35.Bölüm

34.3K 1.4K 2.9K
                                    




Piraye'ye yazdığı mektubu şöyle sonlandırıyor Nâzım:

"Senin bana nasip olman, şahsi hayatımın en değer biçilmez tarihidir."




Mesaj gönderen numaraya tekrar tekrar baktı Mirhan. Bu kutunun şimdi önüne gelmesinden  işkillendi. Neden şimdi göndermişlerdi?

Anlayacağını anlamıştı. Birileri yine uğraşmaya çalışıyordu. Peki ama bu kutu onların eline nasıl ulaşmıştı?

"Kimsin lan?" diye yazdı. 

Böyle basit numaralara düşecek değildi. Ve de o kutunun içinde ne olursa olsun dönüp Dila'ya hesap da soramazdı.

"Canım, ne oluyor?" Dedi Dila kapının oradan geri yanına gelerek.

Bir sorun yok dercesine göz kırptı. "Bir mail gelmiş de onu yanıtlamam lazım. Sen geç, geliyorum hemen." Deyip dibine gelmiş karısının şakağına dudaklarını bastırdı.

Bakışlarının renginden bir huzursuzluk sezse de peki diyerek yanından ayrıldı Dila.

Dila'nın çıkmasıyla mesaj atan numaranın üzerine dokunup aradı. Kapalıydı. Yeniden bir mesaj daha attı.

"İstediğin miktarı söyle ve bir hesap numarası at, kutuyu da şirketime gönder."

Para için yaptığı ortadaydı, nitekim o kutu uzun zamandır kayıptı. Şimdi ortaya çıkmasında da bir bit yeniği vardı. Mirhan Arslanoğlu da oltasını atar düşmelerini beklerdi, elbette istedikleri paranın dudak uçuklatacak bir miktarda olacağını da tahmin edebiliyordu. Ancak Arslanoğlu verir miydi o parayı, muamma... Bugün bunu yapmışlarsa o kutunun içindekilerin değiştirildiğine de emindi. Dila'ya ait bir şey çıkmayacaktı.

Telefonu tekrar kotunun arka cebine koydu. Bahçeden yankılanan kahkahalar oğulları ve karısına aitti, onların sesi şifa gibi göğüs kafesine dolup huzurla sardı. Daha fazla beklemeden  mutfaktan çıktı. Elalarının çerçevesini; Mirkan'ın alkış çalarak yerinde zıplayışı, Dila'nın kucağında olan Mirhat'ın ise hayranlıkla o gülümsemeyi izleyip tombik elleriyle Dila'nın yanaklarını okşaması kapladı.

Murat, Yiğit'in yaptığı oyunbazlığı kabul etmeyerek elini sinirle savurdu. Yiğit, her seferinde türlü hileler yapıp tüm oyun boyunca Murat'ı ebe duvarına geçiriyordu. Bu uzun eşek oynadıklarında da böyleydi, bu farfarafilli yafilli oyununda ve diğer bütün oyunlarda da değişmiyordu.

Dila, yanaklarını sarmalayan minik ellerin avuç içlerini öperken hangi ara yanına geldiğini bilmediği ve sıcak dokunuşunu şakağında hissettiği adama omzunu dayayarak sokuldu.  Mirhan, oğlunu kendi kucağına aldı. Oturmaları için kaşlarıyla bambu koltukları gösterdi.

"Geç otur yavrum, bunların kavgası bitmez." Dedi bıkkınca.Eşek kadar olmuş kardeşlerine kısa bir bakış attı. Oturdukları esnada da Deren'in sessizdeki telefonu masanın üzerinde titremeye başladı.  Arayana baktı Dila. Annesiydi. 

"Sultanım." Diyerek hemen açarak yanıtladı. Sultan Hanım'ın sinirle söylenmesine bir gözünü kapatıp yüzünü buruşturdu. Annesi, muhtemelen kendisinin olduğunu anlamadığından Deren'e saydırıyordu.

"Çok haklısın sultanım ben de aynı şeyleri söylüyorum da hiç dinlemiyor. Telefonu hep sessizde, hep sessizde." O konuşunca anladı Sultan Hanım.

Ve şimdi hedefi kendisi olmuş annesi tarafından sorguya çekilmişti. Çünkü Dila'nın zaman zaman baş dönmelerine ve ansızın bayılmalarına denk gelmişti, defalarca hastaneye gidelim diye tutturmuştu ama inat eden Dila yorgunluktan deyip geçiştirmişti. Üstelik Mirhan'a söyleyip üzerime salmayın diye tehdit de etmişti.

MECRUH (KİTAP OLDU)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin