15. Savaşın eşiğinde

68 16 3
                                    

"Bu mektup gerçek olamaz!" etrafındaki eşyalara saldırıp sinirini hafifletmeye çalışan Mentes gür sesi ile tekrar bağırdı.

"Bu yalan olmalı!"

Kraliçe gergin bir şekilde düşünmeye çalışırken oğlunun tek yaptığı kafasını karıştırmaktı. 

"Mentes! Sus artık! Bu mektup gerçek ve Hernas onların elinde esir. Sakinliğini koru ve düşünmeme izin ver!"

"Neyi düşüneceksin! Hernas'ı nasıl idam edeceklerini mi? Onu bize geri vermelerini talep etmeliyiz!"

"Vermeyecekler..."

"O zaman savaş açarız..."

"Ne dediğini kulağın işitiyor mu, Mentes? Sen delirdin mi? Tek bir elf için binlerce elfi ölüme itemeyiz!"

"Sen açmazsan, ben açarım. Ben savaş açarım ve onu kurtarmak için her şeyi yaparım."

"Yapamazsın, Mentes. İzin vermiyorum. Benim emrim olmadan hiç bir şey yapmayacaksın!"

"Neden? Neden yapamam? Savaşmayı mı bilmiyorum? Liderlik mi yapamıyorum? Onlardan korkuyor muyum? Neden yapamam?!"

"Değil, hiçbiri değil! Sadece çok fevri davranıyorsun! Düşünmeden, tartmadan hareket ediyorsun ve işin sonucunda çok büyük kayıplar veriyorsun. Bu yüzden sana asla güvenemem. Hernas'ı kurtarmak artık imkansız. Onu kaderine terk etmeye mecburuz. Benim için de oldukça değerli ve başarılı bir elfti. Ama yeri geldiğinde bazı şeylere göz yummayı bilmeliyiz, oğlum. Vazgeçmeyi bilmeliyiz."

"Ne?!" Mentes dehşet içinde annesine baktı ve sonra devam etti. "Onu kaderine terk etmek mi?"

Hemen yanında durduğu masayı ve üzerindekileri yerle bir edip kulak almayacak şekilde bağırdı.

"Onu kaderine terk etmek mi?!!"

"Mentes, sakin olmalısın. Artık hiçbir şeyin anlamı yok! Hernas'ı bize vermek için bir koşulları var, ve bu koşul kabul edilemez bir şey!"

"Koşul ne?"

"Hakimiyeti terk etmemiz ve onlara devretmemiz."

"Lanet olsun!" bir kez daha büyük bir eşyayı yere devirip isyan çığlıkları attı.

"Derhal odana git, Mentes!"

"Bunu yapmayacağım! Şu an senin emirlerin yüzünden bu durumdayız. Ve ben artık kendi kararlarımı kendim alıyorum."

"Mentes, yaptığın tek yanlış harekette her şeyi mahvedersin. Sakince düşünmeyi dene..." bu sefer Mentes olduğu yerde kalmayı bırakmış saray bahçesine doğru adımlamaya başladı. Annesinin peşine takıldığını fark edince ani bir hareketle adım atmayı bırakıp öfke karışık bir fısıltı ile tıslamaya başladı.

"Beni rahat bırak! Rahat bırak ki... Ne yapabileceğimi gör." Annesi nutku tutulmuş bir şekilde oğlunun gözlerine baktı. Hiç bir duygu barındırmıyordu. Hırs dışında, hiç bir duygu.

"Mentes... Yapma..!"

"Yapacağım..." Son sözlerini söyledikten sonra dönüp bir kez bile bakmadan sarayı terk etti. 

Gideceği yer belliydi. Ordugah onu bekleyen bir ordu ile doluydu...

***

"Ee? Sonra ne oldu?" iki muhafız Muridea sarayının koridorlarından birinde durmuş son olaylardan alayla bahsediyordu.

"Sonra nehre düştü. Kanatları ıslanmıştı. Adı dilleri dolaşan Akha Ahuley o an o kadar acizdi ki... Görmen gerekirdi."

"Hey, şu anki hali de daha az acizce değil..." güldükleri şey sadece trajikomikti. Akha zifiri karanlık zindanlardan birinde can çekişirken dışarısı ona alay eden süs muhafızları ile doluydu. Yılların acımasız komutanı Akha acınası hale gelmişti. Ne kadar komik. Değil mi?

Akha bu zindanları sadece esirleri atarken görmüştü, şu işe bakın; o şu an o zindanlardan birinde esir. O şu an hainliğinin bedelini ödüyor. Aşık olmak mıydı suçu? Yoksa aşık olduğu kadına gösterdiği şefkat mi? Hayır, onun suçu bu olamazdı. Belki başkaları için evet, ama Akha için değil. Onun tek suçu, yardıma ihtiyacı olan savunmasız bir efli ülkesinde üç gün gizleyip yaralarını sarmaktı. Evet, evet suçu buydu.

Ona işkence etmeye bile yeltenmeyen zindan nöbetçisi, sırf canı acısın diye Hernas'ı da onunla aynı zindana hapsetmişti. İki hain karşılıklı acı çekiyordu. Hernas yırtılan kanatlarının acısından gözyaşları akıtırken Akha Hernas'ın acı çekmesinden acı çekiyordu. O kadar acı çekiyordu ki, kendi fiziksel acıları onun için bir hiçti. Savaşta aldığı yaralardan bir farkı yoktu onun gözünde.

Hernas'ın kanatları yırtılmıştı, kanatlarını kesmeye bile tenezzül etmeden direkt elleri ile yırtmışlardı. Acımasızca.

Hernas'ın acı dolu çığlıkları Akha'nın kulaklarını doldururken aklında sadece Hernas'ı bu işkenceden kurtarmaktı. Gerekirse hem onu hem kendisini öldürecekti. Ama diri diri bir elfin kanatları yırtılmamalıydı. Hernas bu acıyı çekemeyecek kadar narindi.

Hernas attığı son çığlıktan sonra yorgun düşmüş, gözlerini kapatmıştı. Hissedilmeyecek ve duyulmayacak kadar kısık nefesleri Akha'ya acı veriyordu. O su yeşili gözler bir daha açılmayabilirdi. Hernas bir daha Akha'nın gözlerine bakmayabilirdi. En önemlisi ise, eğer Hernas ölürse, Akha'nın gözleri önünde ölecekti. Akha Hernas'ın ölümünü izlemeye mahkum bırakılmıştı...

Elf Diyarı 1-Yaşam Ağacı Efsanesi Gerçek OluyorHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin