Forsaken souls

136 17 7
                                    


Song; shamrain - Evangeline
_

"Taeyong... bunu söylemek konusunda biraz kararsız kalsam da, gittikçe kötüleşiyorsun. Davette yaptıkların hiç benim eşime uygun davranışlar değildi. Doktorunla konuştum ve o da beni onayladı, bunu zorla yapmak istemiyorum ama seni bir süreliğine hastaneye yatırmamız daha iyi olacak."

Taeyong duyduklarının şaşkınlığıyla elindeki kupayı yere düşürmüştü. En son barışma masalarında tabaktan bu yana bu kırdığı 12. Bardaktı. O günün ardından sadece 8 gün geçmişti ve Jaehyun'un, Taeyongla her zaman uğraşıp dalga geçen eski prodüktörlerini geri işe alması kesinlikle Taeyong'un suçu değildi. Hayır aklını kaybetmemişti, sadece kendisinden nefret eden bir adamla evliydi ve bu nefrete karşı duramıyordu.

Başını yavaşça çay yüzünden ıslanmış çoraplarına çevirmişti. Bu aptal ve iğrenç kokan şeyi sadece sinirlerini biraz daha sakin tutmak için içiyordu ama görünüşe göre yeryüzünde Taeyong'un akli dengesini koruyabilecek hiçbir şey yoktu.

"Belki de Koreye dönmeliyimdir, ailemi oldukça özledim. Ah... saat 8'e geliyor gidip kedileri beslesem iyi olur."

Onların hiç kedisi olmamıştı. Taeyong bazen dayanamaz ve bahçelerine gelen kedileri beslerdi ama Jaehyun onlardan da kurtulmuştu ve planlarına göre yakında Taeyong'dan da kurtulacaktı. Taeyong bu teklifin nedenini çok iyi biliyordu. Akıl sağlığını kaybettiğini kanıtlarsa ondan boşanabilirdi. Evli gibi değillerdi ama Taeyong evlerine başka bir kadının ya da adamın yerleşmesini, dolabındaki kıyafetlerin yerini başkalarının kıyafetlerinin almasını istemiyordu.

Hızla evden çıkmış ve ayakları onu nereye sürüklerse oraya gitmeye karar vermişti. Avcunda çok az bile olsa kedi maması vardı ve umuyordu ki onu buradan kaçıracak kediyi bulmayı. Alice harikalar diyarındaki gibi hissetmeye ihtiyacı vardı.

"Dostum! Kafayı yemiş olmalısın, hava -56 derece!"

Taeyong kendisine seslenilmesiyle, daha doğrusu bağırılmasıyla, o tarafa dönmüştü. Bir süre önce taşınmış olan şu garip komşularıydı. Turuncu saçları dışında kendisine bakıldığında ilk dikkat çeken şey en az kendisinin ki kadar çekik gözleri olduğuydu. Belki hikayedeki tavşan o olmalıydı. Adını bilmediği komşusu üzerindeki montu çıkartarak yanına geldiğinde tek yaptığı başını hafifçe sağa yatırıp onu izlemek olmuştu.

"Ah, sen o çocuksun. Şanslısın ki Haenguni seni tam zamanında buldu. Evsiz falan mısın çünkü hangi deli -50 derecede üzerinde ince bir şeyle dışarı çıkar? Gerçi yine parmakların morarmaya başlamış."

Taeyong onunda en az kendi kadar deli olduğuna emindi. Kim hiç tanımadığı birisiyle bu kadar konuşmak isterdi ki? Belki de eşi dilsiz falandır diye düşünmüştü.

"Hayır, sokağın köşesindeki Jung malikanesinde kalıyorum, Jung Jaehyun'un eşiyim. Sadece o gece biraz fazla içmiştim. Evimizin yolunu karıştırmışım."

Yuta duyduklarıyla biraz şaşırmıştı, o gün aradığı adam eşi olmaktan çok uzak duruyordu, gerçi niye bilmiyordu ama evli olması onu üzmüştü.

"Senin adına sevindim ancak kim olduğunu bilmiyorum. Burada yaşamıyorum, sadece arkadaşımın yanına kalmaya geldim. Belki tanıyorsundur, Seo Johnny kendisi."

Tanıyordu ama Johnny'nin böyle zengin bir kesimde ev alabilecek kadar zengin olmadığına emindi. Jaehyun'la yakın olsalarda Johnny onun hep alt kademesinden birisiydi.

"Tanımıyorum, burada da kimse kimseyi tanımaz. Kapının önünde birisi ölüyor olsa da dönüp bakmayız. Bunu sana da tavsiye ederim. Kendin ve eşin adına bir iyilik etmiş olursun."

Taeyong bir an önce buradan gitmek istiyordu ve içinden dua ediyordu. Johnny ile eş olması için. Jaehyun'un hayatına girmiş kimseyi bilmek istemiyordu. Eğer bilirse daha çok aklını kaybedecekti. Ve Yuta yapmaması gereken bir şeyi yapmıştı. Minik bir kahkaha atıp elini Taeyong'un omzuna attı.

"Dostum, hayır. Ciddiyim o sadece arkadaşım, zaten fazlasıyla yakışıklı bir sevgilisi var. Adamı görmen gerek, Yunan tanrılarına falan benziyor, gerçi o da Koreli olmalı. Bu civarda gerçekten çok fazla Koreli yaşıyor olmalı."

Taeyong hızla omzundaki eli itmiş ve samimi olmayan bir gülüş sunup oğlanın omuzlarına bıraktığı montu çıkartıp geri ona uzatmıştı.

"Seni bir ara kurabiye yemeye davet etmek isterim. Umarım görüşürüz komşum."

Cevap beklemeden arkasını dönmüş ve elindeki kedi mamalarının yere dökülmesini umursamadan evine koşmuştu. Güvende hissetmeye ihtiyacı vardı, bedeni ölü bir beden gibi buz kesmişti ve ısınmaya ihtiyacı vardı. Tüm gece dua etmeye ve bir gerçeği yok etmek için ısınmaya ihtiyacı vardı. Kendileri dışında burada Asyalı tek bir kişi vardı ve adam 60 yaşında bir Taylandlıydı.

Through my skin
Into my heart
In these secret rooms

Eve geri girdiğinde Jaehyun kitaplıkların olduğu kısımda geziniyordu. Taeyong gözlerinden birkaç damlanın düşmesi için çabalarken hızla üst kata piyano odasına çıkmıştı. Neden ağlayamıyordu, buna en çok ihtiyacı olduğu zamanda neden yapamıyordu? Ölü gibi hissetse de değildi, ben hala yaşıyorum diye bağırmak istiyordu. 'Ağlamak istiyorum canım yanıyor' diye.

Forsaken souls
Hide in their graves

Ve odaya girdiğinde daha çok canı yanmıştı, piyanosu yoktu. Jaehyun, onu ayakta tutan her şeyi yok ettiği gibi onu da yok etmişti. Sevgisini, kalbini,kedilerini, duygularını ve şimdi de piyanosunu.

Screaming for a life
That never was

Yavaşça yere çökerken kendisini odanın ayna duvarına yaslamıştı. Ağlıyormuş gibi hissediyordu ama göz yaşları hala akmıyordu.

Leave, you must leave now

Ama müziği duyması için hiçbir müzik aletine hatta kimseye ihtiyacı yoktu.

Leave, I will help you leave now
When they come

Zihni onu saracak ve duyguları tekrar hissetmesini sağlayacak kadar ısıtacak bir şarkı çalacaktı çünkü.

They'll leave with your will
Close your eyes

İşte şimdi Jaehyun'un ondan çalıp yok ettiği her şeye tekrar sahip olacaktı.

I have the key
Give me your hand

Şarkının acı dolu notaları kulağını doldurmaya başladığında ilk defa Taeyong'un gözlerinden minik bir inci yavaşça aşağı doğru yuvarlanmıştı.

It only hurts a little while
And you will float
Cross the gardens and skies
Into a home that never was
And will never be

Magic Carpet RideHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin