2. Bölüm " Adada Hayatta Kalmak "

28 1 0
                                    

Norm beni sonunda adaya bıraktı. Pesifcik dışında başka bir tehlike ile karşılaşmadan adaya varabilmiştik. Asıl zorluk burada başlayacaktı. Norm bana "Kendine dikkat et ufaklık. Seni aramızda görmekten mutluluk duyarız." deyince içime bir özgüven doğdu. Nedenini bilmiyorum ama doğmuştu işte. Norm yavaş yavaş gitmeye başladı. Bende arkama dönüp beni bolca maceraların beklediği en azından öyle düşündüğüm adaya, ormana baktım... Gerçekten dışarıdan bir ada gibiydi. Ama girince kos kocaman bir orman gibi. Sahil dışında ağaçtan başka bir şey yoktu. İlk işimi ev yapmak belirledim. Ağaçlardan dallar, yapraklar topladım. Hayatımda ilk defa böyle bir şey yapacaktım. Bir kulübe. Güzel bir kulübe yada ev istiyorsam -sonuçta bir ay kadar burada kalacağım- ağaç kesmem gerekliydi. Elime bir dal bir de taş aldım. Taşı yarıya ayırmaya uğraştım. Ona başka taşlarla vurdum... vurdum... vurdum... Eninde sonunda bir şekilde taşı ikiye ayırmıştım. En keskinini birazdaha keskinleştirmeye çalıştım. Bir dalı o keskin taş ile ince bir şekilde, adeta bir ipmiş gibi kestim. Sonra elime geçirdiğim bir dalı alıp başına keskin taşı koydum. Sonra ip niyetine yaptığım ince dallar ile bağladım. Balta yapmaya çalışmıştım... Elimden gelen buydu. Yavaş yavaş ağaç kesmeye başladım. Hızlı olsam iyi olurdu. Çünkü akşam geliyordu. Elimden geldiğinice odun kestim. Onları bir kere daha kestim vs. Kısaca bol bol odunum, dalım, taşım, yapraklarım oldu. Akşam geldi gelecekti. Bir adet mızrak yapmaya çalıştım. Ucu çok sivri olmasada işimi görücektir diye düşündüm. Tavşan veya artık yenilebilecek ne varsa aradım. Balık niye avlamadın diyenlere neredeyse akşam olmak üzere. Bir şey neredeyse gözükmüyor. Bir tane tavşan buldum. Onu yavaş yavaş izledim. Yavaş, yavaş. arkasındaydım. Sinsice takip ediyordum. Ve aniden saldırdım. Yapamadım. Nasıl bir tepkime verdiyse hayvan bir anda kendini sağa attı ve hoplaya zıplaya kaçmaya başladı. Peşinde koşamadım. O sırada yerle öpüşüyordum. Kendime başka bir av bulmak zorundaydım. Yarım saat olmuştur herhalde aradım. Hiçbir şey bulamamıştım. Akşam için kamp ateşi hazırladım. Kendime yapraklardan güzel bir yastık hazırladım. Hava kararmıştı. Kamp ateşimin karşısında oturuyordum. Başım yastığıma gelicek şekilde kuma doğru yattım. Yıldızları, uzayı, Ay'ı görüyordum. Işıl ışıllardı. Uzay dışında. Uzay hepsini kaplıyordu. Kap karanlıktı. Sanki yıldızlar ve Ay bu karanlıkta cesaretlerini toplayıp kaçmaya çabalayan insanlar gibiydi. Gerçi şuanda çoğu insan krallıklara boylarını eğdiler. Adeta onların köleleri oldular. Bazı isyancı gruplar yakalanıp halkın önünde katlediliyorlardı. Daha 14 yaşındaydım. Bu yaşıma kadar milyonlarca ölü görmüş olmalıyım ki herhangi bir ceset gördüğümdü hiçbir tepki vermiyordum. Umursamıyordum. Sanki yokmuş gibi. Uzaya dalmışken çalılardan, ağaçların oradan koşma sesleri geldi. Aniden irkildim. Direk olarak ayağa kalktım.

Korkmaya başlamıştım. Babamın en azından 2. Babamın dediğine göre bu adada kimse yaşamıyordu. Çünkü yaşayamıyordu. Buraya gelmeden önce çok düşündüm. Buna hazırım diyerekten gelmiştim. Buraya gelen herkes gizemli bir şekilde kayboluyordu. İyice irkilmiştim... Korkuyordum. Sesler artmaya başlamıştı. Sanki bir şey kendini bilerek belli etmeye çalışıyordu ama yakalanmak da istemiyordu. İyice korkmaya başlamıştım. Çalıların hareket ettiğini görüyordum. Resmen hareket ediyordu. Hızlıca bir şey geçiyordu. İçimi büyük bir korku kaplamıştı. Hani korktuğunuzda içinizde bir karanlık bir ne bileyim bir şey hissedersiniz ya. İşte onu yaşıyordum. Kılıcımı elime aldım. Ve bağırdım:

- Hey sen! Kimsen kendini göster KORKAK! Tabii yemiyor dimi! Bu kadar korkuyorsan neden kendini belli ediyorsun!

Ona korkak derken sanki yüreğim yerinden fırlayacak, çıkacak gibi oluyordu. Hayatımda hiç bu kadar korkmamıştım. Ve o anda karanlıktan bir ses geldi ! O sesler adeta mideme oturdu ! Ses sanki bir şeytandan geliyormuş gibiydi. Karanlık bir güç hissediyordum. Ve o ses:

- Bana korkak diyorsun... Hıh ! Madem öyle buraya gel ! Sana kendimi göstereyim ! Hadi gel... Gel ve gör beni !

Korkudan ölmek istiyordum. Daha fazla bu acıyı bu korkuyu yaşamak istemiyordum! Ve bir anda Ay'ın ışığı yavaş yavaş yok olmaya başladı. Ne oluyordu. Bu- Bunu o mu yapıyordu! Burada neler dönüyordu! Ve o anda karnım guruldadı! Kendi karnımın guruldamasından öyle bir korktum ki aniden bir bağırma sesi çıkarmadım değil. Ay'ın ışığı yok olmaya başlamıştı. Kendimi o ay gibi umutsuzluk içinde kaybolmuş hissettim. Güçlü olmalıydım. Onunla baş etmeliydim. Böyle bir yerde ölürsem ailemin, sevdiklerimin intikamını kim alıcaktı ? Böyle bir yerde. Sırf böyle bir ses yüzünden korkarak mı ölücektim! HAYIR ! Karanlığın içine koşar adımlarla gidiyordum. Adeta vücudum kendi kendine hareket ediyordu. Kendimi durdurmak istesemde durduramayacak gibi hissediyordum... Karanlığın içinde koşuyordum. Sadece karanlık. Ağaçlar nereye gitmişti. Çalılar. Ve aniden önüme iki adet kırmızı göz belirdi. Her yer kan kokuyordu. Gözler adeta beni kendimden geçirdi. Kin, Nefret Dolu Gözlerdi ! Bir anda vücudum hareket etmeyi bıraktı. Böylesine bir şeyi ilk defa görüyordum. Her taraftan eller çıkmaya başladı. Kırmızı kırmızı parıldayan eller. Beni aldılar. Yukarı kaldırdılar. Kılıcım yok olmuştu. Ve o gözler yerini kanlı bir ağıza bıraktı. Ve her taraf karardı. Hiçbir şey yoktu.

Dünya'nın KuralıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin