'He is in pain, but he can smile. He is dying inside but he is still trying to save the one he loves.'
UYARI: Bu bölüm şiddet ve olumsuz ögeler içermektedir. Lütfen midesi ve kalbi dayanamayacak veya rahatsızlık duyacak kişiler okumasın.
UYARI 2: Bu bölümde bazı idollerin isimleri kötü karakterler için referans olarak kullanılmıştır, lütfen isimleri idollerden bağımsız düşünün, yazarın kpop sektöründe nefret ettiği veya sevmediği bir idol-grup yok. Sadece isimleri kullanıldı
"Hyuungum gelmiiiş!"
Gülen yüzüyle beyaz çarşafların arasından neşe saçan çocuğun adı Beomgyu'ydu.
Yorgun gözleri karşısındaki sevdiği hyunguna bakarken ışıl ışıl parlıyordu.
"Beomgyu-yah... Bugün sana makaron getirdim."
"Vaaaaah, çok teşekkür ederim..."
"... Soobin hyung!"
(Soobin'in gözünden)
Onun adı Beomgyu.
Hastahanede kendi odamı ararken yanlışlıkla odasına daldığım çocuk.
Benden yalnızca bir yaş küçük olmasına rağmen bebek gibi davranan, ancak zamanı geldiğinde çok yetişkin olabilen biriydi o.
Odasına dalıp onu uykudan korkuyla uyandırdığım zamandan beri haftada bir kaç kez ziyaretine geliyordum, ve her seferinde sevdiği bir şeyi alıyordum.
Bulanık görüşüm yüzündeki neşeyi görmeme engel olsa da neşeli sesi mutlu olduğunu haykırıyordu.
"Ah hyung, izlediğim dizide makaron yiyorlardı ve benim canım çok çekmişti. Hemşire noonalardan benim için biraz almalarını rica ettim ama almadılar yani-"
Gülerek sözünü kestim. "Biliyorum biliyorum. İyi ki getirmişim."
Hem gülüp hem bana laf yetiştirmeye devam eden Beomgyu ben gelmeden oturacağım sandalyeyi kendi yatağının yanına çektirmişti.
El kol yordamı ve zayıf görüşümle kendimi sandalyeye bıraktığımda vücudumdan bir yorgunluk dalgası geçtiğini hissettim.
Kısa zamanda çok şey olmuştu. Ve sanırım artık bedenim yorgunluğunu bana duyurmaya çalışıyordu.
Aklıma gelen anıyla ufak bir tebessüm belirdi dudaklarımda.
Choi Yeonjun, kimlikte benden bir yaş büyük.
Üşümemem için hırkasını bırakan, tüm gece benimle oturan mavi saçlı çocuk.
Mavi saçları ay ışığında öyle güzel parlıyordu ki, bana uymayan gözlerim bile onu görmezden gelememişlerdi.
Ve ister inanın ister inanmayın ama çilek gibi kokuyordu.
Çilek kokulu hırkanın gizemi o yanıma oturduğu an kaybolmuştu. Ve ne tesadüftür ki hırkasını vermeyi yine unutmuştum.
"Sonra ben de beni rahat bırakmasını söyledim ama beni dinlemedi tabii ki. Sonra ben de acil durumlarda basmam için verilen düğmeye bastım ve... Hyung dinliyor musun?"
Kolumu dürten Beomgyu'yla zihnimdeki düşünce bulutu azıcık dağıldı.
"Dinliyordum tabii ki." Beomgyu gülerek başını iki yana salladı.
"Bugün okula gitmeyecek misin? Pazartesi sonuçta." İçimi bir sıkıntı basarken gözlerimi kapattım.
"İstemiyorum ama öğleden sonra ki derslere yetişmem lazım sanırım..."
Gerginlikten bulanmaya başlayan midem bana zor anlar yaşatırken Beomgyu'yla vedalaştım ve evimin yolunu tuttum.
Okul... Bir çok yaşıtımın biraz özgürlük, biraz keyif için gittiği bir yerdi. Bazen neşeyle bazen öfleyerek gidilir ama on yıl sonra dönüp baktığınızda güzel anılar yaratırdınız orada.
Bense her okula gittiğimde kabus görüyordum.
Zorbalık size sizin sandığınızdan da yakındı.
Taehyun sağolsun beni sınıfıma kadar geçiriyordu ama sonrası...
Elimden tek gelen Tanrı'ya sağ salim beni eve göndermesi için yalvarmaktı. Sanırım bu noktada onlardan da bahsetmem gerekir.
Shin Jimin ve Kim Woojin. [Boşuna yorumlara gelip nefret kusmayın. Ficimde aktif olarak sektörde olan idollerden herhangi birisine hakaret etmenize izin vermiyorum. Nefret içeren yorumlar da silinecek.]
Okulda aslında kimsenin sevmediği ama herkesin korkudan fanlığını yaptığı çift.
Lakapları 'zorbamsı'ydı çünkü kimse onların arkasından bile olsa 'Onlar zorba' demeye cesaret edemiyordu.
Taehyun beni sınıfıma bırakmış, kısa ve küçük bir 9. sınıf olmasına rağmen etrafa tehditkar bakışlar atmış ve gitmişti.
Görememenin olumlu yanları da yok değildi, bana acıyan bakışlar ve küçümseyen gözler... Hiç biri bana ulaşmıyordu.
Ancak fısıltıları...
"Yine gelmiş..."
"Ben onun yerinde olsam okula gelmezdim. Zaten kör, en fazla ne kaybedebilir?"
"Yürürken çelme taksam kim ne yapabilir ki?"
"Yakışıklıymış aslında."
"Çok yazık..."
Çok yazık...
Şimdi bir duvarın dibinde oturmuş, burnumdan ve sızlayan dudağımdan kanlar süzülürken aynısını düşünüyordum.
Woojin ve Jimin eğlenmek için beni yine bulmuştu.
Dayak, tekme, tokat, aşağılama, sözlü ve fiziksel taciz, tecavüz tehditleri...
Darbe almaktan bitkin düşmüştüm, Jimin'in kahkahalar eşliğinde kemerime uzanan ellerini engelleyemiyordum bile.
Woojin sevgilisinin bunları yapmasından şikayetçi değildi. Muhtemelen Jimin beni oyuncak gibi kullanırken videomu çekecek ve yayacaktı.
Bunu ilk defa yapmıyorlardı çünkü.
İtiraz etmeye çalıştığımda başıma aldığım son darbe gözlerimi iyice kapatırken birinin bana seslendiğini duydum.
"Soobin! CHOİ SOOBİN!"
Vücudum dayanamayıp kendini uykuya teslim ederken görüşüme giren mavi saçlar şu durumda bile beni nasıl gülümsetmişti anlamıyordum.
Ama onu sadece gördüğümde bile oluşan güven duygusunun bir açıklaması yoktu sözlüğümde.
Kapanan gözlerimin ardından kavga sesleri yükselirken kendimi karanlığa bıraktım.
Gerçekten de klişe aşk filmlerinin baş rolü gibiydim bu günlerde.
En ölüme yakın olduğum zaman o gelip beni dünyaya geri çekiyordu.
Beğendiniz umarım. Heheh.
Love you all. <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
can't see | yeonbin ✓
Fanfic"Bilmiyorum, sadece ona iyi gelmek istedim. O öylece ağlıyordu ve ben elim kolum bağlı oturamazdım." NOT: ficde yer alan kötü kahramanların isimlerinin bazıları sektörde aktif veya aktif olmayan idollerin adlarından seçilmiştir. yazar adı geçen tüm...