Kalan 5 kişi, Sunoo ve Heeseung'ın suya kapıldığını görmüş, bağırışları arasında koşmaya devam ediyordu. Dağa varmışlardı. Çamurlu yolda kaymadan ilerlemeye çalıştılar. İyi gidiyorlardı.
Suyun dağa ulaşıp sıçrayışına kadar. Altta kalmış Niki, Jay ve Sunghoon kendilerine çarpan sudan dolayı dengelerini kaybedip düştüler.
Jungwon ve Jake bağırıp yardım etmeye çalıştılar. Sunghoon ve Jay üste çıkınca Niki'yi beklediler.
Niki ise karnına çarpan nesneler nedeniyle su üstüne çıkamıyordu.
Gerçi, yön değiştiren suyun hız kazanmasıyla Sunghoon ve Jungwon da içeriye çekildi. Bu sefer Jay ile birlikte.
Jake ne kadar uğraşsa da, dördünü de çıkaramadı sudan. Yağmur azaldığında, su yavaşladığında da Jake olduğu yerde ağlamakla meşguldü. Arkadaşlarından kimseyi göremiyordu. Kimseye sesini duyuramıyordu.
1 saat kadar sonra, yağmur tamamen durmuş, sular çekilmişti. Köylüler yardımlaşarak suya yol açmış, akıp gitmesine, dağılmış köyün ortaya çıkmasını sağlamıştı.
6 beden ile beraber.
Halk arasındaki ağlayışları duyuyordu Jake. Sunoo'nun büyük annesi, Jungwon'un ablası ve diğerleri. Yalnızca Heeseung'ın abisi onlardan farklı bağırıyordu. "Jake!" dendiğini duyuyordu ancak cevap vermeye hakkı olduğunu düşünmüyordu.
Sonunda Heeseung'ın abisi kendisini bulduğunda kollar hissetti sırtında. Konuşmadan boşluğu izlediler kısa süre. "Kardeşim çok mutluydu, bu yüzden ağlayıp onu üzmek istemiyorum." dedi Heeseung'ın abisi.
Jake ağzını açmadı. "Gömecekler, vedalaşmalısın onlarla." dediğini duyduğunda hızlıca ayağa kalktı. Halk barınacak yer ararken Sunoo'nun bedeninin yanına gitti Jake.
Heeseung ve Sunoo'nun bedenleri yan yanaydı. Sunoo'nun eli ise Heeseung'ın elini tutuyordu.
"Sunoo." dedi Jake yere oturup. "Gülümsemeni istiyorum. Seni üzdüğüm her an için özür dilerim."
Heeseung'ın yanına kaydı sonrasında. Kolundaki demir parçası kan yüzünden kırmızıya boyanmıştı.
"Özür dilerim Hyung. Seni daha çok dinlemeliydim." dedi Heeseung'ın saçlarını yana çekerken. Alnındaki soğukluk içini ürpertmişti.
Biraz daha ilerideki Jungwon'un yanına gitti. "Teşekkür ederim, çoğu zaman bize bakıcılık yaptığın için." dedi. Minnettarlığını anlatmaya kelimeleri yetersizdi.
Yan tarafta Jay'i gördü, yanına eğildi. "Seninle hiç dalga geçip seni üzmemeliydim. Ağlarken sürekli yanımda sen vardın." dedi gözleri dolarken.
Gözleri Jay'in eline takıldığında hareket etmeye çalıştığını fark etti. "Jay? Beni duyuyor musun!?" dedi bedeni sarsarak. Jay sadece elini açabildi. Elinde, el yapımı bir kolye vardı.
Jake'in kaybettiği için çokça üzüldüğü kolye. Doğum gününde Sunghoon'un verdiği hediye kolye.
Jay zar zor "Sabah buldum, sana verecektim." diye konuşabildi. Nefes alamadığı her hâlinden belliydi. Son nefesini de "Jungwon'a iyi bak." diyerek harcadığında kafası yana düştü.
Jake tekrar ağlamaya başlarken kolyeyi boynuna taktı.
Ayağa kalkmaya güç bulduğunda Niki'ye ulaştı bakışları. "Özür dilerim kardeşim. Heeseung hyung ile dereye giden ben olmalıydım, sen değil. Benim yüzümden..." dedi yanına varınca.
Bu sefer son hedefine, Sunghoon'a gitti. Yanına yattı, Sunghoon'un soğuk elini tuttu. "Özür dilerim." dedi. Birkaç saniye sonra ise "Teşekkür ederim." dedi.
Elindeki soğukluğu hissettikçe gözlerini açık tutmakta zorlanıyordu. Ağlamadan önce konuşabilmek için başladı söze.
"Seni seviyorum Sunghoon-ah. Sunoo'nun, Heeseung hyung'u sevdiği kadar seviyorum seni." dediğinde dayanamayıp ağlamaya başladı.
"Ellerin çok soğuk." dedi hıçkırıkları arasında. Kendi elleriyle ısıtmaya çalışıyordu.
"Buraya kimsem yokken, tek başıma geldim. Ailem yoktu, arkadaşım yoktu; sen beni ailenize katana kadar. 6 kişi az, 7 olalım demişsin diğerlerine. Ailem oldunuz Sunghoon, kardeşim oldunuz. Ama sen hep başkaydın." dedi, burnunu çekti.
"Teşekkür ederim. Özür de dilerim, seninle olamadığım için affet beni. Hep yaşamak istediğini söylerdin. Özür dilerim senin için yaşayamayacağım için." diyerek kafasını kaldırdı.
Yerdeki cam kırığını eline aldı. Büyük ihtimalle su ile gelmişti oraya. Son kez baktı sevdiğine.
Elini tuttu tekrar sevdiğinin, cam parçasını boynuna saplamadan hemen önce.
Prens Sim, dolu gözleriyle duvara takılı kalmıştı, anlatmayı bitirdiğinde. Yaklaşık yarım saattir Prens Sim anlatıyordu, diğerleri öldükleri için. Hepsinin yüzlerinde ıslak yerler ve dolu gözler mevcuttu.
Prens Park bir anda kalkıp Prens Sim'e sardı kollarını. "Özür dilerim, seni o acıyla bıraktığım için." diyerek ağlamamak için yalvardı. Prens Sim ise çoktan ağlamaya başlamıştı.
İkisinin peşinden Prens Lee, Sunoo'yu kaldırıp bir anda dudaklarını birleştirdi. Hızlıca dokundurup ayrılmasından dolayı kimse görmemişti fakat Sunoo'nun gözlerini büyütmesine yetmişti.
Öte yandan Jungwon, Jay'e yakınlaşmıştı. "Jungwon'a iyi bak." cümlesinden beri Jay'i izliyordu zaten.
Niki ise oturduğu yerden üç çifti izliyordu. Burnunu çekip alınmış gibi davranarak "Jake hyung'u o zaman almasaydık fazlalık olmayacakmışım." diye söylendi. Hepsinin yüzünde tebessüm oluşmasına neden olmuştu bu.
Jake, Niki'yi de kaldırıp aralarına kattığında 7 kişi birden sarıldılar.
Arkadaş, kardeş, aile, sevgili ve daha fazlasını içeriyordu onlar.
9 Ekim Sel Felaketinde ölen 7 kişiydi onlar, yardımseverlikleri için ölen gençlerdi onlar.
Belki de o gün kurtardıkları kişilerin dualarıyla buradaydılar.
Heeseung, Sunghoon, Jungwon, Jake, Sunoo, Niki ve Jay'di onlar.
9 Ekim felaketinden sonra bir masal dolaşmıştı nesilden nesile.
"7 cesur genç çıkmıştı bu köyden. En iyi arkadaşlardı, her yerde beraberlerdi. Ölümde de birbirlerini yalnız bırakmadılar." diye başlardı masal.
"Arkadaşlıkları çok güçlü olan kişiler, öldükten 300 yıl sonra yeniden doğarlar." diye de biterdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
best friends reborn 300 years after they die.﹕enhypen ✓
Fanfictie"Bir efsaneye göre, arkadaşlıkları çok güçlü olan kişiler, öldükten 300 yıl sonra yeniden doğarlar." ▞▞▞▞▞▞▞▞▞▞▞▞ enhypen minific.