Yaklaşık 2 saat geçmişti o sikik odadan güvenlikler tarafından çıkarılalı. Ha demeyide unutmayayım, Jeon JungKook denile o herif odadan çıkmadan önce, bana yaklaşarak kendini bana tanıtacağını söylemişti.
Bunun üzerine, ona siktir olup gitmesi gerektiğini söylememin hemen ardından güvenlikler tarafından kaldırılarak kendimi şirketin dışında yere serili halde bulmuştum.
Şirketin yakınlarından ayrılana kadar kendimi zorla tutmuştum ağlamamak için.
Ve sonuç, şirketten uzaklaştığım gibi hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştım.Her şey o adamın yüzündendi, ayağım o halde olmasaydı belkide seçmeleri geçecektim?
Tanrı'm ne saçmalıyordum ki?
Ben neyime güvenerek seçmelere girmiştim ki zaten?
Ben kimdimde kendimi oraya laik görmüştüm zaten anasını satayım?Jeon's benim neyimeydi?
Babam demiyor muydu zaten hep bana, bu sikik hayallerime hiçbir zaman ulaşamayacağımı diye?
Lanet olsun ki adam doğruydu ve sanırım ilk kez bir konu da haklıydı.Evimin önüne geleli birkaç dakika oluyordu, babam umarım evde değildi yoksa evden çıktığımı fark etmişse ağzıma tescilsiz sıçardı.
Gitarımı, sadece benim bildiğim bahçedeki gizli alanıma sokarken, hızla ilerleyerek kapıyı açmak için anahtarı tokmağa yerleştirmiştim.Taa ki kapı açılana kadar.
***
Yüzümdeki yaraları bir türlü kapatamazken, neyseki çoğu kapanmıştı ama dudağımın kenarındaki yara izi duruyordu.
Dün, evden kaçtığımı öğrenmesinin üzerine daha güzel bir dayak yemiş olamazdım. Yeterince berbat olan ayağım, sayesinde daha berbattı ve en az 6 ay falan dans edebileceğimi sanmıyordum.
Doktora gitmeyi ise, hiç planlamıyordum.
Şimdiyse, gitarımı almış bir günlüğüne işimi bırakmış olduğum şeye geri dönüyordum.
Daha iyisini yapamayacağımı bildiğim o işime.Gitarımın kılıfını yere bırakıp gitarımı elime alırken, berbat hissediyordum. Daha dün milyonlar verilmiş şirkete ayak basarken şimdide milletin nereden çıktığı belli olmadığı ayaklarıyla bastıkları yerde idim. Derin bir nefes aldım, ne çalacağımı bilemeden gelmiştim buraya.
Uzun zaman önce, annemin eski odasında bulduğum bir beste defteri vardı. Yanımda olmasını umut ederek hızlıca, çantamı karıştırdım.
Elime gelen siyah kapaklı defterle derin bir nefes alırken, annemin en çok sevdiği şarkı olan .... çalmak için gitarımın akorlarını ayarladım.Sonunda hallettiğimde, boğazımı temizleyerek söylemeye başladım.
Söyledim, söyledim. Kılıfımın dolmaya başladığını görmek beni keyiflendirirken, tükenmeden söylemeye devam ettim.
En sonunda su içmeye ihtiyacım olduğunu hissettiğim de söylemeyi keserek suyumu yudumladım. Buradan kazandığım para ile kendime bakabiliyordum neyse ki. Yatağımın altında gizli bir kutum vardı ve paraları biriktirmek için oraya atardım.
Birkaç dakika dinlenmeye ihtiyacım olduğundan dolayı sırtımı duvara vererek gözlerimi kapattım yavaşça. Sonrasında ardından duyduğum, bozuk para sesleriyle kafamı kaldırdım hafifçe gözlerimi açmadan.
Sesler artarken, gözlerimi açarak bakışlarımı çevirdim karşımda olabilecek insana. Çevirmez olaydım.
Gördüğüm bedenle, sinirlerim gerilmeye başlarken aynı zamanda korku da tüm bedenimi sarmaya başlamıştı.
Ceo Jeon JungKook.
Elindeki bozuklari kılıfa attıktan sonra, cebinden kağıt para çıkardı.
Ne kadar olduğuna dikkat etmesem bile büyük bir miktar koyduğunu fark etmem ile kaşlarım çatılmıştı.
Alkışladı beni, dünki gibi."Ne yaptığını sanıyorsun?" diye bir nida çıktı dudaklarımdan, sırıttı. Bacaklarının üzerine eğildi yanıma.
"Bak sen, kimleri görüyorum öyle?"
Gözlerimi siyah irislerine dikerken, bu adamın dehşet çekici olduğunu anlamıştım bir kez daha.
Çok seksiydi.Tanrı'm giymiş olduğu, deri pantolon bacaklarını ayrı bir sıkı göstermişti ve önümde eğilmişken oraya odaklanmamak benim için çok zordu.
Beyaz gömleğinden belli olan kaslarına karşın derin bir nefes alıp sessiz kaldım.
Geç olduğunu fark etmem biraz uzun sürmüştü, çünkü etrafta kimse kalmamıştı.Sahi, bu adam beni nereden bulmuştu?
Boş sokağı histerik kahkahası doldurduğunda kaşlarımı çatarak ayağa kalkmak için yeltendim. Benden önce davranarak hızla kalktı ayağa, peşinden kalktım bende.
"Ne yapmaya çalışıyorsun?"
Bir adım attı bana doğru, aramızda sadece gitar kılıfı duruyordu. Eliyle göğsümden ittirmesiyle, hafif olmasına rağmen yalpalamadan edemedim.
"-Uz diyeceksin, bana 'sen' ile seslenme hakkını kim verdi sana?"
Bu adamla ciddi anlamda uğraşamayacaktım. Sessiz kalmayı tercih ederek, kılıfdaki paraları alırken onun paralarını tutarak sertçe fırlattım yere doğru.
Onun parasına falan ihtiyacım yoktu, adi herif.
Gitarımı kabına koyarak omuzuma astım. Yanından geçmeden önce sertçe vurdum omuzuna doğru, bu hareketimle kolumu onun ellerinde hissetmiş daha sonrasında da sırtım duvara yapışmıştı.
Kaburgalarımın kırılma sesini hisseder gibi olmuştum.
"Neyine güveniyorsun sen? Para desen yok, cesaret desen yok, yetenek desen hiç. Peki ya ne?" Çenemi sıkıştırdı ellerine, gözlerimi kapatan saçlarımdan dolayı onu görmekte zorlanıyordum.
"Bomboş, hareketlerine dikkat et. O dilini topla, yoksa Jimin."
İsmimi unutmamıştı. Gözlerimin dolmaya başladığını hissederken derince yutkundum. Beni çok zorluyordu.
Çenemi sıkıştırdı parmakları arasına."Toplarım."
Zorla ellerinden kurtulmaya çalışırken, yeri boylamıştı gitarım.
"BIRAK!" elini geriye doğru ittirirken bağırmıştım.
"Benimle uğraşma." dedim sessizce. Gram hâlim yoktu, hele ona karşılık verecek ne cesaretim ne de bir şeyim vardı.
"Uğraşırsam ne olur?"
Cevap vermedim, yerdeki gitarımı almaya çalışırken izin vermeyerek kaldırdı bedenimi ayağa.
"Bana bak."
Bakmamak için direndim lâkin onun karşısında çok zordu.
"Bir kez, seni sadece bir kez uyarıyorum Park Jimin. Tavırlarına dikkat etmezsen canını yakarım."
"Benim canımı hiç kimse yakamaz." demiştim, dudağımın kenarındaki yarada dolaşan parmağını iterken.
"Öyle mi?" diye mırıldandı.
"Evet, öyle." Sonunda yerdeki gitarı alabildiğimde, bu sefer bir şey demeden ilerlememe izin vermişti.
Arkamdan duyduklarım karşısında korkmadan edemezken, yine de ses çıkarmadım.
"Seninle işim bitmedi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Big Star ℘ JiKooK
Fanfic''Beni yoktan var mı edeceksin yoksa?'' ''Yepyeni bir Jimin yaratacağım Park, herkes sadece senin ismini fısıldıyor olacak.''