaman kolumdan tuttu çevirdi. Diğer kolumuda tersten yakalayıp önünde hareketsiz halde tutmaya başladı sonra ani bir hareketle yavaşça dizime vurup beni yere devirdi ve karnıma oturdu. Dirsekleriyle de kollarıma bastırıyor hareket etmemi imkansız hale getiriyordu. Bende nefes nefese hareketsiz dururken o kendini beğenmiş bir şekilde karnımda oturmuş gülümsüyordu.
"Tamam anladım eğer bir diobolusla karşılaşırsam öleceğim." dedim. Alex kafasını hayır anlamında salladı
"Dioboluslar seni öldürmek için yere yatırmazlar en zayıf anında seni ısırır zehirlerler." dedi
"O zaman niye hala karnımda oturuyorsun?" dedim
"Hiç eğlence." dedi gülerek. Bu sefer hiç acımadan boş bıraktığı elimle karnına dirseği geçirdim. Alex karnının ağrısıyla öne doğru eğilip diğer elimide boşa çıkarınca onu itip altından çıktım. O yerde karnını tutarken ben ayakta ona gülümsüyordum.
"Niye vurdun ki şimdi?" dedi yüzünü buruşturarak
"Hiç eğlence." dedim Alex gibi alaycı bir şekilde. Sonra ayağa kalkmasına yardım ettim, tekrar en başa döndük ancak bu sefer nasıl vurmam gerektiği hangi darbeyi nasıl savuşturacağımı anlatıyordu. İki buçuk saatin sonunda kaslarım ve eklemlerim ağrıdan yok olmuş gibilerdi. Artık uyuşukluktan hiçbir şey hissedemiyor gibiydim. Bacaklarım zaten sadece ayakta durmaktan bile yorulurken tekmelerle birleşince ağrıdan durulmaz hale gelmişti. Ben bu kadar kötü haldeyken Alex'tehiçbir yorulma belirtisi yoktu. Sadece ilk geldiğimde üzerinde olan yarım kollu gömleğini çıkarmış askılı bir tişörtle duruyordu. Tişörtün ön kısmıda terden göğsüne yapışmış kaslarını gereğinden fazla belirginleştiriyordu bu da benim için biraz dikkat dağıtıcı olmaya başlamıştı.
"Yoruldun mu ?" diye sordu Alex alnına gelen birkaç tel saçı arkaya iterken
"Kim? ben mi? tabiki yorulmadım." dedim ama bunu söylerken bile yorulmuş olabilirdim.
"Tabi canım." dedi alaycı bir tavırla "Hadi git yarın devam ederiz." dedi çıkardığı gömleğini ağacın dalından alırken.
"Yarın görüşürüz." deyip odama yürümeye başladım. Odaya girer girmez kendimi ılık suyun altına attım. Üzerimi giyindikten sonra yorgunluktan koltuğun üzerine çuval gibi yığıldım. Saat daha altıydı. Bu saatte uyuyamazdım bu yüzden kendimi zorlayarak ayağa kalktım ve birşeyler yemek için ortak salona yöneldim. Bir sandviç alıp bahçede dolandım. Saat sekiz buçuğa kadar elimde sandviçle bahçede oyalandım. Artık gözlerimi açamaz hale geldiğimde odama geldim. Yatağa girdikten birkaç dakika sonrada yorgunluktan hemen uyuya kaldım.