Beş | Benim krallığım

537 70 17
                                    


Tam bir sene geçmişti. Bir sene on ay.

Beni hazırlamaya başladıklarından beri bu kadar zaman olmuştu. Şimdi ise çıkışıma hazırlanıyordum. İlk çalışmalara başladığımdan birkaç ay sonra fotoğraflarım verilmeye başlamıştı, şimdi ise tarih günüm belli olmuştu ve bütün şirketçe neredeyse o günü bekliyorduk.

Aynı onun istediği gibi olmuştu her şey.

Fotoğraflarım yayınlandığında, herkes her yerde beni paylaşmaya başlamıştı. O günden bugüne nasıl çıkış yapacağım bütün Kore halkında merak uyandırıyordu. Hatta, bazı yerlerde afişlerimi bile gördüğüm oluyordu. Bir senedir Jungkook, şirkete çok az uğruyor sadece neler yapıldığına bakıyordu. Beni gördüğünde benimle konuşmazdı bile.

Aramızda hiçbir şey yoktu ama içimde ona karşı bitmek bilmeyen nefret vardı. O gün onunla bir yola çıktığımızda benim yanımda olacağını düşünmüştüm ama onu neredeyse çok nadir görüyordum. Konuşmaya bile fırsatım olmuyordu, hoş umrunda bile değildim, benimle konuşacağını sanmıyordum ya. Söylemeyi unuttum değil mi? Buradan aldığım parayla kendime bir  ev tutmuştum ve o adamı terk etmiştim. Beni hiç aramamıştı bile. Neyse ki onu unutmuş ve onsuz yoluma devam edebilmiştim.

En azından artık her gün yüzümde yaralarla kalkmıyordum.

Çıkışıma son gün kalmıştı. Bütün hazırlıklar yapılıyordu, youtubede videom yayınlanacaktı ve hemen music showlara katılmaya başlayacağım söylenmişti. Çok fazla aktif olmam gerekiyormuş ki, verdiğim ün çabuk bitmesin hatta hiç bitmesin diye.

'Filter' adında bir şarkıyla çıkış yapacaktım. Şarkı aşk ile ilgiliydi ama dans kareografisi çok farklıydı.

Önce siyah bir takım elbiseyle, herkesin görmek istediği, herkesin kalıplandırdığı erkek bedeniyle dans edecektim. Daha sonrasında yavaş yavaş, üzerimdeki takım elbise renkli bir takım elbiseye dönüşecekti.

Gözlerime renkli farlar süreceklerini söylemiştiler. Müzik videosuda bununla ilgiliydi. Bütün kalıpları kırabilmek için, herkesin gözlerinin bende olması için bu işi en güzel şekliyle yapacaktım.

Tam bir senedir bu iş için hazırlanıyordum ve artık her gün pratik odalarında çok fazla çalıştığımdan bayılmak zorunda kalmayacaktım. Üstelik bu haber bir şekilde şirketten çıkmıştı ve sanki daha da çok ilgi görebilirmişim gibi sadece piyasada adım varken daha çok merak edilir olmuştum.

Şimdi ise sadece son birkaç saat kalmıştı.

Saçlarım ilk halinden daha da sarıydı. Bedenim daha çok zayıflamıştı ve cildime hiçbir şey uygulamıyorlardı.

Beyazlaştırmıyorlardı yani. Zaten çok esmer bir tenim yoktu ama beyazda sayılmazdı. Cidden dedikleri gibi bütün güzellik algılarını yıkmak için çıkış yapacaktım. Elimdeki telefondan pankartlarımı gördüğümde derin bir nefes aldım.

''Sana söylemiştim.'' diye bir ses duydum. Gözlerim kulis odasının kapısına kaydığında onun gelmiş olduğunu gördüm. Uzun zaman sonra benimle ilk kez konuşuyordu.  Hiçbir şey demedim ve ona aynadan bakmaya devam ettim.

''Daha çıkış yapmadan bile herkes seni merak eder oldu, sana söylemiştim.'' yüzüne kondurduğu özgüvenli surat ifadesi beni çileden çıkartıyordu.

''Sen yaptın diye değil, ben yaptım diye böyle.'' dedim tıslayarak. Kulisin kapısını kapatıp bana doğru ilerledi.

''Hayır, sen benim eserimsin.'' 

''Asla.'' üzerime doğru eğildi. Bedeni oturduğum sandalyenin arkasındaydı ve bana daha da yakınlaşabilirmiş gibi, ellerini iki tarafımdan masaya sabitledi.

Dudakları kulağımın oradaydı.

''İster kabul et ister etme, dayak yemiş olduğun gayet açıkken, elinde gitarıyla şarkılarını söylemeye çalıştığın dün gibi aklımda. 

Sadece birkaç para kazanıyor ve evine gidiyordun, sokakta şarkı söylüyordun.'' gülümsedim.

''O zamandan pişman değilim, tamda senin bende yarattığın sahte kimliğimden daha uzaktaydım.''  geri çekildi şimdi. Saçlarımı geriye doğru taradım.

''İstediğin hiçbir zaman sokakta şarkı söylemek olmadı Jimin. Herkesin seni bilmesini ve başarını görmesini istiyordun. Her yerde isminin yazmasını istiyordun, yoksa beni asla kabul etmezdin.'' 

''Kes sesini!'' dedim sandalyeden hızlıca kalkarken. Onun hakkımda konuşmasını istemiyordum, yanımda bile olmamışken.

''Seni kabul etmedim, seni asla kabul etmem. Kabul ettiğim işindi.'' güldü, yaklaştı.

''Öyle mi?'' bir eli belime dolanıp beni masaya doğru yasladı. Bir senede hiç değişmemişti. Kokusu hala aynıydı, görünüşü, giyinişi. Bacaklarımın arasına bacağını soktuğunda gözlerim gözlerinde dolanıyordu. Beni böyle yakalamasından sıkılmıştım.

''Bak sen şu işe.'' 

''Ama bedenin hiçte öyle demiyor, beni çoktan kabul etmiş gibisin.'' Parmakları tenimde dolanırken yavaş yavaş yüzümü okşadı. Baş parmağı dudağımı okşuyordu.

Gözlerimi kapattım. Kabullenmek istemiyordum, dokunuşları yakıyordu.

''Bana bunu yapamazsın, gidip tekrar geldiğinde istediğin gibi bana dokunamazsın.'' belimdeki elini geriye itekleyerek bacakları arasından çekilmeye çalıştım ama izin vermedi. Küçük bir öpücük kondurdu çeneme.

''Burada benim sözüm geçer Park, ne yaptığımı sorgulayamazsın.'' 

''Tahta oturanın ben olduğumu biliyorsun, sen ise.. krallığımda kendi yerini belli edecek olan sensin.'' davetkarca fısıldadı.

''Kucağımı istersen oraya oturursun, ya da istersen krallığın dışında kalırsın.'' 


Big Star  ℘ JiKooKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin