12.Bölüm

13 6 0
                                    

- Söylenmeyen şeyler -

Çadıra geldiğinde neşe içerisinde "Artık neler yapabileceğimi öğrenmenin vakti geldi!" dedi. Onun sesinin geldiği yöne merakla bakan baba ve oğul yanlarına geldiğinde ise yüzlerindeki ifadenin ne anlama geldiğini merak ediyordu. Dehşete düşmüş veya korkmuş bir halleri vardı. "Neden böyle bir haldelerdi ki şimdi?" diye düşündü. Merakla Edwin'e döndü ve "Bir sorun mu var?" diye sordu. Sorusunu yönettiği sırada istemsizce sesinin titrediği gerçeğini de fark etmişti. Durduk yere neden sesinin titrediğini anlayamamıştı. Edwin bir şey demeden çadırın iç kısımlarına çekildiğinde Zeke öne çıktı. "Bir sorun yok, sadece ailevi bir şey." Ephonie ona inanmamıştı ama zorlamadı. "Sen, duyularını açtın mı?"

"Evet, Quinn çok yardım etti. Yalnız... Bir tanesini açamadım."

"Sonuncuyu değil mi?"

"Evet, ne yazık ki onu."

"Üzülmene gerek yok. İç dünyanda yaşıtın olan birçok insanın aksine çok daha kısa sürede yapman gereken şeyi yaptın ve bu başarı bile senin için önemli bir etkiye sahip."

"Max dedi ki bu kadarı yeterli olacaktır."

"Haklı." Zeke Ephonie'yi dışarı çıkartırken Ephonie hala kendisiyle konuşmayan arkadaşına bakıyordu. Yine de eğitmeni ile çadırın dışına çıktı ve onu dinlemeyi sürdürdü. "Şimdi yapman gereken şey içindeki gerçek güce odaklanman ve onu hissetmen. Daha sonra neler yapabildiğini yorumlayacağım. Beni anlıyor musun?"

"Yani, bunu sizin karşınızda yapmamı istiyorsunuz."

"Evet, böylece ben yorumlarken sende o ejderi dışarı çıkarabilirsin."

"Ejder?"

"Lafın gelişi canım. Hadi gel, büyük ağacın altı bu iş için çok uygun."

Böylece Ephonie bir kez daha Zeke'nin dediğini yaptı ve onu izledi. Bütün bu gizemin bir an evvel çözülmesini istiyordu ve bunu hemen yapmak istiyordu. Yeterince beklemişti, artık eve gitmek istiyordu.

***

Ölü bir askerin yanında eski dostuna selam veren Kevin, saygısızlık edip cevap bile vermeyen kraliçeyi umursamadı. Ağır adımlarla arkasını döndü ve turuncu, bol kapüşonlu pelerin giyen kutsal büyücülere doğru yürüdü. Giderek yaklaştı, o yaklaştıkça arkadan bir büyücü onun çıplak bedenini örtsün diye bir pelerinde ona getirdi. Hafifçe yanına gelmiş olan Kevin'in önünde eğildi ve pelerini ona uzattı. Kevin pelerini aldı ve tek hareketle basit bir hareketle üzerine geçirdi. Şimdi yeniden Mary'e bakıyordu. Hafifçe sırıttı ve dehşete düşmüş askerlerin korkuyla inlemelerini duymazdan gelerek "Bunu nasıl yapmak istersin? Gerçekten kan dökmeye hazır mısın?" diye sordu.

Mary yine cevap vermedi ama eli ile askerlerine saldırı emri verdiği sırada cevabı çoktan belli olmuştu bile. Burada beş yüzden fazla asker vardı belki ama Mary yine de içten içe kazanma olasılıklarının olmadığını biliyordu. Askerler Kevin ve kutsal büyücülere hücum ettiği sırada Mary solunda duran Cosmica'ya doğru "İttifaklarımız arasında hiç kutsal büyücü var mı?" diye sordu. Cosmica ise sinirle başka tarafa bakarak "İttifaklarımız arasındaki tek kutsal büyücü şuanda toplulukla birlikte ama oraya da haber saldık, Ephonie ve kutsal büyücünün gelmesi biraz zaman alabilir."

"Ephonie'nin gelmesini istemiyorum Cosmica. Bu deliliğe onu da sokmaya gerek yok. Onun öğrenmesine izin vermeyin."

Kraliçenin bu sözüne karşı Cosmica onaylarcasına başını salladı ama haber vermek için hiçbir şey yapmadı. Edward bile durumun ne kadar karanlık bir hal aldığının farkındaydı. Kevini ne mızraklar, ne kılıçlar ne de silahlar öldürebiliyordu. O ve kutsal büyücü ordusunun buradaki hiçbir sihirli özelliği olmayan orduyu katletmesi toplasa yarım saat sürerdi ve bu zaman ittifaklarının Tallian sınırlarına dek gelmesi için yeter miydi bilmiyordu. Bu felaketten nasıl kurtulacaklarını ya da gerçekten kurtulup kurtulamayacaklarını bilmiyordu. Bildiği tek bir şey vardı ve bu da içerisinde bulundukları durumda hiçbir işlerine yaramazdı. Bildiği bir şey daha vardı aslında ve o da, ablasının bir planı olmadığıydı. Bu bile işlerinin bittiğini düşünmesine yetiyordu. Mary ise Edward'ın bütün düşüncelerine rağmen boynu dik ve sağlam duruyordu. Edward içinden "Acaba başka bir planı daha mı var?" diye geçirmeden edemedi. Çünkü eğer yoksa işte bu kez gerçekten her şey bitmiş demekti.

Mountbutten Ailesi: İlk IşıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin