(Deniz/Anıl)
GEÇMİŞ
Asansöre bindiler, istemsizce gözleri aynadaki yansımalarına kaydı. Aslında yan yana ne hoş duruyorlardı. Bu görüntü Anıl'ın yüzünde bir tebessüme yol açarken, Deniz'i hafif de olsa germişti. Her durumda bu kadar gerilmemeliyim diye içinden geçiriyordu, ama işin içine ciddiyet girince Deniz'in gerilmemesi gibi bir ihtimal olmuyordu. Kata geldiklerinde asansör kapısını itip kata doğru geçtiler, ardından Anıl cebinden metal A harfi şeklindeki anahtarlığını çıkarıp kapıyı açtı. Kapıyı açınca evin iki katlı olduğunu anladı, sağ tarafta alacalı desene sahip merdiveni ve siyah burma demirlerden oluşan tırabzanı gördü, şık ve ferah bir havası vardı evin. Ayakkabılarını çıkarıp kapının arkasındaki ayakkabılığa koydular. Ardından Anıl anlatmaya başladı, henüz Deniz sormadan.
Ben Antalya'ya gitmeden burada annemle yaşıyorduk, ayrı çalışma odalarına ihtiyaç duyuyorduk ondan iki katlı . Ben gidince işine daha yakın olan bahçeli bir tek katlı eve geçti, burası da bana kalmış oldu. Tatillerde falan gelip kalıyordum, ondan çok dolu değil ev.
Deniz başı ile onayladı ardından yere kadar pencerelerle bezeli olan salona geçtiler. Salon masası muazzam şekilde donatılmıştı, bir kuş sütü eksikti. Deniz beğendiğini belirtmek için ıslık çaldı.
Yemek yemek üstüne ne düşünürsünüz bilmem,
Ama kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı.*1
Ardından uzanıp masadaki kuruyemişlerden yerken, şiiri bilen Anıl'ın yüzüne bir gülümseme yayılmıştı bile. Havadan sudan yaklaşık on dakika konuştular kısa süre içinde ardı ardına kapı çaldı ve bütün ekip toplanmıştı.
İlk gelen Ahuydu; Ahu yapı olarak minyondu, bal rengi gözleri ve saçları vardı gerçekten naif bir güzelliği vardı. Üzerinde krem rengi ceket pantolon bir takım, ceketin içinde de kırık beyaz bir gömlek giymişti. Boynunda zincire takılmış iki alyans vardı. Ahu 10'a 5 kala gelmişti, Ahu'dan sonra neredeyse tam 10'da Emrah ve sevgilisi Beren gelmişti. Emrah beyaz tenli uzun boyluydu, simsiyah gözleri ve saçları vardı. Üzerine jilet gibi siyah bir takım çekmişti, kolunda da takımını tamamlayacak bir rolex marke bir saat vardı. Marka yahut gösteriş zevki olduğunu anlamak zor değildi. Sevgilisi Beren de aynı Emrah gibi şıktı, dizine kadar uzanan siyah kadife bir elbise altına da siyah topuklu giymişti. Omuzlarına dökülen kumral saçlara ve ilk bakışta göze çarpacak kadar mavi gözlere sahipti. Muhtemelen Ahu'dan daha kısaydı ama topuklular ile Denizden bile uzundu. Beren farklı olarak giysilerin içinde Emrah gibi kasıntı durmuyordu, mavi gözleri samimiyetle parlıyordu adeta. Ahu ve Beren, Deniz'le tanışıp kısaca sohbet ederken Emrah Deniz'e sadece kuru bir merhaba demiş ve sonrasında onu görmezden gelmeyi seçmişti. Deniz buzdolabından farklı bir hareket beklemiyordu zaten. Semih hariç herkesin gelmesiyle kahvaltıya oturdular, Deniz Anıl'ın yanına oturmuştu ve diğer yanı boştu. Karşılarına da Ahu, Emrah ve Beren oturmuştu. Deniz yaklaşık on dakikalık sessiz geçen sürenin ardından fazla sesli olmadığını umarak Anıl'a Semih'i sordu. Anıl'ın buna karşılık kaşları havaya kalkarken yüzüne muzipçe bir gülümseme yayıldı.
Saat buçuğa geliyor Deniz. Semih geceleri oyun oynadığı için 11'den erken gelmez.
Deniz hafif bozularak başını salladı, ortam fazla gergindi ve bu gerginliğin sebebi Emrah'tı. Ahu, Deniz ve Anıl havadan sudan konuşurken Emrah telefonu ile ilgileniyordu etrafa negatif enerji saçıyordu. Berense arada sohbete katılıyor Emrah'a sohbete katılması için laf attığında ise terslenme ile karşılaşıyordu. Deniz içinden Beren'e üzülüyordu ama kendi tercihiydi ne yapabilirdi ki. Deniz'in Semih'i sormasının üzerinden yaklaşık beş dakika geçmişti ki kapı çaldı. Emrah geldiğinden beri ilk defa başını kaldırdı ve duvardaki saate baktı. Anıl kapıyı açtığında ise gelen Semih'i gören Emrah mümkünmüş gibi daha da çatmıştı kaşlarını. Çünkü Semih gelmişti hem de yarım saat erken, Deniz'in yüzüne istemsiz koca bir gülümseme yayılırken ayağa kalıp Semih'e elini uzattı.