9. Bölüm

53.1K 2.4K 1.1K
                                    

ÖNCE ⭐️ PARLAT, SONRA OKU










Bilir misin?
Gönül derin küser.
Yarasına yara açana.


Gözlerindeki ruhu kaçmış ifadesini silmeden kocasının yanından geçip, cevapsız bırakarak banyoya gitti. Kapıyı kapattığı gibi sırtı ahşap kapıyla buluştu, eli bu defa kalbine gitmek yerine karnına inmişti, bakışlarını da oraya çevirdi.

"Sizin vebalinizi nasıl sırtlanacağım ben?" dedi mırıldanarak. Bedeninde taşıdığı iki canı, ruhu da vicdanı da kaldıramıyordu.

Daha kendine sahip çıkamamışken bu iki cana nasıl sahip çıkacaktı? Zalim kaderi, onu ablukasında duvardan duvara savurmalara doymazken o bir de anneliğin verdiği sorumluluğu mu üstlenecekti?

Kaldıramazdı!

Odasının açılan kapı sesini işittiğinde kulağını kimin geldiğine verdi, ardından annesinin neşeli sesi kulaklarına ilişti.

Sultan Hanım! Anneliğin hakkını kanıyla canıyla veren yegâne insan...

"Size bakmak için geldim yavrum, uyandı mı bizim uykucu?"

Damadına gösterdiği içten tavrı çok hoşuna gidiyordu, tek Mirhan'a değil, kayınlarına da aynı samimiyeti gösteriyordu. Bunu geçen hafta Arslanoğlu ailesini yemeğe çağırdıklarında fark etmişti Dila. Sanki hepsi aynı evin adamı gibiydi.

Kendisi de annesi gibi olabilecek miydi?

Peki, ya Mirhan?

Bir kez daha yıkacaktı adamın başına dünyasını, kendisine tahammül edemezken bir de bu bebekler gelmişti.

Söylemeden bir hâl çaresine bakmalıydı.

"Lavaboya geçti, çıksın geliyoruz." diye annesini yanıtlayan kocasının erkeksi karizmatik sesi kalbini tekletti. Keşke dedi içinden, keşke böyle olmasaydı.

Arslanoğlu dedikleri zaman millet ismini duyduğunda bile düğmesini iliklerdi, ulaşılmaz bir adamdı, çok da başarılıydı. Ve Dila, kendini onunla yan yana göremiyordu. Mirhan, ona her baktığında, gözünde eksik ve yalancıymış gibi hissediyordu.

Kapanan kapı sesiyle kendisi de doğrulup elini yüzünü yıkadı. Gözlerinin feri gitmiş âdeta içine kan oturmuştu o kâbustan sonra. Gördüğü terapiden sonra zihni atlatamasa da bu acı gerçeği, inine sıkıştırıp çıkmasını engellemeyi başarmıştı, dünyanın sonu değil diyerek iyi kötü devam ettirmişti yaşamını. Botan Arslanoğlu, onu bir an bile yalnız bırakmadan hem en iyi doktorları bulmuş hem de olabildiğince kendi desteğini de esirgememişti üzerinden.

Hayat, ona on sekizinin baharında "Senin haklarını elinden alıyorum, seni kabahatli ve aşağılanmış hissetmeye zorluyorum." diyerek en büyük darbeyi vurmuştu. O gece büyük bir insanlık suçunun kurbanı olmuştu. Bütün arkadaşları on sekizine girdi diye naralar atarken o, etiyle kemiğiyle nefret etmişti on sekizden.

Şimdi tekrar o günlere dönecek diye deli gibi korkarken, anneliği nasıl üstlenecekti hiç bilmiyordu. Karmakarışık hissediyordu.

Ağzına yayılan acımtırak safran tadını hissettiğinde yine bulanacağını anlamış ve suyu açmasıyla kasılan midesi ağzına gelmişti. Zor bela dönüp açtığı klozetin kapağıyla içinde ne var ne yok hepsini çıkardı dışarı.

Kapının açılmasıyla korku ve utançla büyüdü gözleri, ellerini kaldırarak git diye işaret etti, kimin geldiğine bakmadan. Midesi boşaldığı hâlde kasılıp öğürmeye devam ediyordu. Musluğu kapatması ve arkasına çöküp önüne gelen saçlarını arkaya doğru toplamasıyla anladı kocasının olduğunu.

MECRUH (KİTAP OLDU)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin