1

777 64 109
                                    

Öhöm. Biliyorum, başka hikayelere bölüm atmalıyım ama bu hikayeye sebepsizce bölüm atmak istiyorum. Şimdiden iyi okumalar. Ve buradan doğum günün kutlu olsunn. Bu hikaye senin için.

Kitapları deli gibi karıştırırken ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Tanıdığım insanlar delirdiğimi düşünüyor, benden uzaklaşıyorlardı. Bana sonuna kadar destek olan kişi ise bu sabah bir cinayete kurban gitmişti. Şehrin göbeğinde, bir çeşme başında... En yakın vahşi hayvanın bir fare olduğu bu koca lanet şehirde katledilmişti!

Cesedi vahşi bir hayvan tarafından parçalanmıştı. En azından ben polislere zorla söyletmeyi başarmıştım. Kan yok. Silah yok. Tanık yok. Sadece parçalanmış ve ölü bedendeki tüm kan çekilmişti.

Her şey bu konu yüzündendi. Bana olanlar yüzünden. Bu olaylar, görüler yüzünden onun bir şekilde açıklayamadığım bir yaratık tarafından öldürüldüğünden kesinlikle emindim. Bunları ispatlamam ise imkansızdı. Onlar delirdiğimi düşünürken ben her şeyi yavaş yavaş anlıyordum. Bende yanlış olan bir şeyler vardı ve bu yanlışlık, çevremdekilere de bulaşıyordu.

Kitabın sayfalarını çevirip tanıdık semboller ararken günlerdir içtiğim kahveler etkilerini kaybetmeye başlamış, uykusuzluk ise beni zorlamaya başlamıştı. Kapanmak için direnen gözlerimi sert bir şekilde ovuşturup saçlarımı geriye savurdum ve bir başka kitaba geçtim. Kitabın sayfalarını çevirdikçe yazılar her sayfada daha da anlamsız görünüyordu. Şekil ve harfler giderek iç içe geçerken telefonumun titreşimiyle gözlerim masayı titreten telefona kaymıştı. Bu, arkadaşımın cinayetini sorgulayan polisin numarasıydı. Neden beni aradıklarını biliyordum. Eddy ile son iletişime geçen kişi bendim. Onunla buluşmak için çağırdığım yerde öldürüldü. Şüpheli bendim. İşlemediğim bir suç için hapis yatamam. Her şeyi açıklığa kavuşturana kadar saklanmalı ve sonrasında her şeyi açıklamam lazımdı.

Aramayı sessize alıp önümdeki kitaba yeniden döndüm. Parmağımı dişlerimin arasına götürüp ısırarak acının beni kendime getirmesini umarak odaklandığımda sonunda tanıdık bir şey bulmuştum.

Sayfalar karışmasın diye kitabı daha da açarak önüme koyup, sayfadaki resmi inceledim. Bu daha önceden bir şekilde bulmayı başardığım, elimde duranlardan birisine benziyordu. Bu kartlar birisi tarafından, bir sebepten dolayı bana gönderiliyordu. Belki de bana bir şeyler demek istiyordu fakat şimdiye kadar bu kartı daha önce ne görmüştüm ne de gören birisine rastlamıştım. Son çarem, belki bir ümitle bu kartların anlamını çözebileceğini düşündüğüm bir falcıya görünmek olmuştu. O ise kartı ona gösterir göstermez transa girmiş gibi anlamsız kelimeler gevelemişti. Kendisi geldiğinde ise sanki hiçbir şey hatırlamıyormuş gibi beni dükkandan kibar bir şekilde dışarıya çıkardı ve o karttan kurtulmam gerektiğini söyledi. Belki de haklıydı. En başta bu karttan kurtulmalıydım.

Şu ana kadar elimde üç kart geçti, sadece birine ulaşabilmiştim. Diğer ikisi tuhaf bir şekilde ben onlara ulaşamadan kaybolmuşlardı. Bu elimdeki karta ulaştığımda ise... Çok korkunç şeyler olmuştu. O anı çok net hatırlıyorum.

Gök gürleyip, sağanak yağmur sanki üzerime su damlaları değil, beni öldürmek için sırtıma ok gibi saplanıyordu. Karanlık yolda ilerlerken, ilerimdeki otobüs durağında bir adam göründü. Son derece yaşlı olmasına rağmen yağmurun altında durakta dimdik bir duruşla bekliyordu. Ben yanına ulaştığımda sanki şiddetle esen rüzgar birden durdu, yağmur damlaları havada asılı kaldı. Artık yağmurun şiddetini bile hissedemiyordum.

Adam, tüyleri diken diken edecek bir ses tonuyla 'Bu yaşlı adama biraz para vermez misin genç bayan?' diye sorduğunda göz ucuyla adama baktım. Adam benden yana hiç bakmıyor, doğrudan karşımızdaki karanlığa bakıyordu. Etrafıma bakındığımda çevremizde insan aradım, ama tek başımıza olduğumuz gerçeği sırtımda soğuk bir ürperti hissetmeme neden oldu.


Omuz silkerek 'Üzgünüm, hiç param yok.' dediğimde, adamın birden bileğimden kavraması bir olmuştu. Karanlıkta başını örtmüş olduğu kapüşonun altında canlı parlayan karanlık gözler doğrudan gözlerimin içine odaklanmıştı. Kaçmak için kıpırdamaya çalışsam da tek bir kıl dahi kıpırdamıyordu. Adamın delici bakışları gözlerime değil adeta ruhuma ulaşıyor, beni parçalıyordu. Nefes alışverişlerim hızlandığında, 'Bırak beni. Bırak!' diye var gücümle bağırsam da sesim son derece kısık çıkmıştı

Elimi ondan kurtarmak için uğraşırken, adamın kapüşonunun arkasına saklanan ağzı da görünür hale gelmişti. Sanki bir ışık gözleri ve ağzına ışık tutuyormuşçasına belirdiğinde gözlerim daha da büyümüştü. Adamın açık ağzından çürük bir koku yayıldığında midemde hareketlenme hissettim. Adam şeytani bir şekilde, "Çok yakında aramıza katılacaksın," diye konuştuğunda hırıltıları kahkahalara dönüşmüştü. Sesi giderek yükselirken sonunda elimi ondan kurtardım ve yere devrildim.

Son derece yaşlı olan bu adam inanılmaz bir güçle beni tutmuştu ve şimdi bu konuşması hiç de zayıf ve güçsüz birisine ait gibi durmuyordu. Yerde sürünerek geriye doğru emekleyerek ilerlemeye çalıştığımda, adam üstüme gelmeye başlamıştı. Kollarını iki yana açarak üstüme yürüdüğünde, üstümüze düşen bir arabanın ışığıyla her şey bir anlığına sonsuz ışığa gömülmüş ve beni kör etmişti.

Gözlerimi açıp etrafa bakındığımda hiç kimse yoktu. Ne o adam, ne de başkası. Düştüğüm yerden kendimi kaldırmak için uğraştığımda, adamın az önce durduğu bu noktada şimdi elimde duran bu kart vardı.

Elimde tuttuğum kartı kitabın sayfasının üstüne koyup kartı karşılaştırdım. Biraz benzerlikleri vardı. Altında kartla ilgili yazan yazıyı okumaya başladım. Sayfadaki harfler hızla şekil değiştirip, anlamsız şekillerden normal yazıya dönüşürken büyük harflerle yazılan yazıyı yavaşça okumaya başladım.

"Bir dönem sona erecek ve yeni bir dönem, bu satırların taşıdığı sırrı açacak gizemli bir anahtarla başlayacak."

Yüzümü buruşturup, 'Ne anahtarı? Ne dönemi? Başım beladan kurtulmadı bile! Bir kişi öldü ve ben sorumlu tutuluyorum!' diye kızarak kitabı alıp kapattığımda ani baş dönmesi ile dengemi kaybetmiştim.

Yere düştüğümde, beni karşılamasını beklediğim soğuk zemin yerine çimenlere devrildiğimde, korkuyla 'Tekrar olmaz. Lütfen yeniden olmamış olsun.' diye fısıldadığımda başımı yavaşça kaldırıp etrafa baktım.

Sonsuzluğa uzanan çayırın ortasında, elimde tuttuğum kart ile yalnız başıma duruyordum.

Gözcü: İki Dünya'nın KaderiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin