O sırada salondan "pat" diye bir ses gelince koşturarak salona gittim.
Annem,elinde parçalanmış bardağı sehpaya bırakıp yerdeki cam kırıklarını toplamaya başlayınca
"Ödümü kopardın..." diyebildim.
Bir an terorist saldırısına uğruyoruz falan zannetim.
Annem yerdeki son parçaları toplarken ben de eğilip büyük cam parçasını aldığımda Moria elindeki poşete sehpadaki ve elimizdeki cam parçacıklarını atmaya başladı."Bahçeye çıkıyordum.Çiçekler,böcekler filan işte.Eski evimizde böyle şeylere vakit ayırmayı sevdiğimi hatırlayınca kendime kahve yapmak istedim ama fazla sıcaktı..."
Elimi omzuna koyarak destek vermek istedim ama ikimizinde elleri buna müsait olmadığından mutfağa doğru geçtik.
Annem ellerini yıkadıktan sonra ellerimi yıkadım ve Moria'ya dönerek
"Anneme kahve yapar mısın?"
diye sorduğumda Moria içtenlikle gülümseyerek başını salladı.
Ben de aylak aylak dolaşmak yerine merdivenlere çıkıyordum ki annem adımı söyleyince iki adım geri attım.
"Violet,baban bir iş için New York'a gitti.Bir kaç gün buralarda olmayacak."
Sanki bugünün en kötü günüm olmasını beklerken hayat bana bir fırsat sunmuştu.Hem de ikinci bir fırsat.
Ne demem gerektiğini annem arkasını dönünce hatırladım.
"Babam okuluma gitti mi?"
Annem bana dönerek
"Hayır,işi fazla acilmiş.Bu hafta yada öbür haftaya anca gelebilir."
Dudaklarımı yalandan bükerek
"Bu demek oluyor ki evimizde yalnız kalacağız..."
"Maalesef..."
Babam demek New York'a gitmişti.
Ve bu demek oluyordu ki okula gitmeme gerek yoktu.
İşte günün iyi bir çıkarı olmuştu.
En azından benim için.Arkamı döndüğümde ve merdivenlere çıktığımda bile aklım banyoya gitmeye kaydı.
Belki onu orda görürdüm.
Ama hayır.Bana ve Angelina'ya yaşattıkları hiç adil değildi.
Bodrumdaki yaşadıklarımı unutmak amaçlı odamda kulaklığımı arama mücadelesine girmeye başladım.
Yastığımın altına,yatağın altına,kapının arkasına...
Bakacak en son yere bakacakken ona ait bir şey hissedince bakmak istemedim.Dün,sadece dün buradaydı.Elim çekmeceye gittiğinde elime gelen oyuncak arabayla irkildim.
Bu onundu.Ondan bana kalan ilk şey.Belki de tek.Onu yatağımın altına koymak iyi bir fikir gibi gelmişti.
Her zaman baktığım yerde değildi.
O sırada dışarıdan mikrofonla konuşan bir adam sesi gelince pencereden kafamı uzattım.Üstü açık arabanın arkasında 8,önünde arabayı süren şoför ve mikrofonla konuşan adamı sayarsak on kişi vardı.
"Burası da Cinayet Evi."
O an dondum kaldım.O adam bu evden bahsediyordu.
Bizim evden.
Adama tekrar baktığımda ise eliyle bizim evi gösterince kafamı pencereden hızlıca çektim.Kulaklığı hemen bulmalıydım.
Tanıtacak başka cinayet yerlerimi yoktu?
Kulaklığımı hiç olmayacak yerde bulunca iç geçirdim.
Çamaşırlarımın arasında olmasını aldırmayıp telefonuma taktım.
Adamın cümlelerinin aklıma kazınmasını istemiyordum.
Ama lanet olsun ki müziği yeterince hızlı açamadım.
Hiç bir şey duymak istemiyordum ama duydum.
Adamın mikrofonla söylediği son şey müziği açmadan önce
"...Montgomery."oldu.***
Gözlerimi açmak için savaşırken kaç saattir uyuduğumu merak ettim.
Telefonumdaki saat dokuzu gösterirken derin bir iç geçirdim.
Kaç saattir uyuyordum ben?Uyurken bile saatime bakmamıştım.Sadece müziği açtıktan hemen sonra kendimi yatağa bırakabilmiştim.
Babamın evde bir süre olmadığı aklıma gelince evimize Jackie'yi davet edebileceğim aklıma geldi.
Saatin geç olduğunu fark edince Tate'ide içten içe merak ediyordum.En son onu bodrumda bırakmıştım.
Tahminimce bodrumuzun kapısından kendi arka bahçelerine gitmiş olabilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
American Horror Story:Violate
Fiksi PenggemarViolet,Tate ve Jackie...Sizce bu üçü Cinayet Evi'ne gelenleri korkutup kaçırabilir mi?Yoksa öldürüp sonsuza kadar Cinayet Evi'ne mahkum kalmalarını mı sağlarlar? © Tüm Hakları Cinayet Evi'nin Bodrumunda saklıdır.