"Chanyeol, ısırmasana çocuğu."
"Sana ne abisi, acıtmadan ısırıyorum ben. Öyle değil mi, Kyungsoo'm?"
Sol elimi Chanyeol'den kurtarıp masanın üzerine bıraktım ve arkama yaslanırken omuz silktim. Jongin'le baş başa(?) çıksak da Chanyeol bunu hissetmiş gibi gittiğimiz kafeye gelmişti. Hem de ona bir süredir yanık olan Byun Baekhyun'la. Normalde mesajlarına bile cevap vermiyordu fakat ne alakaysa onunla buluşma kararı almıştı. Baekhyun için sevinmek isterdim ama Chanyeol salak gibi onu da peşinden sürükleyerek bizim oturduğumuz masaya gelmiş ve tüm ilgisini bana yöneltmişti. Yine.
"Abisi ne ya? Gün geçtikçe beyninden bir şeyler terk ediyor seni."
"Jongin, ağzının ortasına geçireyim mi istiyorsun yine?"
Jongin sinir bozucu gülümsemesini göstermekten çekinmeyerek kollarını göğsünde birleştirdi. "O kadar cesur olduğunu sanmıyorum kepçe. Hatırlamak istersen diye söylüyorum, öyle bir şey yaptığın anda Kyungsoo'dan bir ay uzak kalmak zorunda kalırsın."
Kavga etmelerinin önüne geçmek için onları kendimle tehdit etmiştim ve bir yıldır sorunsuz ilerliyorduk. Gerçekten yavru köpek gibi eğitiyordum onları, Sehun'un dediği gibi.
"Tam olarak şimdi susmazsanız ikinizi de engellerim, evime de almam. Chanyeol, beni ısırmaya çalışmak yerine Baekhyun'la ilgilenirsen sevinirim. Jongin, sen de Chanyeol'e sataşmak için bahane aramayı kes. Baekhyun, sen de biraz konuşur musun? Yemin ederim, ısırmayız."
Baekhyun, isminin geçtiğini duyunca şaşırmış olmalıydı. Şekilli dudaklarını araladı ama bir şey söylemeden geri kapattı. Utangaç olması çok tatlıydı bana göre, etrafımda en utanmaz insanları barındırdığım için bunu ister istemez farklı buluyordum.
Chanyeol benden başka şeyleri sevimli bulmayı bırakmasaydı, Baekhyun fazlasıyla şanslı olurdu bu konuda. Ama dediğim gibi... Chanyeol'ün tatlı şeylere olan zaafı eskisi kadar güçlü değildi.
"Chanyeol ısırabilir, dikkatli ol." Jongin'e dönüp başımı hafifçe sola yatırdım ve kahve gözlerine baktım. Anında dudaklarının üstüne hayali bir fermuar çekmiş ve sandalyesini bana yaklaştırmıştı. Akıllı çocuk.
"Baekhyun, saçların sana cidden yakışmış. Değil mi, Chanyeol?"
Chanyeol önce bana, sonra Baekhyun'a baktı. Aptalca bir şey söylememesini umarken son olarak Jongin'e baktı ve dudaklarını birbirine bastırdı.
Telepati gibi bir şey yapıp yapmadıklarını merak ettim. İkisi de bir şey söylemese de birbirlerini anlıyorlardı sanki.
"Bence de, turuncu saçların da güzeldi ama mavi senin rengin."
Jongin konuştuğunda Chanyeol boğazını temizleyip Baekhyun'a döndü, sonunda. "Pembe de yakışır."
Baekhyun bariz bir şekilde kızarırken gülümsedi ve elini zaten oldukça düzgün duran saçlarına çıkartıp düzeltti. "Maviden sonra pembe yaparım o halde.. Teşekkür ederim."
"Pe-"
"Chanyeol sen şeye baktın mı? Baksana. Gel göstereyim." Jongin, Chanyeol'ün sözünü kestiğinde ne yaptıklarına anlam verememiştim. Chanyeol kalkıp Jongin'in arkasına geçti ve telefondan gösterdiği şeye baktı. Yüzünde garip bir ifadeyle yerine dönerken söyleyeceği cümleyi tamamlamamış ve soğumaya yüz tutmuş kahvesini tek seferde bitirmişti.
Jongin'e dönüp elimi ona uzattığımda ikiletmeden telefonunu verdi ve parmağına taktığı onca yüzükten en küçüğüyle oynamaya başladı. Telefona baktığımda ikisinin sohbeti açıktı. Son mesajlara kaşlarımı çatarak bakmaya başladım.