Ne yaptığımdan habersiz öylece yürüyordum kaldırımda. Önceden saydığım kaldırım taşlarını farkına bile varamıyordum. Gözlerim buğulu, kışın pencere camının dışarıyı izlememe izin vermediği gibiydi. Zaman adeta üstüme yüklenmişcesine sarsmıştı beni. Fazlaydı. Çok fazla. Küçük omuzlarım daha da çökmüştü. Boyum 153 buçuk olmasına rağmen daha da kısa hissediyordum kendimi. Yorulmuştum. Oysa evden çıkalı daha ne olmuştu? Ağlamamalıydım. Düşüncelerden uzaklaşmalıydım. Kulaklıklarımı takıp rastgele açtığım şarkıyla adımlarımı geriye hızlandırıp eve dönüyordum. Bana ait hissettiğim tek yere, o dört duvara. Kimse farketmemeli anlamamalıydı. Sonra saatlerce düşünmeliydim. Avutmalıydım kendimi. İnanmalıydım yalanlarıma..
Ve işte tanıdık gelen o ses düğümlemişti diz kapaklarımı. Olduğum yerde kalakalmıştım. Yanağımda hafif bir ıslaklık, dudağımın kıvrımına yol alan bir damla. Oysa eve kadar uzaklaşmak istediğim düşüncelerim için takmıştım kulaklıklarımı. Beni yaşanmışlıkların tam ortasına bıraksın diye değil. Müslüm Gürses. Uzun zamandır kaçtığım ses. Acı veriyordu. Ama hayır! şimdi değil. Şimdi olmazdı. Ağlamalarım hıçkırıklara dönüşmüştü. Ayaklarım cesedimi daha fazla tutmuyordu. Etrafımdaki kalabalığa aldırmadan çökmüştüm dizlerimin üstüne. Şarkıda da dediği gibi yağmur ıslatıyordu kirpiklerimi. Gözyaşlarıma eşlik ediyordu. Zihnim bambaşka yere şarkının nakaratına takılı kalmıştı. Aylar oldu yıllar oldu gelmedin senin kadar Hiç kimseyi sevmedim diyordu kulağımdaki o ses. Artık sese yabancılaşıyor, zihnim bilincini kaybediyordu. Yağmur durmuş, hıçkırıklarım yerini sessiz gözyaşlarına bırakmıştı. Hala çöktüğüm yerde öylece duruyordum.Sırılsıklam olmuştum. Yağmur hızını kesmiş sağanağa dönüşmüştü. Kalabalık sakinleşmiş insanlar fısırfısır bana bakarak konuşuyorlardı. Muhtemelen sevgilimden yeni ayrıldığımı düşünüyor yanıma gelme tenezzülünde bile bulunmuyorlardı. Acıyorlardı bana. Keza bende kendime acıyordum. İlk defa kendi kontrolümü kaybetmiştim. Sokakta!
Acılarımın Üstünden geçen 3 yıl. Koca 3 yıl. Atlattığımı sanıyordum. Taa ki onu yanımdan bana bir yabancı gibi geçtiğini görene kadar. Bunca yıl ne görmüş ne konuşmuş ne de sesini duymuştum. Aynı sokaktan geçmemiş aynı kaldırımda yürümemiştik. Aynı şehrin gökyüzünün altında nefes almış ama hiç karşılaşmamıştık. Beynim simasını silmişti zihnimden. Sesi kazınmıştı kulağımdan. Ama kokusu. Benim ona özel seçip aldığım o parfüm kokusu. Hala onu kullanıyor olabilir miydi? Beni hatırlatmıyor muydu ona? O peki almamış mıydı kokumu yanımdan geçerken. Dönüp ardına tanıdık gelen kokunun sahibine bakmamış mıydı? Bana sarıldığında elimi tuttuğunda öptüğünde beni, burnuna sızan o kokuyu tanımamış mıydı. Hiç değiştirmemiştim oysa, Yıllardır onun bıraktığı gibiydim.. Hep döneceğini umut ederek beklemiştim aynı yerde. Cümlelerim hazırdı. Şarkımızı bile seçmiş, şiirler yazmıştım. Onun dediği gibi günlük tutmuş ve her gün daha da özlemiştim. Zaman unutturmamış, Daha da sevdirmişti bana onu. Ben beklemiş ama o gelmemişti. Sonra koca bir boşluğa çekti umutlarımı hapsedip. Her gün avucumda gülen resimleri daha da donuklaşmıştı. Acılar beni kavuruyorken, bir başkasının avucunu kelepçeledi elleri. Ve her gün hayali siluetini kendimle beraber astım aynı odanın tavanına. Her köşesinde ayrı bir silüeti olmuştu zamanla. Odam koca bir mezarlık şimdilerde . Ona sarıldığım kazağı hiç giymemiş hiç yıkamamıştım. Onun kokusu küf kokusuna sardı. Ama yine de hiç bir akşam koklamadan uyumamıştım. Ona ait her kelimeyi saklıyor ve biriktiriyordum. Herkesten uzaklaşmış kendi dünyamda yanıyordum. Acılardan kaçmıyor üstünde dans ediyordum. Birlikte güldükleri fotoğraflara saatlerce bakıp ağlıyordum. Elim telefona gidiyor ama ona ulaşamıyordu. Seni sevmiyorum demesini istemiyor hep beni sevdi diyerek avunuyordum. Her gün bir öncekinin tekrarıydı işte. Tükeniyor ve yavaş yavaş ölüyordu tüm duygularım.
"Dünya tersine dönse vazgeçmem" diyen Müslüm baba ve onu her akşam dinleyen o çocuk vazgeçmişti benden. Ve bende her akşam ona inat müslüm baba açıp ondan vazgeçemediğimi dillendirmiştim. Sevdim diyordun ya hani bana, sormak istiyorum şimdi sana nasıl sevdin diye? Yanımdan geçiyor ama gözleri değmiyordu gözlerime, tanımayı geç bakmıyordu bile. Bir zamanlar deli gibi sevdiği kızı görmüyor kokusunu bile hatırlamıyordu. Başka kokular değmiş ya tenine, hangisiydim seçemiyordu. Yıllara karışık burnumda sızlayan kokusu kalıyor ardında. Ciğerlerime dolduruyorum.
Kalkıyorum yavaşça çöktüğüm kaldırım taşından. Sırtımda ağır yük taşıyormuşçasına atıyorum adımlarımı evin ters istikametine. Kimsenin suratına bakmadan ilerliyorum insanların arasından. Onunla ilk buluştuğumuz köprü başına. Gözleri gözlerime ilk değdiği yere. Onu sevdiğim yere. Yaralarımı kanatmaya gidiyorum. Cenazemi kaldırmaya gidiyorum. Bilincimden habersiz ne kadar ilerledim bilmiyorum ama yaklaştıkça kalp nabzım hızlanmaya, gözlerim buğulanmaya, zihnim bulanıklaşmaya başlamıştı. Şuan hazır değildim. Ama son olmalıydı. Acılarımı, sevdamı, hüznümü, orda bıraktığım umutlarımı, mutluluğumu ve onu. Artık gömmeliydim. Hem kendimi hem de onun ruhunu özgür bırakmalıydım. Ayaklarım varmıyor geri geri kaçmak için çırpınıyordu. Kendimi kontrol etmem lazımdı. Şimdi olmazsa daha hiç olmazdı. Yapmalıydım. vedalaşmalıydım artık sevdiğimle.
Yavaşça çömeldim onu ilk beklerken oturduğum yere. Üç yıldır her fırsatta beklediğim gibi. Karşıdan gelecekti yine, bana sarılacaktı. İlk kokusunu alacaktım sonra yüzünü inceliycektim. Burnunun ne kadar mükemmel olduğunu geçirecektim içimden. Sonra gözleri buluşacaktı gözlerimle. Korkak ve ürkek gözlerimi kaçıracaktım tekrar gözlerinden. O bu kadar Mükemmelken ben sönük kalacaktım yanında. Kaçıp gidecekti belki de. Beğenmiycek, sevmiycekti beni. Heycanla ve sevecanla titreyen bacaklarım şimdi acıyla titriyordu. Hatıra kutusu açılmıştı. Bir bir anılar deşiliyordu içinden. Bu kadar zor olacağını bilmiyordum. Hemen hemen her gün geldiğim bu yere bir yıldır uğramıyordum. Başkasını sevdiğini öğrendiğimden beri. Uzun aradan sonra adımlarım beni buraya getirmiş ve bu defa son olsun diyerek varmıştım buraya. Ama ona olan hislerim dünki gibi canlıydı hâlâ . Onun hayali bile olsa silüetini istiyordum karşımda. Bencilce düşünmeye başlamıştım yine. Amacımdan şaşıyor onu daha da fazla içime hapsediyordum.
Ağırca kalktım yerimden, adımlarımı ağır ağır ikimizin ellerini çocukça heycanla çizdiğim duvara ilerlettim. Silinmesin diye üstünden geçmiştim defalarca. Ama 1 yıldır uğramadığım o izler silikleşmişti. Neredeyse görünmüyordu. Hızlıca koşmaya başlamıştım. Deli hareketler sergiliyor beni görenler şaşırıyor gözleri beni çekinmezce takip ediyordu. Ama insanların ne dediğini umursamamıştım hiç bir zaman. Onların deli dedikleri şey benim sevdamdı. Markete nefes nefese girdiğimde duraksayıp bana bakan insanların yüzlerini tarttım önce. Sonra kibarca yürüdüm rafların arasında. Kırmızı bir sprey alıp kasiyere yürüdüm. Onunla ortak tek rengimiz buydu. Ben koyu trabzonsporluydum. O ise Galatasaraylıydı. Benim için trabzonsporlu olmayı denemiş ona aldığım bordo mavi bilekliği takmıştı bileğine .Parayı ödeyip para üstünü ve fişi beklemeden koşmaya başlamıştım. Hafif başlayan yağmur şiddetini arttırmış sağanağa dönüşmüştü. Yağmur damlaları suratıma sert bir şekilde çarpıyor canımı acıtıyordu. Ama aklımda tek bir şey. O duvardaki ellerimizin izi silinmemesiydi. İçimden dualar ediyordum. Bizi yaşatan tek şey o kalmıştı. Oraya onu gömmeye gitmiş ama hala içimdeki ses bizi yaşatmak için elinden geleni yapıyordu. Yağmurun ve hızlı koşmanın etkisiyle sarsıldım. Nefesim kesik kesik duvarın dibine kırdım dizlerimi. Silme yağmur. Sen de silme bizi. Gözyaşlarım arasında spreyi çıkardım ve çalkaladım. Elimi onun elinin olduğu yere yerleştirdim. Sıcaklığını hissettim. Arkamda da onun varlığını sanki. Yavaşça döndürdüm başımı elimi kaldırmadan. Yine bilincim bana oyun oynuyordu. Yoktu. Hiç yoktu o. Hafif bir tebessümle yokluğuna gülümsedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LİMONLU ŞEKER
Fiksi RemajaÜmitsizlik tüm benliğimi sarmışken bir de korkular eklenmişti üzerine. Titrerken parmak uçlarım ben sensizliğin kıyısında öldürüyordum ikimizi de. Ölümün kıyısında ne kadar tutunabilirdim sana ? Birbirini vuran dişlerim parçalıyor adını söylemek ist...