"Ağzının hiç ayarı yok."

15.1K 1.2K 1K
                                    

Bölümü sonradan düzenleyeceğim yazım yanlışlarını görmezden gelin lütfen.

"Güzelce ye."

Açık büfeden tabağımı tamamen doldurmuş olan Jungkook önüme bir bardak soğuk kahve bıraktı. Kafamı ona çevirdim ama o kendi tabağına odaklanmıştı. Sanırım dün akşam beni zorladığı için kendini kötü hissediyor ve böyle ilgilenerek affettirmeye çalışıyordu. Sırıtarak çatalımı elime aldım.

Ellerinde tabaklarıyla konuşup gülüşerek bu tarafa gelen Hoseok ve Yoongi'ye baktım. Seokjin aniden ortadan kaybolmuştu. Valizlerimizi odalarımıza bırakmış, eşyalarımızı yerleştiremeden kahvaltıya gelmiştik. Namjoon ve Jimin dakikalar önce tuvalete diyerek gitmişlerdi ama belli ki tek amaçları işemek değildi.

"Daha iyi görünüyorsun." dedi Yoongi yüzümü incelerken. Çatalımdaki sosis parçasını ağzıma sokarken onu onaylar şekilde kafamı salladım. Daha iyi hissediyordum. "Sizin için kahve almamı ister misiniz?" diye sordu Jungkook ikisine bakarak. Ben ve Seokjin dışında herkese karşı takındığı ciddi bir tavır vardı. Seokjin dışında hepimizden büyüktü ama sanırım kimseye ısınamıyordu.

"Jimin bizim için alacağını söylemişti ama..." dedi Hoseok arka tarafa bakarak. Gelmelerinin uzun süreceğini anlamış olacak ki omuz silkerek yeniden Jungkook'a baktı. İkisi beraber ayaklanıp masadan uzaklaştılar. Karşımda oturan Yoongi sinsi sinsi sırıttı.

"Ne oldu?"

"Hiçbir şey. Jungkook seni seviyor."

Boğazıma kaçan patates parçası ile öksürmeye başladığımda gülüşünü duydum. Ardından önümde duran zeytinlerden birini ona doğru attım. "Ne sevmesi?"

"Ne sevmesi mi? Taehyung sen bayağı körsün. Sana bakarken gözlerinin içi parlıyor."

"Bir haftada tanıdığın birini sevemezsin." dediğimde omuz silkti. "Orası öyle." Ağzıma daha çok yemek sokuşturdum. Beni sevmesi, daha doğrusu bu kadar kısa sürede sevmesi imkansız gibi bir şeydi. Ruh eşi olduğumuz için iyi hissediyor olmalıydı.

Ben birinin beni sevdiğini anlayamazdım. Ayırt edemiyordum duyguları. Daha önce sevgiyi tatmamış biri olarak önümde birisi bana aşık olduğunu söylese yine inanmazdım. Bu kişi Jungkook'ken hiç ihtimal veremiyordum.

Bu yaşına kadar birçok duyguyu yaşamış olmalıydı. Çok daha olgun ve nerde nasıl davranılması gerektiğini bilen bir insandı. Yatak hariç her yerde öyleydi. Dışarıdan bakınca çok iyi bir eş olabileceğini düşündüğünüz adam konu yatağa geldiğinde bir canavara dönüşebilirdi. Özellikle de kızgınlığında.

"Yine kaşlarını çatmış."

Hoseok'i sesiyle kafamı tabağımdan kaldırdım ve ikisine baktım. "Sevgilinin ağzının ayarı yok. Bilmiyorsun sanki." Sırıtarak Yoongi'nin yanağını öptü. İkisine yüzümü buruşturarak baktım.

Arka cebimdeki telefonumun titrediğini hissettim. Uyandığımda birçok arama vardı ve hepsi de ailenin sevmediğim bireylerine aitti. Belki bu sefer abilerimden biridir diye elime aldığım telefonun ekranında babamın adını görmek omuzlarımın düşmesine neden oldu. Aramayı reddederek ekranı kapattıktan sonra yemeğime odaklandım.

Beni aileden bile görmeyip ilgim olmayan her olayda arayıp aile toplantılarına çağırıyorlardı. Tek yaptığım orda sessizce oturup aşağılanmaktı. Bir daha oraya gitmeyecektim.

"Afiyet olsun." Seokjin'in sesiyle ona doğru dönerken gülümsedim. Tuhaf ve anlam veremediğim bir şekilde ona yakın hissediyordum kendimi. Diğer insanlar gibi kaba değildi. Aramızda yedi yaş olmasına rağmen gayet iyi anlaşıyorduk. Sanırım.

piercing ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin