11.10.2021
***
Dersin bittiğinin habercisi olan zil sesini duyduktan sonra rahat bir nefes vermiş ve masama ilerlemiştim. Çocuklar at koşturur gibi sınıfı terk ederken eşyalarımı toplayıp öğretmen odasına ilerledim. 2. dersim bitmişti ve daha tek lokma koymamıştım ağzıma. Sabahları yoğun bir mide bulantısıyla uyandıktan sonra bir şey yiyesim gelmiyordu. Bu ne zamana kadar böyle devam edecekti bilmiyordum ama sinirlerimi bozmaya başlamıştı.
Ben alışkındım, sabahın erken saatlerinde zaten kahvaltı yapma gibi bir huyum yoktu maalesef. Ancak ne kadar benimsemem zaman alsa da -evet şu an daha iyiydi en azından benimsemiş sayılırdım- bebek için sağlıklı beslenmeliydim.
Had safhada olan yorgunluğum sonucu başım hafifçe dönerken adımlarımı zorlukla yöneltmiştim. İçeriye girip anında sandalyeye bıraktım bedenimi. O arada Çağatay yanıma gelip sırtıma dokundu. Ağrıyan başımı ovarken bakışlarımı kısa süreliğine ona çevirdim. ''İyi misin kanka?''
''Yorgun ve aç. Ama aynı zamanda midem bulanıyor Çağatay.'' Yüzümü buruştururken onun da kaşları düşmüştü. Üzülmüştü, belliydi.
''Hadi gel kantine inelim. Hem bir şeyler yersin hem de konuşuruz. Teneffüs kısa olduğu için bahçeye çıkmakla uğraşmalıyım.'' Bu iyi bir fikir olduğu için başımı salladım ve ayağa kalktım. ''İyiysen ben önden gidip yiyecek bir şey alayım.''
''İyiyim, git sen.'' O kafasını sallayıp koşar adımlarla merdivenlerden inerken ben de tırabzanlara tutunarak merdivenleri inmeye başladım. Kantini uç köşesinde bizi duymayacakları bir masaya oturdum. Kısa süre sonra bir tost ve meyve suyuyla geldi Çağatay. Kendine de çay almıştı. ''Ee anlat bakayım.''
Midem bulanıyor desem de tosta adeta saldırmıştım. Ben hızlı hızlı yerken Çağatay da meyve suyuna pipeti takıyordu. ''Adamın karşısına ne zaman çıkmayı düşünüyorsun?''
''Cesaretimi topladığımda.'' Çağatay kaşlarını çattı. Elindeki tek küp şekeri çaya koyup plastik kaşıkla karıştırırken onun hareketlerini izliyordum. ''Peki tahmini ne zaman kavuşursun bu cesarete? Çocuk 9 aylık olduktan sonra herhalde.'' Alaylı söylemleriyle kaşlarımı çattım. ''Dalga geçme.'' Bıkkınlıkla oflayıp bir yudum aldı. Etrafa bakıp bana doğru eğildi. ''Kanka bak adamın adını, şirketini vs. öğrenmemizin ardından 4 gün geçti. Hayır aldırmak falan istiyorsan adamla konuşman lazım. Bir an önce onayını alıp işlemlere başlamalısın.'' Aldırmak bahsi geçince aldığım ekmek parçasını yutkunmakta zorlandım. Çağatay hızla meyve suyunu önüme dikince koca yudumlar aldım.
''Ki adamın ne diyeceğini bilmiyoruz. Belki ister.'' diye devam etti. Bakışlarım ona kaydı. İster miydi sahi?
''Sanmıyorum. Zengin, yakışıklı, play boydan hallice bir tiptir bence.'' Dudakları kıvrıldı. ''Nereden biliyorsun yakışıklı olduğunu? Adamı hatırlamıyordun hani?''
''Onunla odaya çıktığıma göre öyle. Tamam çok dikkat etmem, daha çok beni çekecek bir şeyler olması lazım karşımdaki kişide ama içimden bir ses öyle diyor, yani yakışıklı. Bir de biraz da seçiciyim yalan değil.''
''Bir de yaşlı bir amca çıkıyormuş.'' Yüzümü buruşturup koluna bir tane geçirdiğimde geriye yaslanıp koca bir kahkaha attı.
Bir süre ben tostu kemirmeye devam ederken, o da etraftaki öğrencileri izleyip çayını yudumluyordu. Az sonra aniden bana dönmesi ve kaşlarını çatmasıyla merakla çevirdim bakışlarımı. ''Lan! Biz niye hiç internete bakmadık? Adamın fotoğrafını görürdük.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
APANSIZ | bxb
Romance•Hikaye mpreg içerir!• "Eren...'' ''He?'' ''Ulan senin sevgilin falan mı var? Ne ara çocuk yaptın oğlum?" dedi şaşkınlıkla. ''Çağatay.'' ''He?'' ''Kanka sorun orada. Benim sevgilim falan yok ve ben bu çocuğun kimden olduğunu bilmiyorum." Başlangıç:...