Bazen çevrenizdeki hatta dünyanın belki de hiç bilmediğiniz yerlerindeki insanların hayallerindeki hayatı yaşıyor olmak güzel olmuyordu. Ne onların sandıkları kadar mutluydu ne de içindeki garip huzursuzluğa engel olabiliyordu. Oraya kadar gelmek için çok çabalamış ama istediği mutluluğa ulaşamamıştı.
Taeyong, lise yıllarında ağlayarak hayallerini kurduğu, yastıkları ısıracak kadar sinir krizi geçirmesine sebep olan şeye sahipti ama komidinin üzerinde çok az ışık saçan saate baktığında o zamanlarki heyecanını nerede bıraktığını düşünüyordu. Hem bu son zamanlarda Jaehyun'la olan en gerçekçi anı sayılabilirdi. Kollarının sıcaklığı ve samimiyeti ona birazda olsun ilk evlendikleri zamanı hatırlatıyordu, yeni evli çiftlerin sıcak heyecanlarına sahip oldukları zamanlara. Sadece bir dakika fazla sarılabilmek için Jaehyun'un tüm işlerini ertelediği zamanlardaki gibi ama Taeyong merak ediyordu. Her şey... her bir şey o zamanlarkiyle aynıyken neden mutlu olamıyordu ya da neden bir şey hissetmiyordu? Bir ölü kadar tepkisizdi duygular konusunda, kızamıyor, üzülemiyor, mutlu da olamıyordu. Hiçbir şey hissetmiyordu. Öyle garip anlar yaşıyordu ki bazen sanki bedeninin üzeri bir deriyle kaplanmış ve hiçbir şeye dokunduğunu hissedemiyormuş gibiydi.
Ve Taeyong ne olursa olsun bir şeyler hissetmek istiyordu. Kalkmaya çalıştığında buna izin vermeyen kolları inatla uzaklaştırmış ve yatağından inmişti. Normalde ona asla karşı çıkmazdı ve Jaehyun geri çekilene kadar kolları arasında kalırdı ama bu sefer durum çok farklıydı. Sanki Jaehyun ona sarılmıyormuş gibiydi. Parmaklarını bahçeye çıkana kadar duvarlara sürtterek kanatmış olsa da hala hiçbir şey hissetmiyordu. Şimdi Canada'nın tüm soğuk kışı üzerine yağıyordu ama Taeyong bedeninin donmak üzere olduğunu bile hissetmiyordu, belki de aklını kaçırdığında da hissedememişti.
Öyle ya dizlerine kadar ulaşan ve hala delicesine yağan karın altında incecik bir pijamayla hiç bilmediği bir yere yürüyordu. Gerçi az çok tahmin edebiliyordu, pek sevmese de burası Jaehyun gibi bir sürü zenginle doluydu. Kasaları dopdolu ama kalpleri bomboş olanlarla. Geceleri asla evlerine gelmeyen ve güzel eşlerini hep aldatanlarla. Taeyong merakla etraftaki evlere ve birkaçının pencerelerinden sızan ışıklara bakmıştı. Bu hayatı çok iyi biliyordu, Taeyong. Buraya taşındıkları 2. Yılda Jaehyun'da o adamlardan birisine dönmüştü ve Taeyong'a da, gösterişli, süslü ve dışarıdan mükemmel görünen ama içi çürük olan zenginlerin eşleri gibi olmak kalmıştı.
Güneş doğmamışken ve dışarıda kar fırtınası varken sizi sarması gereken kollar yakınınızda yoksa yapacağınız çok az şey olurdu. Ya tüm gece çok sevdiğiniz eşiniz için ağlar ve gelip sıcaklığını bulmak için tanrıya yalvarırdınız ya da diğer seçenek aşkınızı kaybettiğinizde gerçek olurdu. Kendinize garip hobiler edinir ve sabahlara kadar pencerenin kenarında oturur ya kitap okur ya da şarkı bestelerdiniz. Gerçi ağlayarak yolunu gözlediği kocası şuan sıcak yataklarında kendisine sarılmaya hazır olsa da artık Taeyong onu hissedemiyordu ve belki de Tanrı yakarışlarını duymuş ama istediğini verirken ondan karşılığında başka bir şeyi almıştı. Bilmiyordu.
Bacakları birbirine dolanıp düşecek gibi olduğunda ancak durabilmiş ve dönmeye başlayan görüşüne rağmen nerede olduğunu anlayabilmeye çalışmıştı. Merakla parmaklarına baktığında neden bu kadar kocaman ve mor göründüklerini merak etmişti ama bunu düşünemeden bedeni daha fazla dayanamamış ve kendisini karların üzerinde bulmuştu. Gözleri yavaşça kararırken tüm karların üzerine yapmasını ve karların arasına gömülen tek kişi olmayı dilemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Magic Carpet Ride
Short StoryJaehyun ve Taeyong'un artık evliliklerini sürdürmek için hiçbir sebepleri yoktu ve boşanmak için neyi beklediklerini kimse bilmiyordu. Şimdi Jaehyun tüm zamanını Taeyong'un yerini Johnny'le doldurarak geçiriyordu. Kısa hikaye - Angst