4. Bölüm " Cehennem "

17 1 0
                                    

Gözüm yavaş yavaş açılıyordu. Ateş sesleri duyuyordum. Kulağımı sağır eden şeytani sesler yok olmuştu. Nedense kendimi huzurlu, mutlu hissediyordum. Artık deli değilmişim gibi geliyordu. Tüm o acı yok olmuştu. Veya ben mi öyle sanmıştım? Sağ elimin hemen orada aldığım kılıç duruyordu. Her yer renklenmişti. Siyah beyazdan kurtulmuştum. Ayağa kalktım. Her tarafta lav, ateş, kan, kırmızı ışıltı ve ruh vardı. Kılıcı elime aldım. Alır almaz gözümün önünden bir yazı geçti. " Benim adım Cehennem İnfazcısı " Kılıcın adı mı buydu. Kılıcı tuttuğum yerin hafif yukarısında bir göz belirdi. Tek bir göz açılıp kapanıyordu. Gözün rengi kırmızıydı. Açıkçası korkutucu duruyordu. Peki ben nerdeydim. Her taraf kırmızı ve dehşet kaynıyordu. Yoksa burası... Cehennem miydi? Peki ben buraya nasıl geldim? Ah! Bunlara kafa yoramazdım. Buradan çıkmalıydım. Ama Cehennem'den çıkış var mıydı? Sonuçta burası ilahi bir yerdi. Ve yine o ses " Demek buraya gelebildin. Tebrik ediyorum seni. Sarı bir yol oluşturucam. O yolu takip edersen bana ulaşıcaksın! Eğer bana gelirken ölürsen ruhun sonsuza kadar Cehennem'de kalıcak! ". Cehennem'den sağ çıkmak gibi bir şey duymamıştım ki! Cehennem'den çıkış olsa bile bir şeyler illaki kötü gidicekti! Önümde sarı bir çizgi belirdi. Başka çarem yok anlaşılan diyerekten koşmaya başladım. Var gücümle koşuyordum. Uçan bir şey bana doğru yaklaşıyordu. Siyahtı. Tüm bu kırmızıların içinde siyah bir şey. Gözleri kırmızıydı. Dişleri vampir gibiydi. Kanatları büyüktü ve yıpranmıştı. Bana doğru yaklaştı. Ne yaptıysa aniden önüme geldi:
- Yeni günahkarlar gelmiş anlaşılan! Suçlarının cezasını hiçbir zaman çekmeyeceğini mi sandın? Söyle bakalım ben kimim veya neyim?
Sırtından orak gibi bir şey çıkardı. Sapı uzundu. Ölüm Meleklerinin kullandığı idda edi-! Yoksa o! Ölüm Meleği! O bir Ölüm Meleği'ydi! Ona:
- S-Sen bir Ölüm Meleği'sin değilmi?
- Aaaa. Demek bazıları beni tanıyormuş... Gerçek Dünya'da olsan beni göremezdin. Ama burası Cehennem. Ve yolun son durağı. Buradan kaçış yok!
- Hadi ordan! Tamam bir anlaşma yapalım. Seni yenersem bana yolu söyleyeceksin.
- Savaşmak bana göre değil. Ama bu kadar savaşmak istiyorsan Cehennem diyarından seninle dövüşmek isteyecek çok kişi vardır...
Bunları derdemez Ölüm Meleği kayboldu. Nereye gitti. Neyse. Benim sarı ışığı takip etmem gerekiyordu. Tekrar koşmaya başladım. Taa ki yukarıdan bir şey büyük bir hızla düşene kadar.

Yer sarsıldı. Kocaman bir şeydi bu. Bana:
- Merhaba VELET! Bizim burada sizin gibi çerezlerle işimiz olmaz. Ama kendine çok güveniyormuşsun. Ağzının payını verme zamanı VELET!
Bana doğru büyük bir hızla koşmaya başladı. Elinde kılıç gibi şeyler yoktu ama arkadaşda öyle bir kalıp vardı ki elleriyle bana bir kere vurması beni mahfederdi. Anlaşılan olayıda buydu. Kolunu savurdu. Kılıcımla kendimi korumaya çalıştım. Ah! Çok güçlü. Savrulmuştum:
- Hıh! Bu mu yani? Bu kadar mı? Hadi gel bakalım. Kim kime pay veriyor görelim!
Onu gaza getirmekle iyi mi yaptım bilmiyorum ama nedense elimde tuttuğum kılıç çok güçlü gibi hissediyordum. İşin en iyi tarafı kılıç elime tam oturuyordu. Önceki kılıcım gibi değildi. Çok rahat bir şekilde hareket ettirebiliyordum. Kılıçtan bana bir güç alışverişi oluyor gibi hissediyordum. Özelliklede böyle anlarda. Koca şişkoya doğru koştum:
- GEL BURAYA ŞİŞKO!
Ona belli bir mesafe uzaklıktaydım. 10, 9, 8, 7m... Şimdi! Ayaklarıma büyük bir güç verdim ve bıraktım. Çok yükseğe zıplamıştım. Şişko abi o kadar uzundu ki benim üç katımdı. Kılıcı yukarıdan ona doğru geçirdim. Kan fışkırıyordu. Ama bu onu pek tatmin etmedi anlaşılan. AA! Ani bir refleksle bana o kocaman koluyla vurunca neye uğradığımı şaşırdım. Yerde altı metre kadar sürüklenmişimdir. Ayağa kalktım ve çenemin altına bir yumruk yedim. Bu nasıl bir hız? Sürekli olarak bana vuruyordu. Her tarafım kan içindeydi. Nasıl bir hız, nasıl bir güçtür bu böyle. Bana son vuruşmuşcasına bir kere daha vurdu ve iyice uçtum. Her tarafım acıyordu ama yavaş yavaş hissetmemeye başlamıştım. Sinirleniyordum. Bu şişko çok güçlüydü ama ben çok güçsüz. Cehennem'i yıkıyordu. Yine hızla bana geliyordu. Olayı analiz etmeliydim. Çok hızlı, çok çevik, çok iyi reflekslere sahip üstüne üstelik çok güçlü. O da yetmiyormuşcasına kürkü zırh gibi. Ona vurduğum sırada her ne kadar kan çıkmış ve bana göre ona zarar vermişim gibi olmuş olsada ona hiçbir etki etmemişti. Tamam. Fazla yaklaştı. Sonraki adımda bunları düşünmeliyim. Kendimi sağa doğru attım. Arkamdaki kırmızı taşlara vurdu ve lav? Şişko bir anda büyük bir çığlık attı. İşte bu! Zayıf noktası lav. Ama neden Cehennem'deki bir yaratığın zayıf noktası lav olsun ki? !!!Ona karşı açtığım yara!!! İşte bu. Önce yara açıcam. Sonra lava boğucam. İşte plan hazır. Huhhh. Sinirlendi anlaşılan.

Bana doğru büyük bir hızla tekrar geliyordu. Ayaklarıma gücümü topladım ve kendim iyine çok yükseğe zıplattım. Ona karşı kılıç darbelerimi ardı ardına gönderiyordum. Ama işlemiyordu. En ufak çizik olmuyordu. Sol koluyla bana öyle bir darbe attı ki kendimi yerde buldum. Başım ağrıyordu. Yerde sürükleniyordum. Bu kadar mı güçsüzdüm. O anda kılıcımın yaşadığı aklıma geldi. Onunla konuşmalıydım.
[[Cehennem'in İnfazcısı. Sözlerime kulak ver. Bana gücün lazım. Lütfen bana gücünü göster. Hem gücünü göster hem de gücünden birazcığını bana şuan için ver. Eğer burada ölürsem senin içinde sıkıntı olur değil mi? İkimizde kârlı çıkarız.]]
Aniden elimdeki kılıç alevlendi, kırmızı ışıltıyla kaplandı ve üzerimdeki kanlarla beslendi. Göz'ün kılcal damarları belirdi. Kılıçta hiç farkedilmeyen ama bu formdayken ortaya çıkan bazı işlemeler ortaya çıktı. Cehennem'in İnfazcısı. Güç hissediyordum. Ama bir şeyler yolunda gitmiyordu. Dengemi kaybediyordum. Düzgün düşünemiyordum. Sa-Sanki kontrol bende değilmiş gibiydi. Ama bu his çok güzel. Güç. Kendimi çok güçlü hissediyordum. Kendimi bu güce bırakmıştım. Gözlerimden kan akmaya başladı. Kontrol hâla bendeydi. Şişko'ya karşı hızla koşuyordum. Zıpladım, bana vurdu ve yine savrulmuştum. Kahretsin. Sürekli bu saldırı yüzünden ondan uzaklaştırılmaktan bıktım. AAAAHHHHAAAAAAA! ĞRAAAAAAAAAAAAAAAAA! Ona doğru var gücümle koşuyordum. Sağa, sola. Sürekli olarak saldırılarından kaçıyordum. Ve artık yeter. Ona doğru zıpladım. Kılıcımı iki elimle tuttum ve ona vurdum. İşte bu! Ona zarar verdim. Yarayı açtım. Devam etmeliydim. Ard arda saldırı yapmaya devam ettim. Acı içinde çığlıklar atıyordu. Tam bana vurucaktı ki zıpladım ve o taşlardan buldum. Umarım içinde lav vardır diyerekten işimi şansa bıraktım. Büyük bir kinle bana doğru koşmaya başladı:
- SENNN! SEEN ! SEN BİTTİN VELETT! BURADA SENİ ÖLDÜRÜCEM!!!
Boğadan farksızdı yemin ederim.

Tamam. Doğru zamanda atlamalıydım. 15m, 14m, 13m, 12m, 11m, 10m, hadi birazdaha... 7m, 6m ve ŞİMDİ! Sola doğru kendimi attım. Hızını alamayıp taşlara çarptı. Taşların içinden lav çıktı. Yaralarını yakıyordu:
-ĞRAAAAAAAAAAAAAAAA! ĞRAAAAAAAAAA AA AH AH AAAAAAAAAAAAAA!!!! VELEEET! Se- Seee-SEEEEEEEN BİTTTİN ! ĞWRAAAAAAAAAA! Haa. Hah. Haaah.
Arkasından bir şeyler çıkmaya başladı. Evrim mi geçiriyordu? A hadi ama! Kırmızı ışıltılar yükseliyordu. Kanlar yükseliyordu. Etrafındaki tüm lavlar ona doğru geliyordu. Neye dönüşüyordu peki? Başımı yine belaya soktuğumu hissediyordum... Bağırıyordu. Ama evrim geçirdiği belliydi. Daha da güçlenicekti. Zaten güçlü olan bir şey daha nasıl güçlü olabilirdi ki?

Dünya'nın KuralıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin