"Fırtınaya kalmadan gelebildiğine sevindim. Paranın çözemediği tek sorun sanırım Kanada'nın fırtınaları..."
"Kötü bir yerde ev seçmişsin, Jaehyun. Diğer taraflar gayet sakin, rahatlıkla hayatlarına devam edebiliyorlar."
Taeyong yine düşündüklerinin aksine konuşuyordu. Sıcak bir sarılmanın tüm Kanada'da ki buzulu eriteceğine inandığını, Johnny'ye verdiği piyanosu burada olsaydı belki hiçbir sorunu önemsemeyeceğini söylemek istiyordu ama yapamıyordu. Genç olanın gözlerinde gördüğü o pırıltı kaybolmasın diye tüm o acılarını ve çığlıklarını bastırıyordu.
" Şuna bak, Taeyong! Minik bir geyik evimizi gözetliyor."
"Neredeyse 3 yıl olacak, Jaehyun. Onlara hala alışamadın mı?"
Jaehyun neşesinden hiçbir şey kaybetmeyerek Taeyong'un yanına gelmiş ve önce elindekş kahve bardağını alıp masaya koymuş, sonra Taeyong'u peşinden camın önüne çekmişti.
"Hayır, şuna bak! Korkmuyor bile ve sadece sana bakıyor."
Jaehyun gülümseyerek tekrar geyiğe dönmüş ve sahte bir kızgınlıkla konuşmuştu.
"O benim eşim, ona öyle bakamazsın ama haklı olabilirsin. Göz kamaştırıcı değil mi?"
O gülüşerek geyikle uğraşıyorken Taeyong bakışlarını sonunda kendisine bakan geyiğe çevirebilmişti. Aralarındaki onca mesafeye rağmen Taeyong çok net görmüştü, geyiğin simsiyah gözlerindeki yansımasını. Darmadağındı, bitmişti, yaşlanmıştı, yanında duran ve hala göz kamaştıran Jaehyun'a uymuyordu. Belki de Jaehyun gitmekte haklıydı.
Taeyong ellerini sıcak ellerinin arasından kurtarmış...
"Bebeğim?"
Ve arkasını dönüp sessiz adımlarla salondan çıkmıştı. Kendisine seslenen o narin ve güzel sesi duymamazlıktan gelerek.
"Taeyong! Taeyong nereye?! Yanlış bir şey mi söyledim?"
"He stood in a doorway
As pale as someone already gone"Ah yine o sesi duyuyordu, sanırım ölüme tekrar yaklaşmıştı ve beyni onu kurtarmaya çalışıyor olmalıydı ama bu sefer şarkıyı bir tek o duymamıştı. Jaehyun endişeli bakışlarla yanına gelmiş ve onu durdurmuştu.
"No hellos no goodbyes"
"Ne? Taeyong beni korkutuyorsun."
"Premonitions in the rising wind"
Ve kapı ikisininde beklemediği bir anda anahtarla açılmıştı. Bulundukları koridor kapıya fazlasıyla yakındı ve Taeyong içeri giren kişiyi gördüğünde ölmek için yalvaracak gibi hissetmişti. Ne yani onu evlerinin içine kadar sokmuş ve bir de anılarla dolu o soğuk evlerinde başkalarının ruhunu mu ısıtmıştı? Taeyong aynı zeminin üstünde soğuktan tirtir titriyorken.
"Tonight the stars will fall"
Taeyong sanki başka bir boyuttaymış gibi kendi kendine şarkıyı mırıldanıyorken Johnny, Jaehyun'a merakla bakmış ve aralarında kısık sesli bir konuşma geçmişti.
"The world in a cyclone, pouring out
No escape, but hey who cares""Sanırım yalnız kalmaya ihtiyacı var ya da belki de şarkı yazmayı falan planlıyordur. Ayrıca geç kalıyoruz, Jaehyun gitmeliyiz."
Johnny konuştuğunda sonunda Taeyong onlara bakmıştı. Şaşkın bakışları eşliğinde biraz daha ilerlemiş ve merdivenlerin birkaç basamağını çıkıp oraya oturmuştu.
"Just go with the flow"
Kendisiyle karşılaştırılırsa Johnny hala genç duruyordu, enerjik ve mutluluk verici bir gülümsemeye sahipti. Kendisinin aksine oldukça başarılı bir iş geçmişi de vardı, belki de aralarında durmamalıydı. Bu mükemmel tabloyu bozukmuş ve eskimiş bir boya gibi kirletiyordu.
"The sky is black
Like when"Jaehyun ve Johnny üzerlerindeki bakışı anlayamadıkları için evden çıkmaya karar vermiş ve Johnny kolunu Jaehyun'un omzuna attığında Taeyong belki de aylar sonra ilk göz yaşını tekrar dökmeye başlamıştı.
"...the world ends, he said"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Magic Carpet Ride
Short StoryJaehyun ve Taeyong'un artık evliliklerini sürdürmek için hiçbir sebepleri yoktu ve boşanmak için neyi beklediklerini kimse bilmiyordu. Şimdi Jaehyun tüm zamanını Taeyong'un yerini Johnny'le doldurarak geçiriyordu. Kısa hikaye - Angst